Site icon Söz Gazetesi

ÇOCUKTAN GELİN OLUR MU?

Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, onlar, her koşulda, yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır.” ATATÜRK

Birkaç gündür ülke gündemindeki haber:
“İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel, 6 yaşındaki kızını, 29 yaşındaki müridiyle imam nikâhı ile evlendirdi. Yıllar sonra kızı şikâyetçi oldu.”
Toplumumuzda türlü nedenlerle sayıları günden güne şaşırtıcı boyutlarda artan “çocuk gelin”, “çocuk damat”, “cinsel istismar, cinsel taciz, tecavüz” olayları aşırı derecede yaygınlaşmaktadır. Daha önce yine bu tür bir olay nedeniyle yüreği yaralı bir annenin feryadı benzerlerine örnek olmak üzere, televizyon ekranlarından canlı yayında işitilmişti.
Ne diyordu bağrı yanık bu anne?
“Ben de bir çocuk gelinim. Bunun acısını yıllarca yüreğimde taşıdım. Annemden ve kocamdan nefret ediyorum. Üç çocuk ve torun sahibiyim. Benim yaşadığım acıları başkaları da yaşamasın. Annem benim üzerimden pazarlıklar yaparken, ben yan odada kucağımda çocuğumla ağlayan bir çocuk anne idim. Keşke kocamı şu anda içeri alsalar yüreğimdeki acı ve yangın yine de dinmeyecek!…”
İnsanlara bu travmaları yaşatmak kimin haddi ve hakkıdır?
Toplum ve devlet bu konuda çok âcil çözümler oluşturmak zorunda ve görevinde değil mi?

  1. “Bulûğ” İle “Rüşd” Sözcükleri Kur’an’da, Aynı Ayette Aynı Cümle İçinde Yer Alıyor

“Ve bu yetimlerinizi nikâha (evlilik çağına) ulaşıncaya kadar sıkı bir eğitim vererek olgunlaştırınız. Sonra da eğer kendilerinde rüşt/erginlik (akılca bir olgunlaşma) çağına ulaşmışlık hissederseniz, mallarını kendilerine hemen teslim ediniz… Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” (Nisâ/6)

Çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olan bulûğ çağı, diğer adı ile de ergenlik dönemi aslında çocukların sağlıklı olduğunun göstergesi sayılır. Çocukların fiziksel olarak geliştiği ve cinsiyetine özgü bulguların ortaya çıkmaya başladığı ve üreme fonksiyonlarının kazanılmaya başlandığı döneme ergenlik ismi verilir.
Yine bu ayette geçen “rüşd” sözcüğü ise, “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir.[1] Sözcük, “reşit olma”, “rüşdüne erme”, “irşat etme”, “mürşit” gibi türevleriyle Kur’an’da 19 kez yer almaktadır.[2]“Rüşd” sözcüğünün Nisâ/6’daki anlamı bir taraftan “ergenlik”, diğer taraftan Nisâ/5’de geçen sefih sözcüğünün karşıtı/zıddı olan “muhakemesi yerinde”, manasını taşır. Nisâ/5’deki sefih sözcüğü “malını kullanıp koruyabilecek muhakemeye sahip olmama hâli”ni ifade ederken; bu ayetteki “rüşd” sözcüğü onun tam aksi bir anlam olan “malını kullanıp koruma yeteneği”ne işaret etmektedir. Ayetlerdeki konu, ekonomik hakkın verilmesi olduğuna göre rüşd, “ekonomik değerin kıymetini bilmesi, menfaatinin nerede olduğunun farkında olmayı ve onu izlemeyi sağlayacak olan akıl/zihin olgunluğu”dur.[3]Ekonomik hakkını kullanması için reşit olması gereken neslin mimarı olacak anne/kadın için reşit olmak gerekmez mi? Kendisi çocuk olan anne, dünyaya getirdiği çocuğu ile ancak evcilik oynayabilir.

  1. Atatürk, Anne Olacak Kadın Hakkında Ne Diyor?

“Kadın varlığı, ulusun binbir noktadan temelidir. Artık, kadını süs tanımak fikrini tazelemek doğru değil!”[4]“Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”[5]“Bu millet, esas eğitimini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her dönemin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha yüksek kuşaklar yetiştirmeye yeteneklidir.”[6]

Hem ergenlik çağını tamamlamış hem de reşit olma yaşına ulaşmış gençler, Medeni Yasamızın 124. maddesinde belirtildiği üzere “erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez”. Ancak, hâkim “olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir nedenle onaltı yaşını doldurmuş olan” erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Anne olup ailede ilk öğretmen ve neslin mimarı olacak kadın için bilim ve bilgi düzeyinin yeterli olması gereği konusunda Atatürk şöyle diyor:
“Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla suçluyorlar, duraklama ve çökmemizi buna bağlıyorlar; bu hatadır! Bizim dinimiz, hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak bilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve bilgiyi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak zorunluluğundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür kü, bugün kendimizi bin türlü sınırlamalarla bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal yaşamında kadınlar, bilim ve bilgi yönünden ve diğer hususlarda erkeklerden asla geri kalmamışlardır; belki daha ileri gitmişlerdir.”[7]

  1. Evlilik Yaşı Nedir?

Konuya her şeyden önce insani boyuttan bakılmalı.
9 – 12 YAŞINDAKİLERE ZATEN ÇOCUK DENMİYOR MU?
ONLARIN, SADECE BEDENLERİNE BAKARAK
Onları HAYVANLAŞTIRMAMAK
HERKES İÇİN İNSANİ, VİCDANİ, BİLİMSEL, RASYONEL, HUKUKİ, İMANİ, DİNİ VE EVRENSEL BİR GÖREVDİR.

