“Hak olan Kur’an, haksızlığı kabule vasıta yapıldı” diyen ATATÜRK’ÜN Devrimleri ve kurduğu Cumhuriyetin Değerleri Kur’an temellidir. O’nun gerçekleştirmeye çalıştığı “Dinde Öze Dönüş Projesi”, dini Kur’an, Kur’an’ı din yapma hareketi idi. Emevi döneminde din haline getirilen Arap örfünün din/İslam olamayacağına karşı Kur’an kaynaklı “Gerçek İslamiyet”’e dönüş hareketidir. Bu açıdan bakılınca Kur’an’daki şu ayeti hatırlamamak mümkün mü?
“Sizin dininiz /inanç ve yaşam ilkeleriniz sadece sizin için, benim dinim /inanç ve yaşam ilkelerim de sadece benim içindir.”(Kâfirûn/6)
- “DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ” NEDİR?
Atatürk’ün “TARİH VE DİL TEZLERİ PROJESİ”, aslında birbirini tamamlayan iki farklı özgün ve tarihsel gerçekliği olan önemli bilimsel projelerdir.
Atatürk’ün bu “Tarih ve Dil Tezleri Projesi”,
O’nun YENİDEN YAPILANMA BAĞLAMINDA
“DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ” ile aynı amaca yöneliktir.
Bu amaç birliği,
“MİLLİ TARİH”, “MİLLİ DİL” ve “MİLLİ DİN” olarak adlandırılabilir.
Dini, Allah ile kul arasındaki bir ilişki olarak gören Atatürk, bunu şöyle ifade etmiştir:
“Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymada serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz; kasta ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz…” [1]
- ATATÜRK, “DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ”Nİ
KUR’AN’A DAYANDIRIYOR
Bunu, dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’dan dinleyelim.
“Başbakan İsmet Paşa’nın isteği üzerine, 1933 Ağustos ayında İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda ATATÜRK ile görüştüm” diyen İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, bu buluşmada
“Dinde Öze Dönüş Projesi”ni kastederek
ATATÜRK’E şöyle bir soru soruyor:[2]
“– Teceddüd-i Diniye (Dinde Öze Dönüş) işleri nasıl gidiyor Paşam?”
İşte o gün gerçekleşen bu görüşme çerçevesinde Şükrü Kaya’ya, ATATÜRK’ÜN söylediği şu sözlere birlikte hep dikkatle bakalım:
“Size haber vereyim. Ben, Luther olmayacağım!
Hele Ekber Şah hiç!
Çünkü Luther Avrupa’yı,
Ekber Şah Hindistan’ı kana boyadı.
BEN, DİNİMİZİN DEDİĞİNİ YERİNE GETİRİYORUM!
Ben ne Luther’im ne Ekber Şah!
BENİM DİNİM İSLAMİYET!
KUR’AN NE DİYORSA BEN ONA BAKARIM!
Kur’an, tam yedi yerde, “Biz onu anlayasınız /aklınızı kullanasınız diye Arapça Kur’an olarak indirdik.”(Yusuf/2) ALLAH,
“Her peygamberi yalnız kendi toplumunun dili ile gönderdik…”(İbrahim/4) demiştir.[3]
BEN DE HALKIMA ONU SÖYLÜYORUM.
* Tanrı’ya kendi dilinizle yakarın,
* O’na kendi dilinizle sığının,
* Söylediklerini kendi dilinizle okuyup anlayın!
Bunca açık bir gerçeği milletimin anlayamaması mümkün değil! Çıkarı olanlar, milletin cahilliğinden yararlananlar çıkar karşımıza! Ama BU MİLLET ONLARI EZER GEÇER…”[4]
- ATATÜRK, “DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİNİ”
NE ZAMAN BAŞLATTI?
1 Mart 1923 tarihli Meclis konuşmasında “Diyanet ve Vakıf işleri” başlığı altında bir anlamda “Dinde Öze Dönüş Projesi” ile ilgili çalışmalara başlandığını Atatürk, şöyle ifade etmiştir:
“Diyanet ve Vakıf İşleri:
Efendiler,
Şer’iye Bakanlığı’nda geçen yıl içinde birisi FETVA ŞÛRASI, diğeri de ‘İSLÂMİYET’İ İNCELEME VE UZLAŞTIRMA’ adı altında iki kurul oluşturuldu.
– Usul ve âdetlerin değişmesi ve bu değişme ile ortaya çıkan olayların ayet gereksinmeleri dikkate alınarak halledilmesi FETVA ŞÛRASI’nın bütün çalışmalarını dayandıracağı temel olmalıdır.
