Site icon Söz Gazetesi

‘OSMANLICILIK’ SEVDASI VE PERDE ARKASI

Bir yandan Ertuğrul, öte yandan da payitaht dizileri ile milletin beynini bombardımana tuttular.


 Ne olduğunu bile bilmeden delikanlılar  ‘Kayı’ boyu ongununu parmaklarında, genç kızlar koyunlarında taşımaya başladılar.

 Bu sıradan bir mazi sevdası değildi.

  Toplum mühendisleri bir espiyonaj faaliyetinin parçalarını adım adım birleştirerek bütüne varmaya çalışıyorlardı!

 Neydi bu plan?

 Osmanlı sevdası yaratılarak yeni Osmanlıcılık misyonunu yerine getirmekti.

Heyhat!

 Batı, ya da sistem böyle buyurmuştu!

 Parmaklarında Kayı ongunu ile dolaşan delikanlılara bunun ne olduğumuzu sorduğumuzda Ertuğrul diye cevap veriyorlardı!

 Oysa Davutoğlu ile başlatılan yeni Osmanlıcık akımının sıradan bir parçasıydı.

 Amaç; Osmanlı sevdasının arka planında yeni Osmanlıcılık projesini beyinlere yerleştirmekti.

 Başarılı da oldular.

 Osmanlıcılık bilindiği gibi Osmanlı’nın çöküş döneminde ortaya atılan bir fikri ve siyasi akımdı. Tutmadı.

 İmparatorluk bünyesindekileri ‘Osmanlı’yım maskesi arkasında toparlayamadılar.

 Sıra Abdülhamit’in icadı olan ‘ Pan İslamizm’e geldi.

 O da tutmadı.

 Abdulhamit’in güvendiği Müselmanlar Osmanlı’yı sırtından vurdular.

 Malumunuzdur.  Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

 İşte asıl kavga o zaman başladı.

 Bakın:

“Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin kaynağı Türk camiasıdır. Bu camianın fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o camiaya dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”

 Gazi Paşa cumhuriyet’in gerekçesini 1926’da böyle açıklıyor.

 Bunu zihninizin bir yerine not edin.

             Yeni Osmanlıcılık’ fikrinin

              temeli ve nedeni azınlıklardır.

 Hadi diyelim ki samimi bir şekilde ve halisane niyetlerle tam bir Osmanlı aşığısınız.

 Peki, Osmanlı’nın diğer coğrafyalarda bıraktığı Türklerin davasını neden gütmediniz de aklınıza hep Anadolu coğrafyasındaki Osmanlıcılık oyunları geldi?

 İşte bu sorunun yanıtı yoktur.

 Davutoğlu sadece görevini yerine getirmiş, tamamlamış ve siyaset sahnesindeki yerini almıştır!

 Şimdi Türkiye’de Osmanlıcılık sevdasının arka planına baktığımız zaman bunun paralel bir şekilde ‘Dinler arası diyalog’ ile birlikte sürdürüldüğünü görmemek için ahmak olmak gerekir.

 Bir yanda dinler arası diyalog öte yanda Osmanlıcılık.

 Bu sevdanın giz noktası ise satır aralarında saklıdır.

 “ Türkiye’de 36 etnik azınlık var” diyenler birkaç satır sonra “ Osmanlı’da da eyalet vardı. Eyaletten korkacak ne var?” sorusunu beyinlere şırınga etmektedirler.

 Osmanlı imparatorluktu. Dolayısıyla eyaletlerle yönetilmesi normaldi. Ama kimse çıkıp da “Biz Ulus devletiz” demedi, ne hikmetse diyemedi!

Buna milliyetçi geçinenler de cumhuriyetçi geçinenler de dahildir.

 İşin garabet noktası burada.

                12 Eylül bölücülüğün çıkış noktası..

Bir konuya dikkat etmek gerekir.  Ülkeyi 12 Eylüle götüren süreci çok iyi tahlil etmeliyiz.  Bu ülkenin düşünen beyinleri kırıldı.

