OSMAN ÇATALOLUK

PCR PANDEMİSİ (Dr. Claus Köhnlein)

Şu ana kadar dünya ve biz SARS-CoV-2’yi tespit etmek ve enfeksiyonu doğrulamak için Zincirleme Polimeraz Reaksiyonu (PCR) adı verilen yaygın bir moleküler testi kullanıyoruz. PCR testi virüsün (veya her hangi bir canlının) çift zincirli DNA/RNA zincirinde sıranın birinin 7-11 nükleotidlik bir dizisinin bire bir kopyasını çıkartarak bunun kullanılması esasına dayanan bir tekniktir. Bu 7-11 nükleotidlik parçaya “primer” adı verilir. Primer genellikle virüsü izole ederek bütün nükleotid dizisini açığa çıkarılınca üretilebilir. Başka türlü virüsün hangi dizisinin ne iş yaptığını bilme imkânı yoktur. Koronavirüs çıktığı sıralar bizimkilerin, “bunu biz yaptık dünyaya satacağız,” diye efelendiği işte bu primerdi. “Senin yapamadığın, hakkında bilgi sahibi bile olmadığın şeyi nasıl satarsın,” diye soran da olmayınca meydan boş bulup esip gürlediler. PCR için burun ve/veya boğazdan bir çubukla numune alınır. PCR testi için ortam sağlandığında primer virüsün genetik materyali olan RNA’ya yapışır ve uygun ortamda gözle görülebilecek seviyelere kadar çoğaltarak numunedeki virüs/virüs parçası varlığını tespit eder. Bu sebeple, aktif bir enfeksiyon varlığını doğrulamak için genellikle virüse maruz kalmanın ardından birkaç gün sonra belirtilerin başladığı dönemde bu test yapılır. Ancak PCR testinin teşhis amaçlı kullanılmasıyla ilgili olası sorunlar da yok değildir. Şu ana kadar TV’lere çıkan hiç kimseden bunu duymadık. COVID19 için standart klinik tanı ölçütü gibi sunulmasına rağmen standart klinik tanı ölçütü değildir! İşin gerçeği şu anki durum da bunun ispatıdır.

Ne demek bu?

Şöyle ki belirtiler (semptomlar) olsa bile test yapmak için gerekli değildir, hatta virüsün izolasyonu bile gerekli değildir. Yani şu anki testleri herkese yapmamızın sebebi budur. İyi de bu doğru mudur?

DSÖ/WHO (Dünya Sağlık Örgütü) doğrulanmış COVID19 vakasını şöyle tarif ediyor: klinik işaret ve belirtilere bakılmaksızın, kişinin COVID19’a sahip olduğunun PCR testiyle onaylanmasıdır.

Peki, o zaman “Klinik Tanı” nedir?

Bir hastalığın nedeninin belirlenmesidir.

Peki, Klinik Tanı nasıl yapılır? 

Yaşayan birinin işaret, belirti (semptom) ve laboratuvar bulgularına dayanarak o kişiye hastalık tanısı konmasıdır.

Peki, vaka (case) nedir?

Vaka bir hastalık örneğidir. Ama vakayı klinik tanı yerine koyamayız! İşte burada dananın kuyruğu kopuyor.

COVID19’la birlikte vakanın tanımı da değiştirilmiştir. Çünkü artık verilerin karşılaştırılması anlamsız hale getirilmiştir. Vaka tanımla tutarlı olduğu sürece doğru kabul edilmektedir çünkü. Ama gerçekten de vakayı tanımlamış mıyız, bunu hesaba katmalıyız. Şu anda hem vakanın ve hem de klinik tanının yalnızca pozitif bir PCR Testi ile belirlendiği garip bir durumdayız. Bu hastalığın gerçekliğinin dikkat çekici bir biçimde klinik tanının olmayışıyla birlikte olduğunu fark ettiniz mi? Hastalık, teknik olarak, halen vaka tanımına göre tanımlanıyor. Ancak bunun gevşek (geçici) bir tanım olduğunu unutmayın. Sonuç olarak, COVID19 vakaları yalnızca PCR testi pozitif olan kişileri işaret eder, hastaları değil! Durum bundan başka bir şey değildir. İlaveten, COVID19 hastalığının klinik teşhisi, hastalık kavramından koptuğu için, sadece PCR Testi ile yapılır. Bu durumda;

COVID19 işaretleri >>> Vücut Belirtileri >>> Klinik ve Laboratuvar bulguları>>>PCR Testi >>> COVID19 Teşhisinin konulması sırası böylece güme gitmiştir.

Tarama yani Filyasyon >> PCR Testi >> COVID19 Teşhisinin konulması sırası geçerlidir.

Bir problem de PCR’de bulunmaktadır.

