Saygıdeğer Prof.Dr. Cihan DURA Hocamızı son yıllarda halkımız, özellikle ATANAME[1] adlı çok önemli ve değerli eserinden tanıyor.
Dikkatinden kaçmış olanlar için “ATANAME”;
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, bugüne kadar dağınık halde bulunan bütün fikir ve görüşleri ile başlıca uygulamalarının, nutuk, konuşma ve yazılarından derlenip sistemleştirilerek Atatürk’ün kendi ağzından yazıya döküldüğü ilk ve tek kitaptır.
Atatürk’ün, herhangi bir konudaki görüşüne kısa sürede ve kolayca ulaşma imkânı sağlar. Cumhuriyetimizi hangi temeller üzerinde nasıl kurduğunu, nasıl bir Türkiye hayal ettiğini en doğru şekilde açıklar ve öğretir.
“ATANAME”, başta Atatürkçüler olmak üzere, bütün yurtseverlere ortak “fikir, duygu ve eylem” için, ortak bir dil, ortak bir düşünme aracı, millî bir hareket platformu sunar. Aralarında fikir, duygu ve eylem birliği oluşturduğu için, yurtseverleri birbirine yaklaştırır, bir araya getirir; Atatürkçe düşünmelerinin, Atatürkçe hissetmelerinin, Atatürkçe iş yapmalarının yolunu açar.
Ataname, kitap dünyamıza, yaklaşık on yıl süren sabırlı ve titiz bir çalışma sonunda kazandırılmış gerçekten emek yoğun müstesna, günümüz için çok önemli ve değerli bir kitaptır.
1. Prof.Dr.Cihan Dura Kimdir? (2 Mayıs 1940, Ankara-)
1964’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Şubesinden mezun oldu. 1969-1975 arasında Fransa’da iktisat doktorası yaptı.
1975-1979 yıllarında Milli Eğitim, Ticaret ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlıkları’nda uzman olarak çalıştı.
1979-1984 arasında Uludağ Üniversitesi Balıkesir İşletmecilik ve Turizm Yüksek Okulu’nda öğretim üyeliğinde bulundu.
1984’de Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’ne atandı. Burada öğretim üyesi olarak, emekli olduğu Mayıs 2007’ye kadar çalıştı.
Prof.Dr.Cihan Dura,
1986’da Enka Bilim ve Sanat Birincilik Ödülünü,
1990’da Kültür Bakanlığı Bilgi Yılı Araştırma Eser Yarışması Birincilik Ödülünü kazanmıştır.
Yayınlanmış kitapları şunlardır:
–Tarımın Türk Ekonomisinin Gelişmesine Katkısı(1987),
–Bilgi Toplumu(1990),
–Türkiye Ekonomisi(1991),
–Atatürk Devriminin Temeli Bilimsel Zihniyet(1999),
–Atatürk Devrimi Yarım Kaldı(2000),
–Bilgi Toplumu, Bilgi Ekonomisi ve Türkiye (2002, Doç.Dr.Hayriye ATİK’le birlikte),
–Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye(2.Baskı, 2003, Doç.Dr.Hayriye ATİK’le),
-Ekonomik Açıdan Avrupa Birliği Sözlüğü(2004, Doç.Dr.Hayriye ATİK’le),
–Sömürgeleşen Türkiye(2004),
–Düşünme Araştırma ve Yazma Yöntemleri(2005),
–Düşmanı Çağırdılar Satıldık Uyanın (2005),
–Derin Komplo: Türkiye’nin Yeniden İşgali(2008),
– Türkiye’ye Batı saldırısı(2015),
–Ataname (2017),
–Dünyaya Batı Saldırısı(2019),
– Dünden Bugüne Türkiye’nin Sorunları (2020),
–Atatürkçülük Dersleri(2022),
Ayrıca çeşitli dergilerde yayınlanmış bilimsel makale ve yazıları bulunmaktadır.
Evli ve iki çocuk babasıdır.
2. Prof.Dr. Cihan DURA’nın Son Eseri
“Atatürkçülük Dersleri”
2023, Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yılı olacak.
2023’de Atatürk’ü yaptıklarıyla yaşadığı tarihsel gerçekliğiyle tanımak/bilmek/öğrenmek ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerini bilmek, milletçe en çok ihtiyaç duyacağımız konuların başında geliyor. Bu açıdan bakıldığında Saygıdeğer Prof.Dr. Cihan DURA’nın özellikle “Ataname” ile “Atatürkçülük Dersleri” tüm yurtseverlere doğru kılavuzluk edecek çok önemli çalışmalardır.
