Türk Sanat Müziği’nin ünlü bestekârı Mahmut Yivli ile handiyse çeyrek asrı aşan bir dostluğumuz vardır.
Adana’da İnönü Parkı’nda, Yusuf Ataş’ın çayhanesinde bir çay içimi hasbıhalde niyetimi açıkladım.
– “Ağabey ben şahsen bin Türk olarak bozuluyorum. Ve sizlere de kızıyorum.”
– “Hayrola?”
– “Bu Türk sanat müziği denilen deryada ne hikmetse Türk’e ait bir katre bile yok!”
– “Nasıl yani anlamadım.”
– “Arabın, Acemin ve hatta Kürdün bile adını taşıyan bir makam var. Gelgelelim Türk’ün adını taşıyan bir makam neden yok?”
Mahmut Yivli durdu, duraksadı. Soğumaya yüz tutmuş çayından bir yudum daha aldı, sigarasından derin bir nefes çekti.
-“Haklısın” dedi.
O durma ve duraksama faslında beyninden Türk Sanat müziği makamlarını geçirmiş ve ondan sonra haklı olduğuma karar vermiş olacaktı ki dudaklarının arasından
“Haklısın” sözü çıktı.
Girizgâhtan aldığım tepki beni pervasızlaştırdı.
“Bak ağabey, Acem aşiran da Acem var, Kürdili Hicazkâr makamıyla resmen ve alenen Kürt var, Kürdün de makamı var, yetmezmiş gibi bir de dik kürdi bile var. Araba ait bilmem ne kadar makam var. Hatta Arap tarzı arabesk bile var. Türk neden yok?”
Yivli yine duraksadı. Anlaşılan o ki beynindeki bilgileri kontrol ediyordu-
“ Hakikaten yok!”
* * *
Mahmut Yivli, Adanalıdır. Musiki camiası dışında nafakayı temin için uzun yıllar boyunca mobilya dekorasyon işleriyle geçindiği için bir de o sektördekiler bilirler.
Hayatı mücadele içinde geçmiştir.
Hayat denilen muammanın esrarını bir türlü çözememiştir.
Bilinen 500 küsur makamın da ötesinde Hüsn-ü Mah, Dar-u zar, Teverrüm ve Nihari makamlarını bulan Türk sanat müziği literatürüne kazandıran önemli isimlerden biridir.
* * *
Nasıl olsa yüz buldum ya, astarını istemeden olmaz!
Uzun, çok uzun bir süreden beri beynimi zonklatan derdime ancak Mahmut Yivli çare olabilirdi.
-“ Ağabey bu iş sana düşer.”
– “Hangi iş yahu?”
– “Türk adı geçen bir makam bulacaksın. Tamam. Eyvallah dört makamın da altına imzanı atmışsın.”
O, alçakgönüllülük içerisinde :
–“ Yahu sen bu işi kolay mı sanırsın?” dedi.
– “Hayır, elbet bilirim kolay değildir. Lakin bu iş sana düşer. Sen ki Türklük meselelerinde hassas birisin. O zaman bu aziz millete kendi adını taşıyan bir makam armağan etmelisin.”
* * *
– “Bakalım.”
Aradan çok uzun bir süre geçmedi. Yine bir çay içimi sohbette. Mahmut yivli: “Sen tehlikeli bir adamsın. 86 yıllık kafamı allak bullak ettin. Ama haklısın. Böyle bir makam üzerinde çalışmaya başladım bile” dedi.
Bu sözleri duyunca Mahmut Yivli’yi yürekten tebrik etmemek mümkün müydü?
* * *
Bir gün kuşluktan hemen sonra seher vakti gelen bir telefonda Mahmut Yivli:
-“Buldum” dedi. “Mutlaka görüşmemiz gerek.”
Bu muştudan sonra, “Eyvallah ’tan başka bir söz gelmedi aklıma.
Buluştuk.
Mahmut Yivli çok uğraşmış, kim bilir kaç uzun gecelerin katran karası karanlıklarını seherlerin nurlu ışıklarıyla aydınlatmıştı.
Yine Yusuf Ataş’ın orada, yine çay içimi söyleşisi esnasında:
-“İnan Reha Ören çok uğraştım. Ama sen haklıydın. Yapılması gerekliydi.”
Heyecan ve helecandan yerimde duramıyorum.
– “Abi sonuç?
-“Türk-i Necip”
* * *
Gök Tanrı’ya, Görklü Tanrı’ya şükürler olsun.
Olmasına olsun da, Mahmut Yivli kaçın kurrası?
Eski çarıklı erkân-ı harplerden!
-“Makam benden. Hadi bakalım öyle sipariş vermekle olmaz. Sözler de senden”
Deyince sandım ki albız aldı canımı.
“Ne diyorsun ağabey sen. Ben haddimi bilirim. Ben kim şairlik, söz yazarlığı kim?”
– “Bilmem. O zaman birlikte araştıracağız.”
Bu araştırma faslı neredeyse beş, altı ay kadar sürdü.
