“Kişinin kendi aklını kullanarak düşünmesi, başkasının kölesi değil, kendisinin efendisi olmasıdır.” Marcus Aurelius (MÖ. 121-180)
- Vatan Nedir, Sahipleri /Sevenleri Kimlerdir?
1492’de “Mesih Planı” olarak başlayan, Şubat 1945’den bu yana değişik adlandırmalarla ilerleyen, hâlen onun üçüncü aşaması şeklindeki BOP uygulaması bağlamında yıllardır içerden-dışardan kuşatma ve bölünme tehlikesi altında bulunan cennet vatanımızın bağrındaki düşman hançerini çıkarmak için, gerçek vatanseverler olarak önce “düşünen, aklıselim sahibi insan” olmak gerekiyor.
Düşünen insan, günümüzün ve geleceğimizin teminatıdır. Demokratik, laik, üniter, ulus devletimizin sürdürülmesi bilincini taşıyan her aklıselim sahibi kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın “düşünen insanların” özlemidir, ihtiyacıdır, insanca, uygarca, barış ve adalet içinde birlikte yaşam ortamının kutsal adıdır “Vatan”.
- yüzyıldan günümüze ve hâlen VATAN,
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini”[1] diyen yüce gönüllülerin özgürce bağımsız yaşayacağı ata yurdudur.
Namık Kemal’in 93 Harbi (1877 Osmanlı-Rus Savaşı) üzerine yazdığı “Vatan Mersiyesi” adlı şiiri, oldukça duygusal olup her vatanseverde derin izler bırakır. Mustafa Kemal Paşa da bir Namık Kemal hayranı olarak daha okul yıllarında diline dolar bu şiiri ve belki de her dara düştüğünde anımsar.[2]
Genç Mustafa Kemal’in, Namık Kemal’i “Türk milletinin yüzyıllardan beri beklediği ses” olarak tanımlaması aslında Vatan Şairi’nin, Atatürk’ümüzün zihnindeki yerini açığa çıkarır. Şöyle der Atatürk:
“Harbiye yıllarında siyaset düşünceleri baş gösterdi. Durum hakkında heniz nafiz nazar (etkin geçerli görüş) hâsıl edemiyorduk. Sultan Hamid devri idi. Namık Kemal Bey’in kitaplarını okuyorduk. Takibat sıkı idi. Çoğunlukla ancak koğuşta yattıktan sonra okumak imkânını buluyorduk. Bu gibi vatanseverce eserleri okuyanlara karşı takibat yapılması, işlerin içinde bir berbatlık bulunduğunu duyumsuyorduk. Fakat bunun mahiyeti gözlerimiz önünde tamamiyle tebellür etmiyordu.”[3]
Namık Kemal’i okumanın yasaklı olduğu yıllarda, 1902’de Mustafa Kemal ve Ali Fuat (Cebesoy) Beyler Harp Akademisi’nde sınıf arkadaşıdırlar. İsterseniz devamını Ali Fuat (Cebesoy) Bey’den dinleyelim:
Büyük vatan şairi Namık Kemal’i, okul idaresinin aldığı bütün tedbirlere rağmen yatakhanede gizli gizli okuduğumuzu nasıl unutabilirim? Mustafa Kemal’in bir gece vakti yanıma gelerek, Namık Kemal’in “Vatan Kasidesi”nin teksir edilmiş (çoğaltılmış) bir nüshasını:
“– Fuat kardeşim, bunu ezberleyelim.”
Diye bana verirken yavaş bir sesle, fakat büyük bir heyecanla okuduğu;
“Felek, her türlü esbab-ı cefasını [*] toplasın, gelsin
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten” mısralarını nasıl unutabilirim.
Bu şiir Atatürk’ün zihninde öyle yer etmiş olmalı ki, belli ki farkında olsun olmasın her an tekrar ediyordur kendini.
Yine Ali Fuat (Cebesoy) Bey bu şiirle ilgili başka bir anıyı şöyle aktarıyor:
Birgün üç beş arkadaş, felâketle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na dair konuşuyorduk. Mustafa Kemal, birden tessürle Namık Kemal’in:
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini” beytini okudu.