“Atatürkçülük Dersleri” Hakkında Yazarımız Ne Diyor?
Bu kitap, diyebilirim ki sonsuz bir Türk milleti ve Atatürk sevgisinin eseridir. “Atatürk’ü öğrenmek ve öğretmek milletime hizmettir” inancımdan doğdu. Uzun yıllar çalıştım, araştırdım, bilgilendim, öğrendim ve yazdım. Öğrendikçe öğrettim. Durmadım, devam ettim, daha çok bilgilendim. Topladığım bilgilerin özüne ulaşmaya çalıştım. İşte, bütün bu uğraşların ürünüdür, Atatürkçülük Dersleri… Derslere başlamadan önce, size bu yapıttan biraz söz etmek, sizi onunla tanıştırmak isterim.
Kitabın dört amacı vardır:
-Yurttaşlarımıza Atatürkçülüğü öğretmek;
-Atatürkçüler için ortak bir düşünme zemini oluşturmak;
-Atatürkçülüğü iyi bilen gençler yetişmesini sağlamak;
–Atatürkçülerin bir araya gelmesine katkıda bulunmak.[2]
3. Yazara Göre Kitap’la Ulaşılmak İstenen 4 Amaç Nedir?
(a)Birinci amaç: Yurttaşlarımıza ve özellikle gençlere Ataöğreti’yi, eşdeyimle Atatürkçü Düşünce’yi en doğru, yalın ve sistemli bir şekilde öğretmektir.
Çoğumuz kendimizi bir “Atatürkçü” bilmemize rağmen, hemen hiçbirimiz Atatürkçü düşünceye, onun kavram ve ilişkilerine yeterli ölçüde hâkim değiliz. Bu öğretiyi çok eksik, bazen yanlış olarak biliyoruz. İşte kitabımızın ilk amacı, bu eksikliği olabildiğince gidermeye çalışmaktır.
İnsanlığın bugün içinde kıvrandığı sorunların ana kaynağı, cehalettir. Bilgisizlik hemen her alanda mevcuttur. Atatürkçü düşünce alanında da öyledir, halkımız -hatta okumuşlarımız- Atatürk’ü layıkıyla tanımıyor, Atatürkçülük nedir, yapısı nasıldır, bu öğreti milletimize, bir birey olarak bizlere hangi faydaları sağladı ve sağlıyor, bilmiyorlar. Haydi bilenler var diyelim, onların da çoğu bölük börçük, eksik veya yanlış biliyor. Ne yazık ki çoğumuz böyleyiz, en bilgili olarak tanıdıklarımız dâhil.
Tarihî bir söz vardır, şöyle der: “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, hepsini kabuk sanır.” Bu söz neye dikkat çekiyor? Bilimsel düşünmenin, gerçeği keşfetmenin olmazsa olmaz koşulu olan, yapısal bakış ve analiz yöntemine dikkat çekiyor. Bu koşul aynen öğrenme süreci için de geçerlidir. Şu bir gerçektir ki öğrenmiş olduğumuz şeyler bize tam ve eksiksiz görünür; bilgimizin, aslına uygun şekil ve ölçüde olduğunu düşünürüz. Oysa, öyle değildir, çoğu zaman bilgimiz bir kabuktur, özünde bir âlem vardır; tıpkı maddenin derinliklerindeki moleküller, atomlar gibi. Demek ki öteye geçmek, derinlere inmek, analiz yaparak (cevizin kabuğunu kırarak) öze, ayrıntılara ulaşmak lazımdır. Bu kural aynen Atatürkçü Düşünce için de geçerlidir. O zaman yapmamız gereken şey şudur: Yüzeysel, kaba ve işlenmemiş olan bilgilerimizi, yeni analitik bilgilerle tamamlama!!, bu sayede bilginin yapısını, nelerden, hangi oluşturucu ögelerden oluştutuğunu görebilmeliyiz. Yoksa, bilgimiz yetersiz, iğreti kalır; bilinç haline gelmez, fazla bir işe yaramaz.
