R.E.M. Topluluğunun bir şarkısı vardı;
I'm loosing my religion.
Michael Stipe şarkısında;
“Şu köşeye sıkışan (şu hayatın ve bu tüketici yok edici toplumun köşeye sıkıştırdığı) benim,
(Kendi kuralıma göre yaşayınca) Spot ışıklarının (bütün bakışların) üstüne çevrildiği,
(Bu yüzden) Öfkemi kontrol edemiyorum” satırlarını söylüyordu.
Öfkemi yenemiyorum (Dinimi kaybediyorum; loosing my religion) tabiri Amerika Birleşik Devletleri'nin güney bölgelerinde birinin “öfkesini ya da toplumla ilgili bütün bağlarını yitirdiği, toplumdan soyutlanması sebebiyle sabrının sonuna geldiğinin” ifadesidir. At the end of one’s rope (kelime anlamı mota mot ipin ucuna gelmek; gerçek anlamı ise, sabrın sınırına gelmektir). Psikolojide ise, “dehşetli bir rahatsızlık, tacize uğrama veya sıkıntıyla başa çıkma kabiliyetini kaybetme anıdır. Ruhen ve fiziken bitişi anlatır.” Mota mot, çayırın kenarına bağlanan bir atın ulaşamadığı çayıra uzanıp yemek için ipi tamamen gerip sınırına kadar zorlamasının verdiği ıstıraptır. “Pine after someone or something,” birisi ya da bir şey için çok üzülmek ya da çok arzulamak. Sevdiğinin ayrılığına dayanamayıp erimek ya da tükenmek anlamına gelir. Amerikalı için kaybettiği köpeğine yas tutmasıdır. Birini ya da bir şeyi çok şiddetli bir şekilde arzulamak ya da biri veya bir şey için çok üzülmek, üzüntüden depresyona girmek ya da melankoliye düşmek. İngiliz kızı için erkek arkadaşının terk etmesinin ardından depresyona girmesidir. Ya da ne bileyim, çağımız Z neslinin tabiriyle en son ve en pahalı teknolojik alete kelimenin tam anlamıyla hiç ihtiyacı olmadığı halde özlem duyan çocukların dayanılmaz hıçkırıklarıdır.
Stipe, The New York Times Dergisi’ne şarkısını romantizmin artık kaybolduğunu ifade etmek için yazdığını belirtir. Q Dergisi’ne verdiği beyanatta ise, “Öfkemi yenemiyorum” şarkısını başkasının derdiyle dertlenen (ya da kaybettiği bir sevdiği için yas tutan) biri için veya birinin sevdiğine olan karşılıksız sevgisini/aşkını ifade etmek için yazdığını söyler. Stipe şarkısının ana fikrini, Police topluluğunun, “Every breath you take” şarkısıyla kıyaslayarak, “bu pop türü şarkılardaki basit (klasik) saplantının (ALGININ) dışa vurumudur,” demiştir.
20 Tem 2019, Cumartesi günkü yazısında Yeni Şafak Gazetesi’nden İbrahim Tenekeci yazısında; “Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda, gülü olan evleri parmakla gösterirlerdi. Öyle nadirdi. Şimdi yol kenarlarına bile gül dikiyorlar. İnanılmaz bir bolluğun içindeyiz. Buna karşılık, eskiden gülün manevi bir tarafı vardı. Şimdi dekorasyon malzemesine dönüştü. Çiçekler, rabbimizin en güzel tecellisidir. Fakat garip ve anlaşılmaz bir yere geldik. Özellikle bizim camia. Yani çoğunluğunu köy ve kasaba kökenlilerin oluşturduğu mütedeyyin kesim. Siyaset ve ticaretin dışındaki her şeyi ‘çiçek böcek edebiyatı’ diye küçümseyen, hafife alan büyük bir kitle oluştu. İnceliğin yerini kabalık alıyor,” diye yakınıyor.
Tenekeci’nin anlamadığı anlayamadığı kendi camiası değil kendi kafasının içindeki mefhumlar! Birincisi mütedeyyin kesimi köy ve kasaba kökenliler oluşturmaz. Mütedeyyin dinine sâdık olan demektir. Köylü kesiminin dinine sadık olanını hiç görmedim. İşine gelince namaz kılar işine gelmeyince kılmaz kesimdir. Köylüden feraseti engin bir şey de çıkmaz. Onun için siyasetçilerin, “bu milletin engin feraseti,” dedikçe bi tarafımla gülesim gelir. Mütedeyyin kesim okumuş ve dinine bağlı kesimdir! Eskiden köylerin kasabaların kenarındaki medrese ve hankahlarda eğitimini alandır yani.
