REHA ÖREN

Başta belediye başkanları olmak üzere bu kenti yöneten yetkili ve etkilileri uyarıyoruz…Parklar ve sokaklar işgal edilmiş!

Genellikle hep böyle olur.
Monşer özentileri, yerli mösyöler ve leydiler makam koltuklarında oturur, makam arabalarında gezerler.
Onların yasalarla düzenlenmiş hakları vardır. Arabalarında öncelikli olduklarını belirten, beyinlerde şimşek etkisi yaratan ışıklı çakarları vardır. Bu çakarların kimi gerektiği zaman görünmesini sağlayan zulalı düzeneklerle yerleştirilmiştir!
Kimi torpido gözünde saklanır. Kimi de alenen bellidir. Yollarda kimse onları rahatsız etmediği için yaşadıkları kentteki trafik yoğunluğunu bile hissetmezler.
Onların oturdukları semtler genellikle ‘mutena’ olduğu için de kentteki pislikleri hissetmezler.
Oysa bu ülkedeki bütün kentler gibi bu kentte pis ve kirli.
***
Sokaklar tedirgin.
Sokaklar ihanete gebe…
Sokaklar işgal altında!
Sokaklar uskura keskinliğinde bilenmede…
Siyasilerin siyasi kısır düşünceleri yüzünden bu kentin sokakları artık yaşanılmaz halde.
Bütün mesire yerleri işgal edilmiş.
Bütün kaldırımlar parsellenmiş…
Bütün parklarda kin ve nefret bileniyor.
Etkili ve yetkililer dosyaları sümen altı ediyor.
Organize işler…
Sanmayın ki bunlar münferit hadiseler ve ilgilileri sadece kişiler!
Hayır, öyle değil.
Suriyeliler bir yana özellikle Kürtler ve Kürtçü geçinenlerin organize işleri bunlar.
Ayırımcı ve bölücü Kürtçülüğün belirli stratejisi bu.
Bu kadar basit.
* * *
Dün gariban görünen tablacı bu gün kentlerin sebze -meyve hallerinin hakimi olmuş.
Dünün bulaşıkçıları, garsonları bu gün mekan sahibi olmuş…
Dün “seyyar tablada ekmek peşinde koşuyor” dediklerimiz bu gün “Yabancı işçi çalıştırmıyoruz” diyerek Türklere ekmek kapılarını kapatmışlar.
Sıradan bir sokak kavgası bir anda toplu şiddete dönüşebiliyorsa buna sıradan kavga denilemez.
Tahrik unsurları ön plana çıkar. İki gencin alavere tartışması bir anda birilerinin marifetiyle “ Gaspa kalktı” iddiasına dönüşebilir…
Resmi kayıtlara da yine resmi kimlikli birileri tarafından öyle geçirilir!
Ekmeğinin peşinde koşan, derdi çoluk çocuğunun nafakası olan küçücük bir işyeri sahibi bir anda “Biz Kürdüz ulan”! tehdidi ile karşılaşabilir. Yasal ve yasal olmayan yollarla taciz edilir, “Mahkûmumuz var ulan” haraç şantajı ile birlikte psikolojik savaşın en ağır uygulamalarına ‘La Havle…’ çekerek katlanmak zorunda kalabilir.
* * *
Yurdunda parya konumunda olan Türk, önünde sonunda küçücük işyerini terk etmek zorunda kalabilir!
Bütün bunlar sıradan olaylar gibi görünebilir. Ama eğer bir kentte zabıta “ Yapacak bir şey yok. Üsttekiler bunlardan oy alıyoruz” diyorlar. Serbestlik tanıyorlar. Bakmayın siz düzenlediğimiz göstermelik operasyonlara. Bunlar göz boyama” diyebiliyorsa vahamet ortadadır. ..
… ki zabıtanın söylemesine gerek yok, bunca işgal operasyonların göstermelik olduğunun yeterli kanıtıdır zaten…
* * *
Gidip bir bakın, mesire yerlerinde, parklarda, sokaklarda hâkimiyet kimin ya da kimlerin elindedir?