Dolayısıyla, gerçek bir Atatürkçü olamayız! Çünkü bilgimiz yetersiz, işlenmemiş olduğu, bilinçleşmediği için Atatürkçe düşünemez, hissedemez, iş yapamayız. İşte bizi bu yetersizlikten “Atatürkçülük Dersleri” kitabı kurtaracak ve koruyacaktır.
Atatürkçülüğün ilkelerini, kavramlarını, görüşlerini, çözümlerini ne kadar iyi öğrenirsek, milletimize devletimize o kadar iyi hizmet eder, faydalı oluruz. Cumhuriyetimize ve Atatürk’e yöneltilen saldırılara karşı o kadar donanımlı ve muzaffer oluruz.
(b)İkinci amaç: Atatürkçülere, yurttaşlarımıza ortak bir düşünme zemini oluşturmaktır.
Bu ne demektir, açıklıyorum.
Biliyoruz ki insan yalnız kendisi için yaşamaz. Vatanı için de milleti için de yaşar. Ahlak da din de bunu gerektirir. Öyleyse her birimizin, vatanımız için, milletimiz için yapacağı hizmetler vardır. Sırf konuşma ve yazıp çizmeyle, eleştirme ve yakınmayla kalmayıp iş yapmalıyız, ortaya somut eserler koymalıyız; bir araya gelerek her bakımdan güçlü olduğumuzu hissetmeliyiz, sonra gücümüzü yaptığımız işle ve eserlerimizle göstermeliyiz.
Bence Atatürkçülerin en büyük sorunu bir araya gelip birlik oluşturmaktaki başarısızlıklarıdır. Atatürkçüler, ortak düşünce, ortak duygu, ortak eylem sahibi olurlarsa ancak birlik olabileceklerini hiç akıldan çıkarmamalıdırlar. Demek ki işin başında ortak düşünce gelmektedir. Ortak düşünce ise, ortak bir öğreti ile mümkündür. Başka bir deyişle ortak düşünce ancak ortak bir öğreti içinde düşünülür, muhakeme edilir, karar verilirse gerçekleşir. İşte Atatürkçülük Dersleri’nin asıl büyük faydası bu noktada kendini gösterecektir: Atatürkçüler bu dersler sayesinde ortak bir düşünme ve tartışma, ardından ortak bir duygu ve iş yapma zeminine kavuşmuş olacaklardır.
Gerçekten, insanları bir araya ancak ortak bilgi ve ortak duygular getirir. Atatürkçü olduklarını söyleyenlere bakın, genellikle dağınıklar, etkili bir şekilde bir araya gelemiyor, birleşemiyorlar. Bunun başlıca sebebi, Atatürk’ün görüşleri hakkında ortak ve sistemli bir bilgi sahibi olmamalarıdır. Öyleyse, Atatürk’ü, onun düşünce ve eylemini dosdoğru olarak, ortak bir ideoloji olarak yeni baştan öğrenmemiz gerekiyor. Sevgili vatanımızın, bugün içinde bulunduğu perişan durum; bu koyu cehaletin giderilmesi konusunda artık somut bir şeyler yapılmasını gerektiriyor. Birer Atatürkçü olarak ilk yapacağımız iş; (acı ama gerçek, başta aydın, okumuş bildiklerimiz olmak üzere) geniş halk kitlelerinin özellikle gençlerimizin, Atatürkçü öğreti hakkındaki bilgisizliğine son vermek, o karanlığı, bilgi ışıklarına boğarak yok etmek olmalıdır. Bunu, Atatürkçülük Dersleri kitabına sımsıkı sarılarak, bir başucu kitabı haline getirerek başarabiliriz.
(c)Üçüncü amaç: Atatürkçülük nasıl olur? Atatürk’ün düşünce ve görüşlerini tam olarak öğrenmekle ve öğrendiklerimizi uygulamakla olur.
Bu öğrenme işi sistemli olmalıdır, edindiğimiz bilgiler birbiriyle bağlantılı olmalıdır. Bölük börçük, dağınık ve bağlantısız şekilde olmamalıdır. Bilginin en basitinden ve genelinden başlayarak, en karmaşığına ve özeline doğru giderek, iç bağlantılarını gözeterek öğrenmelidir. Öyle ki konuşmalarımızı duyan, yazdıklarımızı okuyan kişi; sözlerin mantıklı akışına kendini kaptırmalı ve sonunda o bilgiyi benimseyebilmelidir. Benim bu bağlamda bir hayalim de Atatürkçü Düşünce’yi sistemli şekilde anlatarak, idealist Atatürkçü adaylarına, geleceğin eğitmen ve öncü Atatürkçülerine bu üstün yeteneği kazandırmak, onları günün birinde Atatürk’ün manevi mirasçıları olarak görmektir.