Yani aydındır.
Bu ne zaman bitti peki?
Osmanlı bununla kuruldu, ama Osmanlıyı da bitiren bu oldu!
Peki, neden?
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Konya Yazma Eserler Müzesi’nde Mevlana’nın 40 kadar mektubu vardır. Bunları incelerseniz, kimin hankahını elinden alıp kendi bağlılarına verdirmek için nasıl ince siyaset güttüğünü anlarsınız. Neden Fütüvvet Ocaklarının kurulmasını hiç istemez ve neden Aleviliğin kan düşmanıdır bilirsiniz mollanın.
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Karşısında üç adam vardır Tenekeci’nin tam da mütedeyyin dediğinden: Mahmut Hoyi Hazretleri, Hacı Bektaş-ı Veli ve Aksarayi Hazretleri. Her üçü de Fütüvvet Ocaklarını destekler. Çünkü Fütüvvet Ocakları Anadolu Türkünü Moğola karşı birleştirme adına atılmış adımdır. Molla da bunun karşısında iki de bir öfkesine yenik düşer ve Moğollara şikâyet eder.
Sığ bilgi sahibi olursanız böyle tıngır mıngır yazarsınız.
Tenekeci’ye göre; “ağaçlara bile ideoloji penceresinden bakmaya başladık. Onları da siyasete âlet ediyoruz. Bölücü terör örgütünün yaktığı muazzam ormanlara kayıtsız kalanlar, devletin kestiği birkaç ağaç için eylem yapabiliyor. Ağaçların hakkını savunmak için kurulmuş bazı derneklerin tavrı genellikle böyledir.” İyi de be adam yol kenarına camilere falan ağaç dikmek ormanları koruma mıdır, yoksa ağaç diktim görün beni demek midir? Sadece İstanbul’da yeni havaalanı için kesilen ağaç sayısı 3 Milyon, AKP’li hükümetin 14 yılda diktiği ağaç sayısından az! Kimi kandırıyorsun! Sen mütedeyyin kitlenin (tam da adıyla müsemma bir kitle!) kabalaştığını çiçek sadece dekorasyon için kullanılır oldu derken, “Ormanları da böyle mahvettiniz,” dese idin seni adam beller idik, ama nafile…
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Hiç bir plan doğrultusunda ağaç kesilmez! Neden dünya “bir milyon yıllık orman” diye Amazonları koruma çabasında o zaman? ‘Orman gençleştirme’ denilen şey de palavradan ibarettir. Giden gelmez. Doğru, bu gün yapılmıyor bunlar. Eski hükümetlerin de kabahati vardır, burada. Sadece Balıkesir İvrindi, Gönen ve Havran da orman kesiminden yakalanıp da AKP’ye oy vererek kurtulan mütedeyyin sayısına bakaydın, o mütedeyyin dediklerinin nasıl da ferasetsiz olduğunu sırf çıkarı için AKP’ye oy verdiklerini anlardın.
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Hoş AKP’de yok mu?
Var!
Tokat Sigara Fabrikası’nın yerini AKP’liler satın aldı, eski Zile vekili Hüseyin Gülsün’ün de yer aldığı gurup ile eski Belediye Başkanı arasında sıkıntı var. Sebep mi? Birinci sınıf tarım arazisinin rant yüzünden imara açılması. Gülsün’ü tanırım konuşmuşluğumuz vardır. Bir dönemin ardından aday yapılmayınca kırılmasın diye İstanbul’da kendisine kentsel dönüşümden dört yer verilmiş kazansın zenginlesin diye. Bizzat kendisinin bana söylediği budur!
Liyakat böyle bir şey demek ki…
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Tokat Ziraat Fidanlığı da şimdi Eski Rize Milletvekilinin cemaatine verildi. Göya Ziraati adam edip verimi arttırmak kaidesiyle almışlar!
Yalan!