 Cezaevlerinde idam sehpalarında yok edildiler.

 “Dengeyi bulalım” mantığıyla hareket edenler gencecik çocukların yaşlarını büyüterek idam sehpalarına gönderdiler.

 Peki, o kargaşa ortamında kimler kimlere dokunmadılar?

 Ben size harlatayım.

 Bir Dindar denilen ‘Şeriatçı’ kesimine nedense hiç kimse dokunmadı.

İki  ‘Bölücülere’ hiç dokunmadılar.

 Dokunmamak bir yana bölücülerin ve şeriatçıların önlerini açtılar. Yollarındaki kayalar bir yana çakıl taşlarını bile temizlediler.

Özetle, Dincilerle Kürtçüler bu ülkeyi bu günlere getirdiler.

                  Federasyon süreci Özal ile başladı.

12 Eylül operasyonu ile Türkiye akıl almaz bir sürece girdi.

 Türk ekonomisi ulusal ekonomi düzeyinden çıkartılıp ’Açık Pazar’ haline getirildi.

 Bu ülkenin Cumhurbaşkanı “ Yasalar delinmek için vardır” diyerek Anayasa’nın ırzına geçti.

Bu ülkenin Başkomutan’ı deniz şortuyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ni teftiş ederek madara etti!

Dahası ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nde bir Cumhurbaşkanı “Konfederasyonu konuşmanın zamanı gelmiştir” dedi.

Hatırladınız mı?

                “Federasyon kaçınılmaz”

Şimdi aşağıdaki satırları iyi okuyun.

“Osmanlı’da çok geniş kültürel hatta idari özerklikler vardı. Yine Kürt beylikleri idari özerkliğe sahiptiler ve uzun süre hükmettiler. Osmanlı toleransı ile TC’nin baskı ve asimilasyon sistemini göz önüne getirdiğimizde, hani nur-i nimet derler ya, öyle bir düzeyi ifade ediyor. Kürt dili, Kürt kültürü üzerinde Osmanlı baskısı asla yoktur. “

Şimdi sıkı durun ve iyi okuyun.

“ Ben eğer siyaset yaparsam güvenceli yapacağım. Anayasa’dan güvence isteyeceğim, yasalardan güvence isteyeceğim. Bazı kurumsal tedbirler isteyeceğim. Onunla yetinmeyeceğim”!

* * *

“… Bu anlamda Kürt Partisi de olur, Kürt sosyal kurumları da olur, Kürt siyasal kurumları da olur. Bir sürü mahalli işler vardır. Mahalli idareleri olacak, Mahalli parlamentoları olacak”

Yani fiilen federasyon tezi işliyor. Kesin kopmayı amaçlamıyoruz. Türkiye ile eşit özgür temelde birlikteliye açığız.”

Bu okuduğunuz satırlar kime ait biliyor musunuz?

Abdullah Öcalan’a

Bu satırlar, 1995 tarihinde Güneş Ülkesi Yayıncılık tarafından basılan Ertuğrul Kürkçü ve Ragıp Duran’ın röportajlarıyla hazırlanan ‘Diriliş Tamamlandı Sıra Kurtuluş’ta’ isimli kitaptan alıntılardır.

… ve söz konusu kitabın 30. Sayfasından alıntılarla son satırlar

Şimdi milyonlarca Kürt (buna tüm diğer parçalardaki Kürtleri de dahil edelim, o konuda birlikteliğe ulaşılmış), yani 40 milyon Türke 40 milyon Kürt karşılık verecek. “

Evet bunlar alıntılanan son satırlar..

* * *

Takdim-i tehir gibi olacak belki amma ve lakin okurlar,

“Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin kaynağı Türk camiasıdır. Bu camianın fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o camiaya dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”

Diyen  Gazi Paşa ile “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldık” diyenlerin arasındaki karşılaştırmayı yaparlar ve İnşallah bu satırları okuyanlar akıllarını başlarına toplarlar.

Exit mobile version