(d)Dördüncü amaç: Atatürkçüleri bir araya getirme hedefim kapsamında, Türkiye çapında “Birinci Görev Toplantıları” yapılmasına önayak, bir araç olabilmektir.
Nedir bu toplantılar?
Birinci Görev toplantıları kendiliğinden oluşan küçük birer sınıf gibidir, daha doğrusu ‘Birinci Görev Okulu’nun birer sınıfıdır. Ailesinde, arkadaş veya tanıdık çevresinde 3-5 kişiyi bu amaçla bir araya getiren her yurttaş, bir ‘Birinci Görev Sınıfı’ açmış olur. Bu şekilde aile bağlılığı veya arkadaşlık ilişkileri aynı zamanda yüce bir amaç için de kullanılmış olacaktır. Birinci Görev toplantılarında yalnızca bilgi paylaşımı vardır, Atatürk yolunda, vatan hizmetinde birlikte öğrenme ülküsü vardır; yetişme ve olgunlaşma; cehaleti, üzerine gerçek bilgiyi yayarak yok etme vardır. Aile içinde, çeşitli kurum ve arkadaşlık ortamlarında oluşan ‘Birinci Görev toplantıları’ sayesinde Atatürkçülük yeniden öğrenilecek, mevcut bilgilerimiz düzeltilecek, doğru hale getirilecek, tamamlanacaktır. Etkinlik için gerekli bilgiler ise bu kitaptan sağlanacaktır.(s.8-9)
4. Olası “Atatürkçülük bir ideoloji değildir” İddiasına Karşı Yazarın Yanıtı
Kitabın içeriğine ve amaçlarına bakılarak, “Atatürkçülük bir ideoloji değildir” iddiasıyla yazarın yaklaşımına karşı çıkanlar olabilir. Saygıdeğer Prof. DURA, bunu kabul etmiyor ve karşılık olarak şöyle diyor:
Hayır, Atatürkçülük aynı zamanda bir ‘ideoloji’dir. Akıl ve bilime dayanan, bir ülküsü olan, tartışmaya açık, devletçe benimsenip toplumda uygulanacak ahlaki, siyasal, hukukî, idari, yönlendirici bir düşünceler bütünüdür, bir ideolojidir. Kanıt elinizdeki kitap ve Atatürk’ün şu söyledikleridir:
“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Zaman hızala ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olur.”
Atatürk’ün bu sözlerinden şu sonuçları çıkarabiliriz:
Atatürk “Ben hiçbir dogma, kalıplaşmış kural bırakmıyorum” diyor. Bu ifade, “hiçbir ilke, hiçbir kural, hiçbir öğüt bırakmıyorum” anlamına gelmez.
Onun demek istediği ve çekindiği şey; koyduğu esasların (dinci/mezhepçi görüşlerde olduğu gibi) dogma haline getirilmesidir. Ancak Atatürk bu tehlikeye karşı önlemini almış, “hayatta en hakikî yol gösterici bilimdir” demiştir. ‘Bilimcilik’ ve ‘Devrimcilik’ ilkelerini koyarak, kalıplaşmayı ve dogmatikleşmeyi önlemiştir. Bundan başka, “benden sonra beni benimsemek isteyenler” diyor. Bu ifade, O’nun ortaya, izlenecek bir düşünce sistemi koyduğunu gösteriyor. ‘Temel eksen’ kavramı görüşümüzü destekliyor. ‘Temel eksen’den anlaşılması gereken, Atatürk’ün düşünce sistemi, öğretisi, ideolojisi değilse, nedir?
Özetle, Atatürk’ün karşı çıktığı, ideolojisi değildir, bu ideolojinin değişmez olarak alınmasıdır, zamanla dogmatikleşmesi olasılığıdır, tehlikeli bulduğu bu husustur. Ancak gerçek Atatürkçüler buna izin vermez. Çünkü bilimci ve devrimci olmak zorundalar(s.10).