Müspet bilim (bedensel rüşt yaşının iklim ve coğrafi koşullara göre değişebileceği notuyla),

  1. O Zaman Bu Konuda “Kur’an Ne Diyor?”, Kısaca Tekrar Ona Bakalım:

Kur’an’a Göre “Evlilik Çağı” Nedir?
Kur’an’da “Bedensel ve zihinsel rüşt esastır”.
Kur’an, muhataplarını reşit kılarak hidayete erdiren kutsal kitaptır.
Kur’an, yol göstericidir, aklı kullanmayı, düşünmeyi, düşünce üreterek bilimsel ve teknolojik ilerleme ve gelişmeler sağlamayı önerir.

İkinci ayet: Bakara/187
“…Onlar, sizin için bir giysidir, siz de onlar için bir giysisiniz.”
Kızların, evlenme aşamasında en azından bir ailenin yönetiminde giysisi olacak bedensel ve zihinsel rüşte erişmiş olması esasına, ayetin bu bölümünde dikkat çekilmektedir.
Bakara/187’de evli çiftler, “Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz” ifadesiyle, ailenin temel taşı olan bay ve bayanın “birbirinin elbisesi” olarak nitelenmişlerdir.
Eşlerin, birbirlerinin elbisesi olmakla nitelenmeleri; bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal konularda birbirlerini sarmaları nedeniyledir.[9]Bunun da evlilik öncesinde tarafların ciddi, seviyeli, planlı /programlı önemli ve özel bir eğitim almalarıyla gerçekleşebileceği çok açıktır.
Sonuç olarak durumu şöyle özetleyebiliriz:
Zamanı gelmeyen, olgunlaşmayan meyvenin genetik özellikleri eksik kalır. Birkaç dönem ağacın meyvesi tam olgunlaşmadan koparılır ve bunlardan yeni ağaçlar üretilir ve bu durum birkaç yıl böyle sürdürülürse, o bitki /ağaç /meyve genetik özelliklerini kaybeder.

Konuya insan boyutunda bakıldığında,
Her ne şekil ve nedenden olursa olsun,
Küçük yaşta, yani “çocuk gelin”, “çocuk damat” konumunda evlenmeleri halinde, onların da genetik kodlarında değişmeler olacağı çok açıktır.

Türlü nedenlerle erken evliliğin toplumda yaygınlaşması, kadınları kuluçka makinesi durumuna getirmez mi?
Buna insanlık adına sessiz kalınabilir mi?
Toplumun %50’sini, yani yarısını oluşturan ve “cennetin ayaklarının altında olacağı” söylenen anneleri, kuluçka makinesi gibi görmek, anlamak isteyen bir zihniyetin sorgulanması ve bu gidişe karşı çıkarak “DUR!” denilmesi insanlık onur ve haysiyeti adına gerekmez mi?
Bu bir vicdan ve iman borcu değil mi?
Bu konuda toplumda sadece tacizci /tecavüzcü değil, aynı zamanda yaş büyütülmesinde yalancı tanıklık yapanlar, çocuklara dini nikâh kıyanlar, bu durumlara sebep ve vesile olan analar, babalar ve daha niceleri…
Sizlerde hiç insanlık, vicdan, onur haysiyet yok mu?
Sizler nasıl varlıklarsınız Allah aşkına!
Kıyamet günü mahşer yerinde Allah’ın huzurunda sorgulanmaya nasıl çıkacaksınız bu yüzle?

Sedat Şenermen

Kaynakça
[1]a Hakkı YILMAZ, kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar, İstanbul, 2017, Nergiz Yayınları, s.493.
[2] M. Fuad ABDÜLBAKİ, el-Mu’cemü’l-Müfehres, Beyrut 1987, “R-ş-d” md., s.320-321.
[3] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.5, s.40.
[4] Müjgan CUNBUR, Atatürk’ün El Yazısiyle Kadınlar Hakkında Düşüncesi, Türk Kadını Dergisi, 1966, Sayı:6,s.19.
[5] Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (Toplayan: Nimet UNAN), 1959, 2.Basım, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, Cilt: II, s.85.
[6] Prof. Enver Behnan ŞAPOLYO, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İstanbul, 1958, s.529.
[7] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.86. Bkz. Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, s.226-227.
[8] H.YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.7, s.599.
[9] H.YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, c.6, s.660.

Exit mobile version