PCR’de tekrar eşiği vardır. Kullanılan tekrar eşiği (Cycle threshold) hastanın o an enfekte olup olmadığına bakarak ayarlanır. Çoğu testte, tekrar sayısı 40’tır, birkaçı 37 olarak belirlemiştir. Bu, virüsün genomunu tespit etmek için gereken 40 veya 37 tekrarla hastanın Koronavirüsünün varlığını tespit edebilecek pozitifliğe sahip olduğu anlamına gelir. Ancak, bu kadar yüksek eşiklere sahip testler, yalnızca canlı virüsü değil, aynı zamanda virüsün genetik parçalarını, bir risk oluşturmayan enfeksiyon artıklarını da tespit edebilir, bu aynen birisi odadan ayrıldıktan çok uzun bir süre sonra odada kişiye ait bir saç telinin bulunmasına benzer. Çünkü PCR olağan üstü bir tekniktir ve 100 ton su bulunan bir havuzda tek bir virüs DNA’sını bile tespit edebilme kabiliyetidir!

İkincisi, PCR Testinin “Yanlış Doğrulama” (False positive) kontrolü yoktur!

Ne demek bu?

Şöyle düşünün bir kadın gebelik testi yaptırdığında test pozitif çıktı ama hanımefendi hamile değil. Bu durumda gebelik testinin değeri “Yanlış Doğrulama” yaptığından “Yanlışın Doğrulanması” olarak kabul edilir, test doğrudur ama hamilelik yoktur demektir. DSÖ de dâhil olmak üzere bütün dünyada uygulanan PCR testlerinin böyle bir “Yanlış Doğrulama” kontrolü yoktur. Yani PCR testi sonucu pozitif olduğu halde sizde enfeksiyon yok, ya da virüs girmiş ama enfeksiyon yapamamış diyecek kontrol sistemi şu an için elimizde mevcut değildir.

Şu an için PCR (Türkçeye PZR diye çevirmişler ki bu tanım da yanlıştır! Polimerazın zincirleme reaksiyonu değil zincirleme polimeraz reaksiyonlarıyla denmesi gerekirdi. Çünkü biri sıfat tamlaması diğeri ismin ya da reaksiyonun tanımlamasıdır. Yani polimeraz zincirleme reaksiyon yapmaz, polimeraza zincirleme reaksiyon yaptırılır) tekniklerinden en uygunu Real-Time PCR’dir. Ya da en ucuzu ve en basiti budur.

Ne demek bu?

Real-Time PCR o anda hücre dışında virüs partikülü ya da virüs parçası ne varsa onun varlığından haber verir ama enfeksiyon var mıdır diye sorarsanız ona cevap veremez. İşte bu yüzden False positive “Yanlış Doğrulama” kontrolü yoktur. İşte buna Alman Dr. Claus Köhnlein, “PCR PANDEMİSİ,” adını veriyor!

Peki, bunun üzerinden gelmeye nasıl çalışıyoruz? Yani PCR pozitifse enfeksiyon var diyebilir miyiz? Hayır diyemeyiz.

CDC’nin (Amerika’nın Hıfzısıhhası) kendi hesaplamalarına göre de bir örnekte PCR tekrarlarını (cycles) 33 kattan daha yukarı çıkardığınızda örnekte virüs bulma ve çoğaltma ihtimaliniz yok demektir. Mesela Kuzey Karolayna Devlet Laboratuvarı Thermo Fisher’ın Koronavirus test kitini kullanmaktadır bu test 37 tekrarın ardından kesimle (Cut off) sonuçları otomatik olarak okur. ABD İlaç ve Gıda Uygulamaları Yönetimi (The food and drug administration) bir e-mail beyanatıyla kaç tekrarın (the cycle threshold) gerekli olduğunun belirlenemediğini bu bakımdan her laboratuvarın kendi eşik değerini belirlemesi gerektiğini söylüyor. Bu gün ABD, Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda da resmi Ct (Cycle Threshold) ya da Türkçesiyle PCR tekrar sayısı (cycles) 40’tır (1).   

PCR testi bütün bir virüsle bir virüs parçası arasında ayrım yapamaz ve çoğunlukla parçalanan virüs PCR için daha uygundur. Bu bakımdan 40 tekrar = 240 anlamına gelir ki bu olağan üstü bir sayıdır. Bir de enfeksiyon ortamında genelde 2.9 virüs partikül/parçacık hesabı yapılır ki bu da; = 240 X 2,9 anlamına gelir. Yani test tüpünde 2,9 adet virüs partikülü ya da genom parçası varsa PCR’ın 40 tekrarı sonunda bu kadar çoğaltıyorsunuz demektir. Bir de bunun Jel yürütmesi ve UV’de tespiti var. Bu kadar çokluk Jelde ancak UV altında görünür hale gelir. % 95 güvenlikli bir çalışmada 90 enfeksiyonlu örnekten Real-Time PCR yapılmış. Daha sonra bu Real-Time PCR yapılan örneklerden hücre kültürü yapıldığında ancak 26’sından virüs izole edilebilmiştir (2).