Niye yalan diyorum. Bizim arazi ile Ziraat sınır. On yılların elma ağaçlarının diplerine ne döktülerse kurumuş. O Ziraat ki bütün Türkiye’ye elma fidanı yollardı. Anlaşılan elma ağaçları öfkesine yenik düştü fazla içti intihar ettiler.
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Abdurrahman Dilipak’ın 13 Temmuz 2019 Cumartesi tarihli “Parti” değil “Party” yazısında da aynı şikâyet var. Dilipak, “Şeytan’ın insanı kandırmak için en çok kullandığı üç yol; para/mal, kadın/fahşa ve makam/güç’tür. Buna zaafı olanlara dikkat! Harama açık kapıyı bıraktınız mı, şeytan nefreti taht kurar, o sizi, sizde toplumu yönetirsiniz,” diyor. Yani toplumu yönetirken aslında siz edilgen Şeytan amil yöneticidir. Bu durumda AKP zihniyeti tamamen şeytanın esiri olmuş olmuyor mu?
“İhtirastan uzak dur, ihtirasla değil dua ile iste ki ihtirasın imtihana dönüşmesin” diyor, Dilipak. Merak ettim acaba son atanan Dilipak soyadlı Cumhurbaşkanı danışmanı neyi olur?
Arınç soyadlı vekil de öfke ve hırsını kontrol edememiş miydi?
Dilipak’a göre, “AK Parti’nin hali pür melali, yeni oluşuma doğru yokuş aşağı koşar gibi gitmesi hep bu soyadlardan” dolayı mıdır, bilinmez. Yine Dilipak’a göre müsebbipleri kaşığı belinde dolaşan birtakım adamlar. Bunlar şirinlik muskalarını takıp, yeni fırsatlar için kapıyı aralıyorlar. Uluslararası planlama monitörleri olup bitenleri izliyor ve süreci tasarımlıyor. Cemaat, STK, çalışan, vakıf, dernek, oda, bürokrasi çevresinden bazı kişi ve kurumlar manken kız gibi kırıtıyorlar. Dilipak, “geldikleri yere bakıyor, gittikleri yere bakıyor üzülüyor ve bekliyor. Siyasi bir sarhoşluk içindeler sanki. Gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor. Hırs ve öfke gözlerini kör etmiş!” Bizim “Modern muhafazakârlar”ın geldiği nokta dudaklarınızı uçuklatır. Ha! Artık su geçiren oje ve abdeste mani olmayan dudak boyalarımız var. Helal likör, bira, şarap ve şampanyalarımız da var. Yakında rakı, votka da çıkar. Tabii ki, onlar da “Helal” etiketiyle satışa sunulacak! Hani biz onlara (ehli küfür ya da patates dininden olanlara) benzemeyecektik? Bakın siyasilerimiz, bürokrasimiz benzer bir akıl tutulması ve ahlak zafiyeti içinde. “Bebeğin Cinsiyetini Tahmin Partisi” diye bir parti duydunuz mu siz! Yok, yok, en ilginci “Umre Partisi! “Umre Celebrity” veya “Umre Mübarek.” Eskiden hacdan dönene geleneksel kutlama ziyaretleri, törenleri yapılırdı ama ama bunlar “Party” yapıyorlar Eskiden Hac ve umreden yolcuların evinde tebrik ziyaretleri olur, gelenlere tesbih ve seccade hediye edilirdi ama bunun bir adabı olurdu. Rock müzik eşlinde “Zikir partisi” si bile var artık: “Tarikat dansı Partisi”. “Yatta Mutlu Doğum Günü Partisi” gibi rezaletler de yok değil. Hepsi “tesettürlü” tabii! Ramazan iftarlarını da “Party”e çevirenler var. Müzik, süs ve şatafat içindeki kadınlı erkekli rengârenk semazenlerle başlıyor ve devam ediyor. “Baby Shower Party,” diye “Bebek doğmadan önce parti”si de çıkmış. “Bebeğin cinsiyetini tahmin etme partisi” de var, yakında “konuğun cinsiyetini tahmin etme partisi” de yaparlar! “Kız çocuğa “6. Ay kınası” “Kur'an’a geçince”, “Hatim edince”, “Hafız olunca” elbette bir araya gelelim. Hani, sünnet düğünü gibi bir şey. Sünnet düğününde kadın oynatanlar bile var. “Bekarlığa veda partisi” adı altında fuhşa özendirenler de çıktı. Hatim merasiminin arkasından, güya gençleri bu işe özendirir diye diye “Komik zikir dans partisi”sine dönerse bu iş, din oyuncak haline getirilir. “Bekarlığa Veda Partisi” nin tesettürlüsü için şu adrese bakın bakalım bir. Lüks, israf, ne istersen var. https://twitter.com/GoraAhmet/status/1119559953574920192.
