Ben ne ‘Böyyük’ denilen ‘Güccük’ adamlar gördüm.
Ne nutuklar dinledim.
Hamaset yüklü..
Vatan yüklü…
Millet yüklü…
Devletin ve milletin bekası yüklü!
Ne devrimciler gördüm halk için çalıştıklarını haykıran ama işleri güçleri ceplerini doldurmak olan…
Ne Ülkücüler, ne türkücüler gördüm icraatları kendilerinden menkul olan…
Ne milliyetçiler gördüm, milleti birbirine kırdıran!
Ne dinciler gördüm “Allah ile aldatan”!
Ne İslamcılar gördüm…
Namaz kıldığı belli olsun diye pantolonlarını bile ütületmeyen.
Altındaki ha potur olmuş ha şalvar!
Bağırır da “Havar”, “Havar”…
Uçkuru bir türlü ilmek tutmaz davar!* * *
Azerbaycanlı bir Türk şairinin dediğince:
“Nerede Kur’an gördüm orada Müselman yok
Nerede Müselman gördüm orada Kur’an yok”
…
Ne Atatürkçüler gördüm ‘Nutuk’tan habersiz…
Ne Cumhuriyetçiler gördüm; Demokrasi ile Cumhuriyetin farkından bile bihaber
Kimi pos bıyıklı, kimi eğri bıyıklı, kimi Stalin bıyıklı.
Kimi Kürşat özentisi.
Kimi Fidel’in imitasyon seçkisi.
Kimi Marks’ın şeklen ruh ikizi.
…
Kimini meydanlarda dinledim.
Kimiyle oturup hasbıhal eyledim.
“Böyyük” dediklerimizin ne denli “Güccük” olduklarını görünce insanlığımdan iğrendim.* * *
Geçtiğimiz günlerde 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı – güya-kutladık.
Demeçler verdiler, dinledik.
Eylemler gerçekleştirdik…
Sabahın ilk ışıklarında Büyük Taarruza nazire olsun diye parti binalarında basın toplantıları düzenledik.
Yine nutuklar dinledik…
Sitayişli cümleleri not ettik.
Bir kaçına Nutuk’u sorduk.
“Taaa çok eskiden okumuş”lardı!
Belli ki okudukları çook eskilerde kaldığı için de unutmuşlardı!* * *
Adana İli, Yüreğir İlçesi Yavuzlar Kapalı Semt Pazarı’ndayım.
Ortalık çığırtkandan geçilmiyor.
Zatlar ortalarda geziniyor esnaf zatlara zerzevat satmaya çalışıyor.
Kimi domatesini satmanın derdinde kimi hıyarın.
Sanki milletin gözleri kör. Etiketleri görmüyor…
İlle de bağıracak. Alemin ‘organoloptik’ duyularını tatmin edecek!* * *
Ula o da ne?
Kulaklarımda tiz bir ses!
“Ne mutlu Türküm diyene”..
Aman Yarabbi, Çukurova’nın cehennemi sarı sıcağı başımıza mı geçti ne?
Kalabalıkların içinde sesin geldiği yana doğru yürümeye çalışıyorum.
Corona, morona hak getire!
Yürürken kimiyle yakın temastan dolayı ya akraba oluyorum, ha hısım!
Yeni yetme delikanlıyı görüyorum.
Hançeresini yırtıyor:
“Ne mutlu Türküm diyene”..* * *
Şaşırıyorum. Bu yeni yetme delikanlıyı önce uzaktan süzüyorum. Etrafını kolaçan edip ‘tarassut’ eyliyorum…
Delikanlının tezgâhının önüne gelenler önce şaşırıyorlar.
Kiminin gözlerinde kin ve nefret var!
Kimi ise tebessümle bakıyor.
Belli ki diğer esnaf da şaşkın.
Delikanlının umurunda bile değil.
Zaten hepi topu gelen bir ya da iki müşterisi oluyor.
…
Rızkı veren Tanrı ya…
“Ne mutlu Türküm diyene” diyebilene de pek vermiyor demek ki…
Delikanlı bakıyor olmadı, olmayacak!
Tezgâhın altından yeni bir etiket çıkartıyor.
Sattığı taze fasulyeyi 50 kuruş daha ucuzlatıyor.
Anlaşılan o ki Tanrı bu tenzilatlı tarifeyi de görmüyor ve rızkını vermekte imtina ediyor!
“Ne mutlu Türküm diyene” diye bilen değil, haykıran üstelik Adana’da, Yüreğir’de gayri Türklerin ‘mebzul’ olduğu bir Pazar yerinde yeni yetme bir delikanlı, kendisinden taze fasulye alana bir de Türk Bayrağı hediye ediyor…
Zaten tenha olan tezgâha yaklaşıyorum. Delikanlının 10 dakikalığına misafir kabul edip edemeyeceğini soruyorum.
“Ne demek amcam” diyor.* * *
Siyasetçilerin samimiyetsiz hamasi nutukları yerine hançeresini yırtarak “Ne mutlu Türküm diyene” diye haykıran, üstelik bir de pazar yerinde müşterilerine Türk bayrağı hediye eden bu yiğit delikanlıyı birlikte tanıyalım.
Adı: Mertcan Demirtaş.
Yaşı: 15
Tahsili: Lise öğrencisi
İkameti: Adana İle İlçesi Şehir Duran Mahallesi.
Nereli: Adana İli Karataş ilçesi.
Aile yapısı: Baba, genç yaşta kronik kalp hastalığına tutulmuş. Kalp yetersizliğinden dolayı yoğunluklu ve ağır işlerde çalışamıyor.Hal böyle olunca Mertcan Demirtaş hem okul harçlığını çıkarmak, hem de aile ekonomisine katkıda bulunabilmek için boş vakitlerinde yevmiye karşılığı pazarcılık yapıyor.
Evde biri kız üçü erkek olmak üzere dört çocuk var. Ana-baba etti altı.
Biçare ana geçim derdinden saçını başını yolası…
Ev kirası , okul parası, hasılı kelam bir ailenin temini zor nafakası!* * *
Gayri Safi milli Hasıla’da artış varmış!
Millet, kanatlanmış uçuyormuş!
Laf ola beri gele.
Hadi ordan sen dee…
İbre : Mertcan Demirtaş’ın geçinebilmek uğruna Pazar tezgahlarında yaşadığı hayat kavgası..* * *
.Ya sonrası?
Sonrası?MertcanDemirtaş gibi yiğitlerin olduğu bir ülkedeki siyasetçilerin -sadece reklam amaçlı - Pazarcı tezgâhlarına gazeteci ordusu ile birlikte arada bir uğrayarak nutuk atması!
Ar, namus, haya ve Utanma?
Utanacak yüz kalmışsa eğer siyasilerde, Mertcan Demirtaş gibi yiğitlerden utanmalılar.
Onların Pazar tezgâhlarında çalışmak zorunda olmalarından utanmalılar.
Oy kaybı endişelerinden dolayı “Türküm” bile diyemiyen siyasetçiler
Mertcan Demirtaş gibi yiğit delikanlıların “Ne mutlu Türküm diyene” diye haykırmalarından utanmalılar.
Ben şahsen MertcanDemirtaş kadar cesur olamadığım için kendimden utandım.
Siyasetçiler utanırlar mı?
Bilemem!