5. Atatürkçülüğü Öğrenme Çalışmaları Kaç Ders Döneminden ve Hangi İlkelerden Oluşuyor?
Kitapta, Atatürkçü öğretinin;
* İlk Düzey (s.17-57), Orta Düzey (59-182)ve Üst Düzey (183-298) dönemler ile
* Milliyetçilik, Millî Egemenlik, Tam Bağımsızlık, Halkçılık, Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Devrimcilik, Laiktik, Bilimcilik ve Sosyal Ahlak olmak üzere on ilkedenoluştuğu anlatılmaktadır.
Her dönemin dersleri kendi içinde bu saydığım ilkelere göre sıralanmıştır. Düzeyler, genel bilgiden başlayarak analiz işlemi mantığıyla daha geniş ve ayrıntılı bilgiler içerecek şekilde yükselmektedir. İlk düzeyden itibaren üst düzeye doğru çıktıkça daha derin, ayrıntılı, sistemli bilgilere ulaşılmaktadır. Basamaklar çıkıldıkça bilgi düzeyi artacak, ayrıntılanacak, aynı zamanda eğitici, öncü Atatürkçü olma yolunda sağlam adımlar atılmış olacaktır. Bunun da ötesinde çok daha analitik ve kapsamlı bilgiler için ATANAME adlı kitabıma başvurulması gerekmektedir.
Beklentisinin Atatürkçülük Dersleri kitabının benimsenip, okunup, uygulanıp, yayılması olan Saygıdeğer Prof.Dr. Cihan DURA, bu kitaptan nasıl, hangi şekillerde faydalanılacağı nasıl bir çalışma türü seçilmesi gerektiği konusunu da yedi madde halinde eserinin 10-12. sayfalarında açıklamaktadır.
Sayın DURA, “Atatürkçü Öğretinin Genel Yapısını” şöyle özetliyor:
“Atatürkçülük önce milliyetçiliktir.
Bu ilke Milli Egemenlik ve Tam Bağımsızlık gerektirir.
Her üçü Cumhuriyetçilik, Halkçılık ve Devletçilikle sonuçlanır.
Ancak milletçe çağa uyum şarttır:
Devrimcilik ve Laiklik!…
Bütün bu yapı da Bilimcilik ve Sosyal Ahlak’la düzgün işler, ayakta durur.”(s.181)
6. Atatürkçünün İnancası
(1) Ben her şeyden önce milliyetçiyim. Çünkü birey ve toplum olarak varlık ve mutluluğumuz ancak millet olmakla ve ulusal bütünlüğümüzü en doğru şekilde sürdürmekle mümkündür. Bu davranışı bana Milliyetçilik İlkesi öğretir.
(2) Türk milleti; egemenliği ancak kendi elinde ise, dünyaya karşı bağımsız ise var olabilir, mutlu olabilir. Bu nedenle Millî Egemenlik ve Bağımsızlık İlkeleri üzerinde titrerim. Yerine getirilmelerini takip eder, buna katkıda bulunurum.
(3) Yukarda belirttiğim koşul ve durumların, üç uygulama ilkesiyle yerine getirilip sağlandığını bilirim. Bunlar Halkçılık, Cumhuriyetçilik ve Devletçilik ilkeleri olup her birini en iyi şekilde öğrenirim.
(4) Ancak çok önemli bir koşul daha var: Milletçe zamana uymak, çağdaş olmak, sürekli ilerlemek zorundayız; yoksa varlığımızı yine sürdüremeyiz. Bu koşulun gereğini Laiklik ve Devrimcilik ilkelerini uygulayarak sağlarım.
(5) Yukarda saydığım tüm ilkelerle ilgili görevlerimin en iyi sonuçları vermesi ise, iki yöntem ilkesini uygulamama bağlıdır. Düşünme sürecimde, duygularımda ve yaptığım her işte bunlara, yani Bilimcilik ve Ahlak ilkelerine göre hareket ederim. Bu ilkelere uymadıkça, hiçbir girişimimde tam başarılı olamayacağımı bilirim(s.299).
(6) Ve son olarak, Atatürkçülüğün on ilkesini bana en doğru ve kapsamlı şekilde öğreten ATANAME’yi elimin altından hiç eksik etmem.[3]
7. Atatürkçüler Ne Yapmalı?
Atatürk diyor ki, çaresizseniz, bir kurtarıcı beklemeyin, kurtarıcı siz olun. Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır. Ben hayatımda hiçbir zaman umutsuz olmadım. Bir milletin en güçlü silahı birlik olmaktır, birlikte hareket etmektir.