Bir Türk, bir sokak köşesinde, ya da bir parkın herhangi bir yerinde, iki tekerlekli el arabasının üstünde çay bile satamaz. Birileri gelir tepesine çöreklenirler. Ne hikmetse gelenler hep aynı meşreptendirler…
Ardından gelir tehditler, şantajlar ve adı sanı duyulmadık mafyatik kişilerle bir takım örgütler….
İşte o zaman ustura keskinliğinde bilenir kin ve nefretler.
Üstüne üstlük bir de siyasi beklentiler!
Belediyelerde çöreklenmiş mensubu aşiretler!
Eline kalemi alan bu kentte “şu kadar Kürt var, bu kadar bilmem ne var “ hesabı güder.
Sanki bu kentte kökü kazınmış ulustur mazlum Türkler…
Gariban tablacıya güya operasyon düzenleyen etkili ve yetkililer oturup utanmadan bülten dağıtıp üstüne bir de ahkâm keserler.
Varsıl kafeteryaların, lokantaların, tesislerin ve daha bilumum bilmem nelerin işletmecilerinin kim olduğuna bakmak bile istemezler.
Kaldırımlar işgal edilmiştir. Otoparklar bile parsellenmiştir.
Kimin umurunda?
Neden Kürtler gibi
konuşuyorsun?
Bakın, size sıradan, basit bir örnek vereyim. Vereyim de halkın içinde bulunduğu ruh halini daha iyi ölçüp, biçin!
Bundan bir süre önce…
Bu kentin parklarından birindeyim.
Oturuyorum. Adanalı olduğunu bildiğim birinin sinirlendiği zaman Türkçeyi Kürtçeye benzetmeye çalışarak konuştuğuna şahit oldum.
Bu olay birkaç kez olunca punduna getirip sordum:
“Bildiğim kadarıyla sen Adanalısın”
“Evet”.
“Peki, neden sinirlendiğin zaman Kürtler gibi konuşuyorsun?”
Aldığım cevap benim sinirlerimi bozmaya yetti de arttı bile.
Bakalım sizde de aynı etkiyi yaratacak mı? “O zaman benden korkuyorlar abi”
* * *
Bu sütunlarda ve bu satırlardaki gerçekleri kimse inkar edemez.
Bu kentte Kürdün oyunun peşinde bu kadar müsamaha gösteren etkili ve yetkililer oturup bir kere daha düşünmelidirler.
Bu kentte uyuşturucu kimlerin ellerinde?
Bu kentte fuhşu kimler yönetiyor?
Bu kentte tefecilik ve kara para piyasasının patronları kimler?
Kumar sektörünün baronları kimler?
Büfelere kimler zamanla hâkim oluyor?
Senet ve çekin geçerli olmadığı, peşin paranın hakim olduğu bütün sektörlerde kimler hakim?
Bırakın onu bunu, sahillerimize bir bakın. Kuytu köşelerdeki barlardan, büyük ‘restaorante’(!)lere, tatlıcı, balıkçı ve kebapçıya kadar bütün sektörler (!) kimlerin ellerinde?
Adına ‘Bar’ denilen batakhanelerin sahipleri kimler, çalışanları kimler?
Elzemdir, bu ülkede birileri mutlak surette bu istatistikleri tutmalı ve bilmelidirler.
* * *
Hiç kimse bana bu olayların kişisel olduğunu söyleyemez, söyleyemez, söylese de ispat edemez.
Bu kentin sokaklarına artık sevgi ve hoşgörü değil, şiddet kaygısı ve korku hâkim.
Bastırılmış, sindirilmiş kitleler bir gün elbet patlayacaklar.
Son söz olarak altını çizerek belirtiyorum ki ‘hafazanallah’ bu ülkede bir kalkışma hareketi başlayacaksa birileri bunun fitilini burada, bu kentte, Adana’da ateşleyecekler.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.