– İSLÂMİYET İNCELEME UZLAŞTIRMA KURULU’nun görevleri içinde, İslam bilgilerinin, Batı bilim kuralları ve felsefesiyle karşılaştırılması ve İslam ilminde en doğru iman, ilim, sosyal, sayısal, ekonomik konularla ilgili olayları incelemek ve sonuçlarını yayımlamak gibi sayılmaya değer önemli görevler bulunmaktadır.
– İnceleme için bir KÜTÜPHANE kuruldu, İstanbul’dan, Avrupa’dan ve Mısır’dan bazı önemli kitaplar getirildi. Önemli birçok kitap da Avrupa ve Mısır’a ısmarlandı.
– Şer’iye Bakanlığı MEDRESELERİN BİRLEŞTİRİLMESİ ve MODERN KURULUŞLARA DÖNÜŞTÜRÜLMESİNİ amaçlamaktadır. Bakanlık modern içtihat ve tefsire kaynak olmak üzere bir İSLAM KÜLTÜR MERKEZİ kurulmasına büyük önem vermektedir.”[5]
Görüldüğü gibi bizzat Atatürk, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce Türkiye’de, İslam Dini üzerinde bazı çalışmalar başlatıldığını belirtmiştir.
– “Fetva Şûrası” ve “İslâmiyet’i İnceleme ve Uzlaştırma” adlı iki kurulun oluşturulduğunu,
– Bu kurulların çalışmalarını en iyi şekilde yerine getirmesi için Doğu’dan ve Batı’dan getirilen kitaplarla zenginleştirilmiş bir kütüphane kurulduğunu ve
– “Modern içtihat ve tefsir” çalışmaları için “İslam Kültür Merkezi” kurulacağını açıklamıştır.
Kısa bir süre sonra bunların büyük bir bölümü gerçekten
de hayata geçirilmiştir.
– Bu kurum ve kuruluşlara 3 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da eklemek gerekir.[6]
- DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİNİN AMACI VE DAYANAĞI
ATATÜRK, “Dinde Öze Dönüş Projesi” ile esasen;
* İslam Dini’ni saran batıl inanışları ve hurafeleri dinden ayıklayıp, İslam dininin öz güzelliğini Kur’an’dan ortaya çıkarmayı amaçlarken;
* İslam dininin doğru anlaşılması için de din dilini Türkçeleştirmeyi amaçlamıştır.[7]
Böylece Atatürk bu projesi ile,
* Bir taraftan hurafe ve batıl fikirlerle kaplanmış, bağnaz bir İslam anlayışı yerine,
– Olabildiğince sade, anlaşılabilir, pratik ve Türk sosyal yaşamına uygun KUR’AN’DAKİ İSLAM anlayışının yerleşmesine çalışırken;
* Diğer taraftan özellikle O, Kur’an’ı herkesin anadilde, aracısız, kendi başına doğru İslam anlayışını Kur’anca anlaşılmasını sağlamak için ‘Kur’an’ın Türkçeye çeviri ve açıklanması’ işini organize etmiştir.
Atatürk’ün, 1 Mart 1923 tarihli Meclis konuşmasında dile getirdiği “Dinde Öze Dönüş Projesi”, zaman içinde daha da genişletilip sistematik hâle getirilerek, O’nun sağlığında aşama aşama yaşama geçirilmeye çalışılmıştır.
- ATATÜRK DİYOR Kİ “İSLAM AKILCI BİR DİNDİR”
“Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir”, diyecek kadar akılcı/rasyonalist bir insan olan Atatürk, İslam dinini de “akıl” ve “bilim” ölçüleriyle değerlendirmiştir. Atatürk bu değerlendirme sonunda İslam dininin “özü” itibariyle “Akla aykırı ve gelişmeye engel olabilecek hiçbir şey içermediği” kanısına varmıştır. Örneğin, 29 Ekim 1923’te Fransız gazeteci M. Pernot’ya verdiği demeçte:
“Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor,” demiştir.[8]
Yine bir keresinde İslam dininin akla, bilime ve mantık ilkelerine tamamıyla uygun olduğunu şöyle ifade etmiştir:
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.”[9]
Atatürk bu düşüncelerini bir başka konuşmasında daha açarak, İslam dininin neden akla ve mantığa uygun bir din olduğunu şöyle açıklamıştır:
“Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı bununla (İslam diniyle) diğer tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi; çünkü tüm yaşam kanunlarını (maddi ve manevi âlem kanunlarını) yapan Cenabıhak’tır.” [10]
Atatürk, İslam dininin ilkeleriyle bilimin açıkladığı doğa kanunları arasında uyuşmazlık olmamasının, İslam dininin, akla mantığa uygun bir din olduğunu kanıtladığını ileri sürmüştür. Atatürk her şey gibi İslam dinini anlayıp yorumlamak için de akıl ve mantık ölçülerinden ve bilimden yararlanmak gerektiğini belirtmiştir. Bir anlamda akıl ve mantığı “kontrol aracı”, kendi ifadesiyle “değer ölçüsü” olarak gören Atatürk, neyin İslam dinine uygun olup olmadığını anlamak için “akıl”, “mantık” ve “bilime” başvurulmasını önermiştir. Çünkü ona göre Allah “akıl”, “mantık” ve “bilim” ilkelerine aykırı hükümler ileri sürmesi olanaksızdır.[11]
Ancak burada Atatürk’ün bilim anlayışının şeyi sorgulayan çok geniş kapsamlı bir anlayış olduğunu da bilmek gerekir.