Bu ne demek?

Real-Time PCR ile virüsün tespit edildiği bireylerden ancak % 28.29’u aktif hastadır demektir. Diğer bir deyişle PCR % 28.29 hassasiyetle çalışıyor demektir. “Nasıl oluyor bu hoca, hem 100 tonluk havuz hem de bu sonuç,” dediğinizi duyar gibi oldum. PCR hassasiyeti başka virüsün varlığını tespit etmek çok başka bir şeydir. Vaka başka klinik teşhis ise bambaşka bir şeydir. Bu ikisi arasındaki fark şöyledir: PCR size sonuç vermez hali anlatır! Sonucu çıkaracak sizin klinik tecrübenizdir.

Dinliyorum, dinliyorum; bilim kurulu üyeleri, diğer bütün anlı şanlı proflar doçentler konuşurken mangalda kül bırakmıyorlar. Ama biri çıkıp da yahu bu PCR klinik tanılamada nasıl kullanılır, kullanılırsa bunun doğrulaması olmadan bir kişiye nasıl hastasın diyebiliyoruz diye sormadı!

Gelelim Aşıya:

Aynı durum PfızerBiontech Aşısı Ticari ismi BNT162b2 için de geçerli. Bunun içinde ne var biliyor musunuz?

YOK!

Peki, ben söyleyeyim. Yok, yok benden önce Yeniçağ, Akit ve Sabah gazeteleri de yazmış ama ne olduklarını anlamamışlar. Lipid olarak 4-hydroksibutilazenedil bishekzan bishekzadekanoate.

Ne bu?

PCR ürünlerini yürüttüğünüz Jel işte bundan. Bunların her biri tek tek olağanüstü kanserojen! İşte bunun için hamilelere ve bebeklere hatta 14 yaşına kadar çocuklara yapılamaz! Diğer lipid, polietilen glikol. Bu ne? ANTİFİRİZ. Ve ditetradesilasetamid, fosfokolin, kolesterol. Bunlar lipid. Potasyum fosfat, sodyum klorid (tuz) ve sukroz (şeker). 4-hydroksibutilazenedil bishekzan bishekzadekanoate ve ditetradesilasetamid, fosfokolin ve kolesterol bulamacı ancak ve ancak -80C’de zapt edilir ve içine mRNA yerleştirilir.

Peki, hangi aşı daha iyi?

Aşılar içinde bence en iyisi Rus Sputnik 5, ardından Astra Zenekanın Oxford Aşısı ardından Sinofarmanın aşısı ardından da bizim bakanlığın aldığı Sinovac aşısı. Biontech bunlardan sonra.

Alüminyum Adjuvant kötüdür diye bağıranlar nerede şimdi? Bakıyorum ses vermiyorlar. En çok enfeksiyoncular konuşuyor. İyi de enfeksiyoncu virüsün vücutta yaptığı tahribatı durdurmaya çalışan adamdır. Virüsü bilmez, genetiğini anlamaz ki mutasyonu nedir bilsin. Hiç kimse kusura bakmasın. Bu iş böyledir. Virüs mutasyona uğradı aman kaçın. Virüsler arada bir mutasyon geçirirler… Falan filan..

Virüs Genetiğine göre açıklayalım. Virüsler arada bir değil ortama ve şartlara adapte olabilmek (uyum sağlamak) için mutasyon geçirirler, yani bu ihtiyaçlarıdır. Şöyle anlatalım bir bebek doğduğunda bir eldiven aldığımızı düşünelim. Bu eldiven bebek büyüdükçe kendiliğinden büyüyecek, genç olduğunda yine giyebilecek, ergin olduğunda da yaşlılığında da. İşte bu virüs konakçı dinamiğidir. Adamın ihtiyacı olan şeyi arada bir başına gelen şey diye tanımlamak da bize özgü! Ne diyeyim.

KAYNAK:

  1. Jared Bullard, Kerry Dust, Duane Funk, James E. Strong, David Alexander, Lauren Garnett, Carl Boodman, Alexander Bello, Adam Hedley, Zachary Schiffman, Kaylie Doan, Nathalie Bastien, Yan Li,   Paul G. Van Caeseele ve Guillaume Poliquin. Predicting Infectious Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus 2 From Diagnostic Samples (Bulaşıcı Şiddetli Akut Solunum Sendromunu Koronavirüs 2 Teşhis Örneklerinden Öngörmek). Clinical Infectious Diseases. 2020; 71 (10): 2663–6.
  2. Dr. Sam Bailey. What is COVID19 test?
Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.