Samsun’a çıkmış, kongreler toplamış ve artık Milli Mücadele’nin lideri Mustafa Kemal, milletle birlikte Vatan’ı kurtaracağından emindir ki Ali Fuat Bey o günleri şöyle aktarır:
Milli Mücadele yılları idi. Heyeti Temsiliye, merkezini Ankara’ya taşımak kararını vermişti. 18 Aralık 1919’da arkadaşlarıyla beraber Sıvas’tan ayrılan Mustafa Kemal, 24 Aralık 1919’da Kırşehir’e gelmişti. Burada Gençler Derneği’nde bir konuşma yapmıştı. Geceleyin şerefine fener alayları düzenleyen halka, yukarıdaki Namık Kemal’in mısralarını aşağıdaki şekilde değiştirerek okumuştu:
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini”.
Aradan 9 gün geçer ve Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya “Vatanın bahtı kara mâderinin kurtarıcısı” olarak gelir bir bakıma.[4]
Tarih 13 Ocak 1921, yer Büyük Millet Meclisi kürsüsü. Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanı olarak 1. İnönü Zaferi’ni anlatırken sözlerini şöyle bitirir:
“Milletimiz bugün, bütün geçmişinde olduğundan daha çok ümitlidir. Bunu ifade etmek için şunu arz ediyorum. Kendilerinin tabiriyle, cennetten vatanımıza koruyucu olan merhum Kemal demiştir ki:
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini”.
İşte bu kürsüden bu Meclisi âlinin reisi sıfatıyla heyet-i âliyenizi oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün millet namına diyorum ki:
“VATANIN BAĞRINA DÜŞMAN DAYASIN HANÇERİNİ
BULUNUR KURTARACAK BAHTI KARA MÂDERİNİ”.[5]
- Vatanına Aklıselim Sahibi Düşünenler Sahip Çıkar
“Düşünmek” aklın selimleştirilmesi bağlamında yapılan beş aşamalı zihinsel eylemlerdir. Bu eylemi yapan kadın-erkek ancak insan ve uygar olur. Beşer, biyolojik varlığını içgüdüsel eylemlerle yürüten kişidir. İnsan olması için selim aklını işletmesi gerekir. Aklını selimleştirmeyenler biyolojik yapıdan kurtulup “insan” olma olgunluğuna, doruğuna ulaşamazlar.
Tüm davranışların motoru düşünmedir. Beşer olan kadın-erkek insan, selim aklını işleterek düşünme yapabilen evrendeki tek varlıktır. Çağdaş davranışları yapabilmek için güncel düzeyde güncelleştirilmiş bir düşünmeye sahip olmak gerekir. Çağımız, geçmişte olduğundan daha çok, düşünmeye, araştırmaya, “bilge insan”, “bilge toplum” olmayı gerektiriyor.
* Çağdaş insan, sistematik mantıklı çağdaş düşünmeyle;
* Çağdaş düşünme ise, çağdaş düşünce ve bilgilerle gerçekleşir.[6]
Allah, insanı biyolojik ve psiko-ideolojik yapılarıyla yaratmıştır. Her iki yapısı için onu, iki beyin, iki akıl, iki zihin, iki bellek ve iki iradeyle[7] donatmıştır. Bunlardan biri olarak beyindeki fücûra/şerre-şeytanlığa yeteneği olan kötülüğe yönlendiren (emmare) nefsi, zihni ve iradesi, aldığı duyu ve algı ile otomatik çalışmaktadır. Bu yönüyle kişinin fikir[8] üreten (düşünce değil) gücü, kendi iblisidir.[9] İşte bu gücün doğal-biyolojik, yani animal zihni, aklı, iradesi ve belleği vardır. Esas olan kişinin bu gücünü aktif değil, pasif kılması gerekiyor. Yaratan bu gücü her kişiye sınav aracı olarak vermiştir. Bu, kişinin yaşamında beş duyu ile aldığı duyu ve algıları olumlu yöne dönüştürmesi önündeki engelidir. Bu engel aşılırsa ancak diğer güç olan selim akıl devreye girer. Yani beyindeki insanlaşmaya, uygarlaşmaya, çağdaşlaşmaya, Allah’ın koruması altına girmeye (takva sahibi olmaya) uygun gücümüz olan selim akıl, zihin, irade işletilmek üzere devreye girer. Bu gücümüz manuel olarak işletilmek durumundadır. Beyindeki şerre/şeytanlığa yetenekli gücümüz/iblis, otomatik olarak çalışır; yönlendirmesini yaptıktan sonra zorlayıcılığı yoktur. İnsan, iblisinin şeytani yönlendirmesini davranış biçimi yapmazsa kısa süre içinde iblis devreden çıkar.