Bulduklarımız Mahmut Yivli’nin ruhunu okşamıyordu anlaşılan.
Derken bir gün “Birkaç tane buldum. Birlikte bakalım mı?”
Deyince:
-“Abi ben ne anlarım. Sözden, sazdan, güfteden, besteden “
-“Olmaaaz birlikte kotaracağız bu işi…”
– “Peki ala.”
Bir süre sonra Mahmut Yivli’ den bir telefon mesajı, geldi. Aç açabilirsen.
Bildiğimiz türden mesajlardan değil. MMS mi dir nedir onlardan. Açmayı bile beceremedim. Takviye teknolojik bilgi destekleriyle nihayet açabildim.
İlk gelen mesajın sözleri güzeldi. Ama aklıma yatmadı.
Küstahlık müstahlık!
Dayanamadım Mahmut Yivli ağabeyi aradım.
-“Yahu ağabey bu sözler güzel olmasına güzel de Türk Sanat müziğine nasıl uyarlayacaksın? Bundan çok güzel askeri marş olur. Ya da ne bileyim ben kahramanlık türküsü gibi bir şey. Öyle de olsa okuyacak Hasan Mutlucan’ı nereden bulacağız?”
Güldü.
-“Böyle diyeceğini biliyordum. O yüzden başka sözlere de bakalım” dedi.
Türk-i necip kumbarasında sözler birikmeye başlamıştı.
Son gelen mesajları da açmayı öğrenmiştim nasıl olsa.
Son iki şiir benim de ruhumu okşadı.
Mahmut Yivli ile buluştuk. Anlaşılan o ki onun da hoşuna gitmişti.
Sözleri tartıştık.
-“Seni bu sözlerin yazarıyla tanıştıracağım” dedi.
Aslında ne yalan söyleyeyim. Ben bu işlerden anlamadığım gibi şuaran takımını da sevmem. Ne iş yaptığını soruyorsun. “Şairim” diyor.
O da bana bu taifeden soğumam için yeterli oluyor.
Daha fazlasına katlanamam zaten.
Zaruretten “Olur” diyorum.
* * *
Aradan bir ya da iki hafta geçiyor. Mahmut Yivli beni Zahide Eskici hanımla tanıştırıyor.
Zahide Eskici Hanım Kahramanmaraş Türkmenlerinden.
Andırın’ın, Beşbucak Köyü’nden. İlkokul mezunu. Besbelli ki o da Çarıklı erkân-ı Harp takımından!
Aşkın Gözyaşları, iki ciltten oluşan Gadasını Aldığım, Köroğlu’nun Deli Tayı, Hikâyeli Türküler, Ağıtlar, Gönül Yongası gibi basılmış kitapları varmış da benim haberim yoğ imiş!
Zahide Eskici’nin kitaplarına bir göz atıyorum. Yöresel kelimeler ağır basıyor.
Kahve, ardından çay içimi sohbette. “Neden?” diye soruyorum.
“Ben özellikle yöresel kelimelerimizi kullanıyorum. Yöresel kelimelerin yaygınlaşarak Türkçenin sadeleşmesini istiyorum. Güzel Türkçemizin unutulmaması, yaşatılması için kendimce mücadele ediyorum”
* * *
Zahide Eskici’nin gönderdiği şiirler arasında Mahmut Yivli ‘Bir Ömür kalacağım’ olanı beğendi.
Hay Hak.
Türk-i Necip makamı ve beste, Mahmut Yivli’den, sözleri “Bir ömür kalacağım” Zahide Eskici’den. Bu makam bu necip Türk milletine hayırlı olur İnşallah.
Bir Ömür Kalacağım
Umudu hayal edip can havliyle sarıldım
Açsan gönül kapını destursuz dalacağım
Beni benden eyleyen gizemine karıldım
Otur gönül köşküme turabın olacağım
Sen yeter ki gitme de bir ömür kalacağım
Yollarını gözleyip öylece bekliyorum
Karanlık geceleri sevdanla aklıyorum
Vuslat için gül derdim sinemde saklıyorum
Mutluluktan payemi elbette alacağım
Sen yeter ki gitme de bir ömür kalacağım
Hasretin acısıyla yaşamaktan bezerim
Bilesin her nefeste yüreğimi çözerim
Sanma ki ben yalnızım hep seninle gezerim
Her bakışın cennettir süruru bulacağım
Sen yeter ki gitme de bir ömür kalacağım
Gökyüzü gözlerinde Aykız’ı görüyorum
İple çekip ayları günleri örüyorum
Bir adıma on adım gönülden varıyorum
Sen yeter ki gitme de bir ömür kalacağım
Sen yeter ki gitme de bir ömür kalacağım
Zahide ESKİCİ
Son Söz yerine yakarı:
Gök Tanrı, Görklü Tanrı bu necip milletin fertlerinin, fikriyatlarını, gayretlerini, çabalarını Mahmut Yivli ve Zahide Eskici gibi evlatlarını eksik, o evlatların da emeklerini zay eyleme…