Çok değil daha bundan birkaç günce Adana Alpaslan Türkeş Bulvarı üzerindeki Huzurevi’nde ilginç bir dayak iddiasını gündeme getirmiştik.
Corona Karantina Bölümü’nde yatmakta olan bir hastanın görevli tarafından tartaklandığını, tekmelendiğini ve sürekli hakarete uğradığı belirten telefon mesajını yayınlamıştık.
İktidara yakın yerel basın lobisi devreye girmiş ve ortalık kelimenin tam anlamıyla karışmıştı.
Söz Gazetesi’nin internet sitesi olan www.sozgazetesi.org ve basılı nüshasında yayınlanan haber dalga dalga yayılmış ve Türkiye’nin değişik illerinden huzurevleri ile ilgili ihbarlar yağmur gibi yağmaya başlamıştı.
Kendisinin İl Sosyal yardımlaşma Kurumu İl Müdürü olduğunu belirten Fatih Ataşlı isimli bir şahıs cep telefonumdan beni arayarak telefon numaramı gazeteci Bekir Fevzi Yıldırım’dan aldığını belirtip, “olayın üzerine gideceğini, müfettiş görevlendirdiğini ve kendisinin bu konularda çok hassas davrandığının bilinmesini “istemişti.
Fatih Ataşlı adı geçen huzurevine beraber de gidebileceğimizi belirtmiş ve davet etmişti.
Ataşlı’nın daveti bilahare yerel gazeteci Bekir Fevzi Yıldırım tarafından da yinelenmiş fakat benim sağlık koşullarım nedeniyle davete icabet edemeyeceğim üzerinde mutabık kalınmıştı.
Fatih Ataşlı’ya benim telefon numaramı veren ve devreye giren Bekir Fevzi Yıldırım olayın takibinde kendisinin de yer alacağını belirterek müsterih olmamı istemiş ve Ataşlı’nın duyarlılığını sitayişle vurgulamıştı.
Çok geçmedi hemen birkaç gün sonra söz konusu huzurevinde yatmakta olan Ahder isimli bir şahıstan imdat içeren bir mesaj daha aldık.
Hasta, bir hafta içerisinde kendisinin bina içinde 4 kez yer değiştirmek zorunda kaldığını hatırlatarak yetkililerin “böyle gerek gördük” şeklindeki açıklamalarını da söyledi.
Hasta kendisinin koah hastası da olduğunu belirterek “Her taşınma benim için bir zulüm oluyor. Yaşamak için bağımlı olduğum teknik sıhhi cihazlar var. Bunların derlenip toparlanması ve taşınması başlı başına bir eziyet. Sürekli olarak bir odadan başka bir odaya, bir kattan başka bir kata naklediliyorum” diyerek gelişmeleri aktarmıştı.
12.08 2020 günü saat: 02.30 da çekilen bir mesajı ertesi gün sabah saatlerinde okudum.
Mesaj resmen alenen ‘Acil Yardım çağrısı’ içeriyor, ‘S.O.S’den de ötede adeta ‘My Day’ çığlığı atıyordu.
Adının Ahder Ahmet Can olduğunu belirten hasta: “Alpaslan Türkeş Bulvarındaki Adana Huzurevinde neredeyse ben de ölmek üzereyim. Çok zor durumda yazıyorum. Bunların elinden beni de kurtarın lütfen.” Diyordu.
Buraya kadar hasta bir huzurevi sakininin isyanı olarak olaya bakmak mümkündü. Fakat gelen telefon mesajında çok ilginç bir iddia daha vardı.
İlginç olduğu kadar da vahim olan bu iddia mutlak surette üstü kapalı değil, açık bir soruşturmaya tabi tutulmalıydı.
Gönderdiği mesajında Ahder Ahmet Can:
“Buralarda kimler nasıl ölüyor ahbir bilseniz” diyerek çok önemli bir mesaj veriyordu.
Dahası bir önceki satırda “Ben de burada ölmek üzereyim. Beni bunların elinden kurtarın lütfen” diyordu.
“Ben de ölmek üzereyim…” Çok önemli ve başkalarının da öldüğünü ima eden üstü kapalı bir mesajdı!
Mesajın bu satırları son derece vahimdi.
Ahder Ahmet Can acil yardım isteği bir yana, üstü kapalı çok önemli bir ihbarda bulunmuş oluyordu.
Ahder Ahmet Can’ın telefon mesajının son satırları ise çok daha ürkütücüydü.
Ahder Ahmet Can :
“Allah aşkına yetişin. Lütfen nolursunuz. Yetişiniz lütfen “diyordu.
Bu mesaj aynı anda yerel gazeteci Bekir Fevzi Yıldırım’a da gönderilmişti.
Daha sonra aynı mesajı ben de adı geçen şahsa ilettim.
Gelen ilk yanıtta:
“Bugün mü geldi?” sorusu vardı. İkinci mesajda ise “Yeniden ilgileniyorum dost” ifadesi yer almıştı.
Bu iş böyle olmayacaktı.
Kimseyi itham etmek istemiyorum ama anlaşılan yapılacağı veya yapıldığı ileri sürülen teftiş ters tepmiş ve müfettişle muhatap olanlar – eğer olmuşlarsa- tepkilerini farklı şekillerde belli etmişlerdi.
Bu gelişmeleri bütün vahametiyle Çalışma Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un ilgi ve bilgisine sunuyor ve iddiaların tamamının mutlak surette araştırılması gerektiğinin de altını çiziyorum.
Bu iddialar artık kurum içi denetimi de, teftişi de aşmıştır.
Devletin ayrıntılı teftişine mutlak ihtiyaç vardır…
Bu hastalar devletin koruması altındalar mı, yoksa zulmü altındalar mı?
Devlet bu konuyu mutlaka araştırmalı ve açıklamalı