(a) Biyolojik Akıl:
İnsandaki birbirinden farklı iki güç/yetenekten biri biyolojik-doğal animal akıldır. Buna İngilizce “brain”, Türkçe (alt) “beyin” denir. Bu güç, tüm canlıların ve insanın beyninde doğuştan bulunan doğal akıldır.
Delilik denen durum; bu beyinsel ya da biyolojik kimyasal akıl bozukluğudur.
Biyolojik akıl, aynı zamanda otomatik pratik akıldır. Çünkü görevini yapması için gerekli olan donanımla genetik olarak programlanmıştır. Bu akıl teorik düşünme yapamaz, düşünce, kuram, kurum ve kavramlar üretemez.
Bu güç/akıl, varlığını sürdürme amacını gerçekleştirmek için (kin, nefret, öfke, fitne, fesat, düşmanlık vb.) duygularla duygusal çalışır; kurnazlık ve saldırganlık üretir.
Biyolojik akıl, ağrı, sancı, acıkmak, şehvet gibi biyolojik sorunları çözmekle ilgilenir. Biyolojik fikir üretme, bedenin biyolojik varlığını sürdürmek amaçlı vahşilik ve yabanilik üzerine kuruludur. Vahşilik, kişioğlunun biyolojik ve Antropolojik olarak ilk doğal halidir. Vahşilik animalliktir,[10] Kur’an ayetleri (A’raf/179 ve Furkân/44’a) göre hayvandan daha aşağı bir durumdur. Beyindeki selim akıl donanımını kullanmayan kişinin davranış örneği, Kur’an’da temsili olarak şöyle geçmektedir:
“Ve bir zaman Rabbin, doğadaki güçlere /meleklere,
– ‘Şüphesiz Ben, yeryüzünde bir halîfe getiren Zatım’ demişti.”
“Doğadaki güçler /melekler,
– ‘Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi yapacaksın?’ ”(Bakara/30)
Bu ayette, meleklerin sözünü ettiği beşer, henüz beynindeki selim akıl, zihin ve iradesini kullanmayan kişiliktir. Yani beyindeki kötüye yönlendiren (emmare) nefsin/iblisin, şeytani aklın, zihnin, iradenin egemen olduğu varlıktır. Esasen insanın yaratılış amacına göre Kur’an’da önerilen, kişinin bu negatif genetik donanımlı durumu aşması, aklıselim olmasıdır. Vahşilikten, beşerlikten uzaklaşıp insanlaşmaya yönelmek üzere selim aklın, zihin ve iradenin işletilerek kişinin insanlaşması/uygarlaşması esastır. Uygarlık, vahşilikten uzaklaşıp insan olmak değil midir?
Biyolojik aklın bilgi elde etme kaynağı; beş duyu organlarıyla elde edilen verileri fücûr yeteneğiyle işlemesidir.
Fikir üretme yöntemi; elde ettiği verilere karşı kimyasal otomatiklik ve refleksifliktir.
Bütün canlı bedenler gibi, selim aklın kontrolü yoksa insan da bedensel hormonların yönlendirmesiyle otomatik hormonal yani animal fikreder.[10] Beşeri sonuçlarını düşünmeksizin içgüdü ve dürtüleriyle davranır. Bu tür fikirli davranışın olumsuz sonuçları selim akıl devreye girmedikçe, yaşamın her aşamasında görülür.
İnsanlıkdışı görülen şiddet, dövüşmek, kabalık, çalmak, kandırmak gibi hayvani davranışların kaynağı beyindeki bu iblis-egemen gücün eseridir.
(b) Beşeri /Selim Akıl:
Beşeri /selim aklın adı Grekçe “logos”, İngilizce “reason”, Latince “ratio, raison”, Fransızca “rasyon”, Türkçe “selim akıl, us”dur.[11] Eğer gereği gibi işletilirse (kadın-erkek) her kişiyi, insan yapan işte bu selim akıldır. Bu akıl, Kur’an’da (Şems/8) takvaya olan yetenek olarak belirtilmiştir. Yüce Allah tarafından kullanılmak/geliştirilmek üzere kadın-erkek her insana verilmiştir. Bu aklın nasıl kullanılacağı, düşünme eyleminin ne şekilde yapılacağı Kur’an’da yüzlerce ayette anlatılmaktadır.[12]
Selim aklın işletilmesiyle insanlaşma ve uygarlaşmanın başlayacağı, yani “kan döken” beşerin Âdemleşmesi Kur’an’da şöyle geçiyor:
“Ve senin Rabbin, Âdem’e o isimlerin tümünü öğretti. Sonra hepsini doğadaki güçlere/meleklere sundu ve
– “Hadi, haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz” dedi.”
