‘Belki’lerin peşine takılır gidersin. Umarın vardır.
Sabredersin. ‘Belki’lerin ardında heder olup gidersin.
Belkiler su zerrecikleri gibi birikir, birikir önünde sonunda gölete dönüşür.
İşte o zaman Belki’lerin adı Keşke’leşir!
Ancak giden gün ömürdendir.
Belkiler artık keşkeleşmişlerdir.
Gazetecilik bir yana, yazıcılık ta da böyledir.
Bazı olaylar vardır belki diye umarsın, sonrasında ‘keşke’ der ve hayal kırıklığına uğrarsın.
Keşke bu deprem olmasaydı dersin.
Deprem, doğanın temel kuralıdır.
Adına ister ihmal, ister kusur, ister hata de, hepsi bir yana depremi felakete döndüren hırsızlıktır.
Depremler doğa ananın canlılığının belirtisidir.
Deprem dediğin doğanın nabzıdır. Attığına şükretmelisin.
Deprem olduğu sürece dünya dediğin yerküre vardır. Deprem yoksa doğanın nabzı durmuştur ve yerküre dediğin yer artık mefta olmuştur!
Temel kural nedir? Deprem öldürmez hırsızlar öldürür.
Böylesi felaket anlarında elbet felaket tellalları da türeyecektir.
Bu da insanın doğası gereğidir.
Şahsen itikadım ve inancım odur ki kimse insan hayatıyla oyun oynamaz. Oynayamaz.
İnsan hayatıyla onayan zaten insan değildir, sureta olsa bile insanın müsveddesi bile olamaz!
Hata tamam, aksama tamam. Bunların tekmiline birden ‘Belki’ denilir.
Ardından nedamet getirir ve insana ‘Keşke’ dedirtir.
Dünyanın sayılı felaketlerinden birini yaşadık.
Adına ister ulus de ister halk de…
Kenetlendik.
Ne yapacağımızı şaşırdık.
Sürüler gibi, beynimizle değil, sadece duygularımızla davrandık.
Ne yapacağımızı, neyi nasıl yapacağımızı bilmez/ bilemez hallardaydık.
Koordine zayıftı. Sınıfta kaldı.
Herkes bir şeyler yapmaya çalışıyordu elbet.
Ancak işi bilmeyenlerin dürtüleriyle hareket etmek zorunda kaldık.
Liyakatin yerine siyasi sadakati ön plana alınca işler Gordion düğümüne döndü.
Molozalrı bir an önce kaldırarak İskender gibi kılıcımızla kesmeyi tercih ettik.
Memleketin yetiştirdiği deprem uzmanı vatan evlatlarını masa başına tıktık, ehil olmayanları işbaşında etkili ve yetkili kıldık!
Resmen ve alenen bütün gayretlerimize rağmen çuvalladık.
Eleştirenleri şerefsizlikle suçladık.
Onlar bizim halkımızdır deyip yaralarını sarmadık / saramadık. Ötelemekten de ötelerde resmen ve alenen dışladık.
Adına dezenformasyon – bilgi çarpıtma, yanıltıcı haber- dedikleri bilgiler galebe çaldı.
Neyin eğri, neyin doğru olduğunu bile şaşırdık!
Askeri kışlasından çıkarmadık.
Oysa o asker, İzmit depreminde iki saat içinde 24 bin personel ile görev başındaydı…
EMASYA protokolünü 14 Temmuz 2016’da iptal etmiştik!
Mehmetçiği böylesi günlerde valilerden talimat almak zorunda bırakmıştık.
Nedeni; sözüm ona ‘darbe yapar’ korkusuydu…
Geçelim.
Video: Deprem Suçlarında Bilirkişi Uyarısı
Adalet Bakanlığı ‘Deprem Suçları Soruşturma Büroları’ kurulması talimatını Cumhuriyet Savcılıklarına gönderdi.
Sevindik.” Devlet, devlet olma ciddiyetini koruyor” dedik.
Sonra endişeler fareler misali kemirmeye başladığı beynimizi.
Deprem Suçları Soruşturma Bürolarını irdeledik. Ehil uzmanlardan oluşan ekipler kuracaktı savcılar. Biraz daha derine indik. Öğrendik ki Cumhuriyet savcıları her yıl mesleki sivil toplum kuruluşlarından ‘Bilirkişilik yapmak üzere isim istiyor. Bu STK’lar da isim tespiti yapıyor.
Yani iş bilirkişilerin insafına terk ediliyor!
Hal böyle olunca da, rüşvet, irtikâp ve iltimas bir yana, eş, dost, akraba ve ötesinde ahbap / çavuş ilişkileri galebe çalıyor.
Adalet Bakanlığı’na sıradan bir yurttaş olarak bir öneride bulunduk.
Bilirkişiler de değişiklik yapılsın dedik. Rotasyon uygulansın. Çaprazlama yöntem izlensin dedik.
Nasıl mı?
Adana’daki bilirkişiler mesela Hatay’da görev yapsınlar, Hatay’daki bilirkişiler de Adana’da görev yapsınlar”
Eğer devlet ciddi manada bir suçlu soruşturması yapacaksa bu uygulamaya behemehâl geçilmesi elzemdir.
Ötesinde Belki’lerin Keşke’lere dönüşmesi kaçınılmaz gerçektir.
Sorumlusu vicdan azabı altında ezilecektir…