Atatürk’e göre genel anlamda akıl ve bilimin kabul ettiği gerçekler, gerçek/saf/öz İslam dininin de kabul ettiği gerçeklerdir. Şu sözler Atatürk’e aittir:
“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca anlayabilirsiniz… ”[]331
Atatürk, İslam dininde yer alan o değer ölçüsünün “akıl” olduğunu belirtmiştir. Akla, mantığa uygun olan şeylerin İslam dinine de uygun olduğunu şöyle ifade etmiştir:
“Hangi şey ki, akla, mantığa, milletin menfaatine, İslam’ın yararına uygunsa, kimseye sormayın, o şey dinidir..”[12]332
Atatürk, İslam dininin özü itibariyle akılcı bir din olması tezini, bu dinin “son din” olması gerçeğine dayandırmıştır. Ona göre, insanlık milyonlarca yıl içinde bilgi, kültür bakımından artık belli bir olgunluk düzeyine ulaşmıştır. Bu nedenle Allah’ın bu “olgunlaşmış insanlığa” gönderdiği son dinin, insanlığın olgunlaşmasını sağlayan “akla”, “mantığa” ve “bilime” aykırı olması düşünülemez. Bu görüşünü bir konuşmasında şöyle ifade etmiştir:
“Eğer dinimiz aklın, mantığın kabul ettiği din olmasaydı, en mükemmel din olmazdı, en son din olmazdı…”[13]
Görüldüğü kadarıyla Atatürk, İslam’ın “son din” olduğunu bir tarihsel gerçeklik olarak kabul etmiştir. İslam dini konusundaki yorumlarını bu gerçeklikten hareket ederek şekillendirmiştir.
İslam dininin “akla aykırı, gelişmeye engel hiçbir şey içermediğini” düşünen Atatürk’ün bu düşüncesinin kaynağı hiç kuşkusuz İslam dininin özü/aslı/esası konumundaki Kur’an’dır.[14]
Sonuç olarak işte tüm bu nedenlerle Atatürk’ün, “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” ve “En gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir, akıl ve bilim dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir” biçimindeki sözleri İslam’ın ana kaynağı Kur’an’a uygundur.
- Hasan Rıza SOYAK’ın Anılarında
ATATÜRK’ÜN “DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ”
Atatürk, İslam dininin özüne sadık kalarak, hurafeleri, batıl fikirleri, geri düşünceleri dinden ayıklamak için kendisine bir faaliyet programı belirlemiştir. Atatürk’ün kafasında uzun bir süreç sonunda netleşen bu faaliyet programı, bir bakıma “Dinde Yeniden Yapılanma Projesi” olarak adlandırılabilir.
Atatürk’ün özel kalemi Hasan Rıza Soyak, anılarında, Atatürk’ün din konusunda yapmayı tasarladıklarını şöyle özetlemiştir:
(a) Derhal din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak ve Laiklik yoluna girmek,
(b) Çeşitli hüviyet ve kıyafetler altında ve İslamiyet’in asla kabul etmediği şekilde Tanrı ile kullar arasına girip, kitleye hükmetmeyi bir ticaret, bir sanat haline getirmiş, menfaatçi ve riyakâr zümreyi dağıtmak,
(c) O zümre tarafından saf halka, Müslümanlığın kutsal akideleri olarak tanıtılmış olan; fakat gerçekte akıl ve mantığa olduğu kadar; İslam dininin esasları ile daima, zamana, zamanın fikriyatına uymayı emreden fikirlerine de aykırı bulunan batıl inanışları; çeşitli yollarla yapılacak uyarmalarla vicdan ve kafalardan söküp atarak; aklın ve müspet ilimlerin egemenliğini sağlamak; bu suretle dinimizin öz kaynağına (Kur’an’a) ulaşmak, ve milletimizin yüksek medeni vasıflarını uyuşukluktan kurtarıp tekrar harekete geçirmek…
(d) Cehalet ve taassuba destek olan bütün kurumları tasfiye etmek…
(e) Kısacası; görüş, düşünüş, anlayış, inanışlarımızda, hatta giyinişimizde ve her türlü âdet ve alışkanlıklarımızda Batı’nın yeniliklerine doğru derin ve kesin değişikliklerin oluşmasına yol açmak…”[15]
Hasan Rıza Soyak’a göre ‘Dinde Öze Dönüş’ bağlamında “Atatürk’ün dinsel devrim programı”nda;
* Laiklik,
* Allah ile kul arasına girmeme,
* Batıl inanışların zihinlerden silinmesi,
* Aklın ve bilimin egemenliği,
* Çağın gerisinde kalmış eski kurumların yıkılması gibi bir dizi düzenleme söz konusudur.