“Doğadaki güçler/melekler, dediler ki:
– “Sen her türlü noksanlıktan arınıksın! Senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz Sen, en iyi bilenin, en iyi yasa koyanın ta kendisisin.”
“Senin Rabbin dedi ki:
– “Ey Âdem! Haber ver onlara, onların adlarını.” Sonra da Âdem onlara, onların adlarını haber verince, senin Rabbin,
– “Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin görülmeyenini, duyulmayanını, sezilmeyenini, geçmişi, geleceği bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim” dedi.” (Bakara/31-33)
Ayetlerde bilgilenmiş, selim aklını işleterek verileri anlamış/kavramış ve istendiğinde de onları öğrenime /kullanıma sunmuş olan beşer, Âdem olarak nitelendiriliyor. Burada selim aklın doğru bilgiyle işletilmesi, onlar üzerinde düşünülmesi, düşünce üretilmesi gereğine de işaret olunmaktadır.
İnsanın selim aklını işleterek bilgilenmiş Âdem olması gerekiyor. Tarihsel gelişim içinde Allah, din/inanç, ahret gibi konular dâhil doğru bilgilenme ilkesini ayette şöyle açıklıyor:
“Rahman (yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah), Kur’an’ı /öğrenip öğretmeyi öğretti, insanı oluşturdu, ona hayır ve şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti.” (Rahman/1-4)
Ra‘d//30’da müşriklerin Rahman’ı inkâr ettikleri,
Ra‘d/43’te de Allah’ın Elçisi Muhammed’i (a.s) elçi kabul etmedikleri bildirilmiş, elçi gönderilmesine Allah’ın tanıklığı söz konusu edilmiştir.
Burada ise konu, müşriklerin itiraz noktası olan “Allah’ın Rahman oluşu” noktasından ele alınmakta; Allah, Rahman/çok merhametli olduğundan, “Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyanı öğretti” buyrulmaktadır.
Ayetlerde “Kur’an’ın öğretilmesi”, Allah’ın elçi göndermesinin bir kanıtı olarak gösterilmektedir ki insanlar, ne zaman bir sorunla karşılaşsa Allah, rahmeti gereği elçi gönderir, kitap indirir, böylece toplumdaki sorunları halleder. Bu Allah’ın değişmez yasasıdır:
“De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir.” Allah, rahmeti Kendi zatı üzerine yazmıştır. Sizi kesinlikle, kendisinde asla şüphe olmayan kıyamet gününe toplayacaktır. Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, işte onlar iman etmezler.”(En‘âm/12. Ayrıca bkz. En‘âm/54)
Burada konu edilen insanın yaratılışı,
– İnsanın ilk yaratılışı değil,
– Hayvansılıktan insanlığa terfi ettirilişidir.
Nitekim “Her hayvan, hayvan olarak doğar, insan ise insan olarak doğmaz, sonradan insanlaşır” denilmiştir. O nedenle bu ayete göre, Kur’an öğrenmeyen, öğrenip öğrenmeyenler, beyanı bilmeyenler, insan suretinde olsalar da insan sayılmazlar. Tarih de, vahiyden beslenmeyenlerin ne denli canavarlaştığına tanıktır. Burada konu edilen insanın yaratılışı, işte bu insanlaşma oluşumudur.
Ayette Allah’ın müdahalesinin üçüncü şekli, insana beyanı öğretmesidir ki bu, “hayır ve şer arasındaki farkın öğretilmesi” demektir. Yani insana iyinin, doğrunun, hayrın, şerrin ne olduğunun öğretilmesidir.