Bunun neresinde din ya da ahlak var!
Dlipak’a göre AKP’li zümrenin baştan ayağa hali budur!
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
Bu gün (25/07/2019) Sabah’ta Mahmut Övür’ün makalesinde Post-truth Siyasetle ilgili. Ne demek bilmediği için ya da salladığı için google çevirisini seçmiş. Hoş vatandaşın kelime bilgisi de gramer bilgisi de çok zayıf. Ne demek bu “Post-truth Siyaset” peki? Kamuoyunu şekillendirmede yalın gerçeklerin duygulara ve kişisel inançlara hitap etmek kadar etkili olmadığı durumları işaret etmek veya bunlarla ilgili olanları belirtmek anlamına gelir. Algı gerçek gibi sunulduğunu anlatan politikalarının çok yaygın olarak kullanılması demektir bu. Yani, akademisyenlikte de kullanılır bu deyim. Türkiye üniversiteleri ve akademisyenleri bu konuda oldukça mahir sayılır. Veri toplarken istediğiniz sonucu ne olursa olsun elde etmek için bir gruptan sadece en iyi iyileri (ya da sadece istenen özellikleri) seçmek suretiyle sadece istenen sonucu elde etmek anlamına gelir. Yani istediğin sonucu elde etmek için verilerin manipülasyonu (cherry-pick data) demektir.
Övür makalesinde şöyle diyor: “Dünyanın nereye gittiğine ilişkin kaygılar giderek artıyor. Bunun bir nedeni ABD'nin “Deli Dumrul” gibi davranmasıysa, bir diğer nedeni de onun karşısına çıkacak ve dünya halklarına umut veren yeni bir siyasetin üretilememesidir. se/sa eki şartlı önerme ekidir. Yani? Yanisi şu: “ABD “Deli Dumrul” gibi davrandığı için dünya siyeset üretemiyor,” demektir bu. Biri doğru ise öteki otomatikman doğrudur! Yani bütün dünyada bir ABD korkusu var! Peki, doğru mu bu? İkinci paragrafta bunun doğru olmadığını kendisi söylüyor, “Dünyanın Doğu’su henüz yeni bir demokrasi seçeneği üretemediği gibi Batı’sı da elindeki demokrasiyi bile kaybedecek noktada.” Korkudan değil de siyaset biliminin işe yaramadığı için kaygıların arttığını iddia ediyor. Makalenin bu konuyu irdelemesini beklerken birden, “Çevreden gelen ırkçı, göçmen karşıtı marjinal siyasetler güçlenip merkezi kuşattıkça, merkez siyaset de giderek irtifa kaybediyor ve popülist aktörler üretiyor. Buna doğruyla yalanın iç içe geçtiği “gerçek ötesi veya sonrası” siyaset deniyor. Yani “post-truth” siyaset.” Bunun Türkçesi var! Eski deyimle “Hamasi Nutuk” siyaseti, yeni deyimle “algı operasyonu”. İfade ettiğin şeyi anlayamazsan meramını nasıl anlatacaksın?
Sallayarak…
Dlipak’a göre AKP’nin bu zümre ile insanlığa sunacağı bir şey yoktur! Övür’e göre AKP’li Türkiye doğru yolda. Bu ne yaman çelişkidir böyle!
Birine maazallah, bir şey demeye kalk mahkemelerde sürün dur.
Türkiye öfkesini yenemeyenlerin cenneti olmuş.
Haklı bir öfke mi bu?
Haklının bir öfkesi vardır, “HAK HAKLININ EN MUKADDES MALIDIR”, diyen.
Şimdi, “HAK GERÇEĞİ REDDEDENİN (Post-Truth) EN MUKADDES MALI OLDU!..
Allah sonumuzu hayretsin…
Stipe’in deyimiyle, “Pop kültürünün yarattığı saplantının (ALGININ) dışa vurumudur.”
VESSELAM…