Kısacası Atatürk, birçok konuda mevcut görüş, düşünüş ve anlayışta köklü değişiklikler yapmayı düşünmektedir.
Atatürk, gerçekten de dinsel karakterli devrimlerin önemli bir bölümünü, Hasan Rıza Soyak’ın, yukarıda ana hatlarını verdiği program doğrultusunda gerçekleştirmiştir.
– Saltanatın ve hilafetin kaldırılması,
– “Devletin dini İslam’dır” maddesinin anayasadan çıkarılması,
– Öğretim birliği (Tevhid-i Tedrisat) Kanunu’nun uygulanması gibi devrimler, LAİKLİĞİ YERLEŞTİRMEK amacıyla;
– Şapka ve kıyafet devrimi,
– Tekke ve zaviyelerin kapatılması,
– Medreselerin kapatılması gibi adımlar toplumu geri bırakan, bunun yanında din ile ilgili olduğu düşünülen, ama gerçekte zamanı geçmiş, eskimiş kurum ve geleneklerden başka bir özelliği olmayan kurumların kaldırılması, DÜZENİ ÇAĞDAŞ BİLİMSEL KURUMLARLA YENİDEN DÜZENLEMEK amacıyla gerçekleştirilmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti halkı, tamamen çağdaş ve bütün mana ve eşgaliyle medeni bir sosyal toplum haline gelmektedir, inkılâbımızın asıl amacı budur. Bu hakikati kabul etmeyen zihniyetleri tarumar etmek zaruridir. Düşüncemiz, zihniyetimiz, medeni olacaktır. Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz. Medeni olacağız, bununla iftihar edeceğiz.”[16]
Atatürk’ün bu sözleri, onun bütün engellere rağmen çağdaş uygarlık yolunda yürüme kararlılığını göstermektedir. Atatürk, medeni ve çağdaş bir toplum yaratmak için öncelikle akıl dışı unsurlara, hurafelere körü körüne bağlılığa son vermek gerektiğine inanmaktadır.
Günümüzde, “Cumhuriyetin Kurucu Değerleri”ni ve “Atatürk’ün Gerçekleştirdiği Tüm Devrimleri” ATATÜRK’ün “TARİH VE DİL TEZLERİ” ile “DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ” bağlamında yeniden yaşama geçirilmesi için değerlendirilmesi gerekmiyor mu?
Kaynakça
[1] Sadi BORAK, Atatürk ve Din, İstanbul, 1962, s.82; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1971, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.193; Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, Ankara, 1991, Diyanet İşleri Bşk. Yayını, s.34. [2] İsmet BOZDAĞ, İşte Atatürk’ün Türkiyesi, (cep boy), İstanbul, 2009, s.74-78. [3] Ayrıca bkz. Şu’arâ/193-195; Fussılet/2-3; Şûrâ/7; Zuhruf/2-3; Duhâ/58. [4] İsmet BOZDAĞ, İşte Atatürk’ün Türkiyesi, s.83; Sinan MEYDAN, İşte Türkiye’nin Kurtuluş Reçetesi AKL-I KEMAL, İstanbul, 2012, İnkılâp Yay., c.4. [5], [6] “Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin I. Dönem, 4. Yasama Yılını Açış Konuşmaları”, Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. 1, c.28, 1 Mart 1923, s.2’den aktaran: Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL, c.4, s.185. [7] S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, c.4, s.179. [8] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: 3, Ankara, 1989, s.93. [9] (31.1.1923, İzmir’de Halkla Konuşma) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:2, Ankara, 1997, s.90. [10] (7 Şubat 1923, Balıkesir Paşa Camii’nde Konuşma), Atatürk’ün Söylev ve :Demeçleri, Cilt: 2, s.98. [11] S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, c.4, s.180. [12], [13] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, C.II, s.131-132. [14] S.MEYDAN, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009, İnkılâp Yay., s.751. [15] Hasan Rıza SOYAK, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul, 1973, Yapı Kredi Bankası A.Ş. Yayını, c.I, s.257-258. [16] 30 Ağustos 1925, Kastamonu’da CHP Binasında Partililere, ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, C.II, s.224 ve s.216.