İnsanın doğal yetenekleri iyiyi-doğruyu, yararlıyı-zararlıyı tam tamına kavramaya yeterli değildir. Allah’ın bildirdiği üzere aklını selimleştirmeyen, yani iblis-egemen kişi zalim, nankör, sevinç delisi, ümitsiz, cimri, bencil, güçsüz, aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz, kindar, öfkeli, şehvetperesttir. İnsanın bu olumsuz niteliklerinden kurtulması, selim aklını kullanarak Kur’an’daki ilâhî ilkeleri öğrenmesine bağlıdır. O nedenle Allah, toplumlara müdahale ederek iyiyi-doğruyu öğretecek kitap indirir, öğretmen gönderir. Ki işte bu, Muhammed’in (a.s) elçi oluşuna da Allah’ın tanıklığıdır.[13]
Bunlar, Allah’ın Rahman olmasının tecellisidir. Yani, Allah, insanlara çok acıdığı için kitap indirir, elçi gönderir.
Beşeri selim akıl, bilgi, bilim, düşünce, Kur’an ile düşünme işlemi yapar. Diyalektik çatışmalı düşünmekle gelişir. Aklıselim sahibi düşüncesini dikte etmez, dayatmaz; muhatabını ikna etmeye çalışır. Orta ve ortak yol bulur. Başkalarını düşünür, yaklaşımı paylaşımcıdır; bencil, kibirli değildir.
Yüce Allah, doğru yolu göstermek, elçi göndermek, vahiy/Kur’an indirmek ve kadın-erkek her kişiye selim akıl vermekle ve yüzlerce ayetle aklıselim sahibi olmayı en yüce ibadet ve tek kurtuluş çaresi olduğunu belirtmekle gerçek amaç da açıklanmış olmaktadır:
“O gün ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalbi selim/aklıselim ile gelenler (kurtulur).”(Şu’ara’/88-89)
“Düşünen insan” olmak Kur’ani, rahmani, insani, uygar ve çağdaş bir görevdir. Ülke “düşünen insanlar”la düzlüğe/refaha çıkar/çıkacaktır. Bölünmez bütünlüğüyle vatan da, ancak aklıselim sahibi gayretli insanların omuzları üzerinde yükselir/yükselecektir.
Sedat Şenermen
Kaynakça:
[1] Sebîlürreşâd, Sayı: 224, S. 279-280, 16 Muharrem 1331 (26 Aralık 1912).“Bahtı kara mâder”: Bahtı kara ana. Baht: Şansı, talihi kapalı (olmak).
[2], Bkz. Ali Fuat CEBESOY, Sınıf Arkadaşım ATATÜRK Okul ve Genç Subaylık Hatıraları, İstanbul, 2019, Temel Yayınları. [3], [4], [5] https://onedio.com/haber/vatanin-bagrina-dusman-dayasin-hancerini-ataturk-bu-misralari-ilk-ne-zaman-nerede-soyledi-1104186 ;Bkz. Ali Fuat CEBESOY, Sınıf Arkadaşım ATATÜRK.
[*] Esbabı cefa: Büyük sıkıntılar, zulüm ya da kaygılar. Sefa (gönül ferahlığı, rahatlık) sözcüğünün karşıtı.
[6] Prof.Dr. Niyazi KAHVECİ, Çağdaş Düşünme Üzerine Dersler, İstanbul, 2020, Doğu Kitabevi, s.16. [7] Sedat ŞENERMEN, Akıllı Olmak, İstanbul, 2014, MİLLİ İRADE NEDİR? (Kitabı içinde), Elmadağı Yayınları, s.117-121. [8] Her ikisi de “F-k-r” kökünden olduğu halde ‘fikretmek’ ile ‘tefekkür etmek’ birbirlerinden çok farklıdır. Fikretmek, iblis-egemen kişinin kötüye yönlendiren (emmare) nefsinin düşünsel işlemidir. Kişiyi, şerre ve şeytanlığa yakınlaştırır. Tefekkür etmek ise, potansiyel selim aklını selimleştirmek üzere işleten/kullanan kişinin insanlaşmak, uygarlaşmak için çözüm üretmek üzere mantıklı sistematik düşünmeyi gerçekleştirdiği zihinsel düşünce üretmek işlemidir. Aklıselim sahibi kadın-erkek kişilerin işidir. Hayra, doğruya, adakete, sevgiye, barışa ulaştırır. [9] Bkz. Sedat ŞENERMEN, ŞEYTAN İÇİMİZDEKİ… DIŞIMIZDAKİ bireysel… küresel, İstanbul, 2019, Ulak Yayıncılık. [10], [11] N.KAHVECİ, a.g.e., s.37; 42; 43; 41. [12] Sedat ŞENERMEN, Aklın Kaynağı İSLAM’DA BEYİN, İstanbul, 2014, Nergiz Yayınları. [13] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.8, s.131.