Tarihin büyük insanları da diyor ki: Yaptığın şeyi sev, ona inan. İnandığı şeyi yapan insanın enerjisi tükenmez. Bilin ki yalnız yaptıklarınızdan değil, yapmadıklarınızdan da sorumlusunuz. Büyük başarıların sahipleri küçük işleri titizlikle yapma sabrını gösteren kimselerdir. Gayretlerinizi biçtiğiniz ekinlerle değil, ektiğiniz tohumlarla değerlendirin. Karanlıklar üç beş mumla değil, ancak yüzlerce, binlerce mumla aydınlanır.
Öyleyse, ey Atatürkçü, kendini göster, görevini yap, bilginle, inancınla, yeteneğinle iş başı yap.
Önce aşağıda belirtilen faaliyet ve hizmetlerden birini, sonra o faaliyet içinde yer alan iş ve hizmetlerden birini veya birkaçını seç, o alanda sonuç alana kadar uğraş, çalış.
Çalışmalarını ister tek başına ister birkaç arkadaşınla bir araya gelerek yürütebilirsin. Bir ekip oluşturmak, işbölümü yapmak çok daha iyi sonuç venr. Katkını bir kuruluş, platform, dernek çerçevesinde de gerçekleştirebilirsin. Asıl büyük verim ve başarı birlikte ve örgütlü çalışarak elde edilir. Yakınlarını, arkadaşlarını, çevreni, komşu veya meslektaşlarını birlikte çalışmaya davet edebilirsin. Faaliyetler ve hizmetlerinde örneğin, şu araçları kullanılabilirsin: Toplantılar, sosyal medya, WEB sitesi, e-posta, mektup, diğer kitle haber araçları.
Katılabileceğin faaliyet ve hizmetler sırasıyla şunlardır:
* Ortak Bir Düşünme Sistemi
* Eğitim Hizmetleri
* Bilgilendirme Faaliyetleri
* Kültür Hizmetleri
* Halkla Kaynaşma Faaliyetleri
* Ekip ve Platform Faaliyetleri (s.300-307)
Atatürkçülerin neler yapmaları gerektiği konusunda bu ana başlıklar altında nelerin, nasıl, hangi yöntemle yapılabileceğini 28 madde halinde 300-307. sayfalarda açıklayan Saygıdeğer Hocamız Prof.Dr. Cihan DURA beklenti olarak hayal ve düşlerini de şöyle özetlemektedir:
“Benim bütün hayalim; çok sayıda gerçek Atatürkçülerin yetişmesi, işçimen, eğitmen, öncü Atatürkçü yurtseverlerin yetişmesi, onların da bir gün bayrağı devralacak konuma gelmeleri oldu. Bu hayalin gerçekleştiğini görmeyi çok isterdim. Bugün ülkemizde iç düşmanlar binlerce okulda ve kurslarda on binlerce Cumhuriyet karşıtı gerici yetiştiriyor. Milletçe karşı karşıya bulunduğumuz birinci sorun budur.”
“Düşüm odur ki kitabımın yol gösterici olduğu Birinci Görev Toplantıları ve benzeri girişimler; yurtsever Atatürkçülerin ilgi, sevgi ve azmi sayesinde hayat bulur; yüzlerce, binlerce meşale olarak Türkiye’mizin her köşesini sarıp sarmalar, pırıl pırıl aydınlatırlar.”
Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yıldönümünde yeniden Amasya Tamimi’nde bağımsızlığa giden yolun başlangıcı olarak açıklanan; “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesinin gerçekleşmesinde, “Atatürkçülük Dersleri”nin önemli katkısı olacağına inanıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle tüm milletimize sağlık, huzur, umut, mutluluk, bereket ve üstün başarılarla dolu Atatürkçü Cumhuriyetin yeniden inşası yolunda güzel bir yıl olmasını diliyorum.
Saygıdeğer Prof.Dr. Cihan DURA Hocamıza da takdir ve teşekkürle saygılarımı sunuyorum.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Cihan DURA, ATANAME, İstanbul, 2017, Nergiz Yayınları; Aynı eser 2019’da Doğu Kitabevi tarafından da yayınlandı. [2] Prof.Dr. Cihan DURA, ATATÜRKÇÜLÜK DERSLERİ, Ankara, Atayurt Yayınevi, s.7 [3] Kaynak: ATANAME.