“Kişinin kendi aklını kullanarak düşünmesi, başkasının kölesi değil, kendisinin efendisi olmasıdır.” Marcus Aurelius (MÖ. 121-180)
Günümüzün ve geleceğimizin teminatı, “düşünen insan” ve “düşünen toplum” olmak; ayrıca yönetimde her görevin başında liyakatlı, ahlaklı kişilerin bulunmasından geçer.
Tüm davranışların motoru düşünmedir. İnsan (kadın-erkek) potansiyel selim aklını işleterek, düşünme yapabilen evrendeki tek varlıktır. Çağdaş davranışları yapabilmek için güncel düzeyde güncelleştirilmiş bir düşünmeye sahip olmak gerekir. Çağımız, geçmişte olduğundan daha çok, düşünmeyi, araştırmayi, “bilge insan”, “bilge toplum” olmayı gerektiriyor.
* Çağdaş insan olmak, sistematik mantıklı analitik sistematik düşünmeyle;
* Çağdaş düşünme ise, selimleştirilen akıl ile çağdaş düşünce, bilim ve doğru bilgilerle gerçekleşir.[1]
Allah, insanı biyolojik ve psiko-ideolojik yapılarıyla yaratmıştır. Her iki yapısı için onun beynini adeta, iki akıl, iki zihin, iki bellek ve iki iradeyle[2] donatmıştır. Bunlardan biri olarak beyindeki fücûra/şeytanlığa yetenekli kötülüğe yönlendiren (emmare) nefs/iblisidir. Ki kişinin bu gücü, zihni ve iradesi, aldığı duyu ve verilerle otomatik çalışmaktadır. Bu yönüyle kişinin fikir[3] üreten (düşünce değil) gücü, kendi iblisidir.[4] İşte kişideki bu gücün doğal-biyolojik, yani animal zihni, aklı ve iradesi vardır. Esas olan kişinin bu gücünü aktif değil, pasif kılmasıdır. Yaratan bu gücü her kişiye sınav aracı olarak vermiştir. Bu, kişinin yaşamında beş duyu ile aldığı duyu ve algıları olumlu yöne dönüştürmesi önündeki engelidir. Bu engel aşılırsa ancak, diğer güç olan selim akıl devreye girer. Yani beyindeki insanlaşmaya, uygarlaşmaya, çağdaşlaşmaya, Allah’ın koruması altına girmeye (takva sahibi olmaya) uygun gücümüz olan akıl, zihin ve irade işletilmek üzere o zaman devreye girer. Bu gücümüz manuel olarak işletilmek durumundadır. Beyindeki diğer gücümüz/iblis otomatik olarak çalışır; yönlendirmesini yaptıktan sonra zorlayıcılığı yoktur. İnsan, iblisinin şeytani yönlendirmesini davranış biçimi yapmazsa kısa süre içinde iblis devreden çıkar.
1- Biyolojik Akıl Nedir?
İnsandaki iki gücten biri biyolojik-doğal animal akıldır. Buna İngilizce “brain”, Türkçe alt “beyin” denir. Bu akıl, tüm canlıların ve insanın bedeninde doğuştan bulunan doğal akıldır.
Delilik denen durum; bu beyinsel ya da biyolojik kimyasal akıl bozukluğudur.
Biyolojik akıl, aynı zamanda otomatik pratik akıldır. Çünkü görevini yapması için gerekli olan donanımla genetik olarak programlanmıştır. Bu akıl teorik düşünme yapamaz, düşünce, kuram, kurum ve kavramlar üretemez.
Bu akıl, varlığını sürdürme amacını gerçekleştirmek için (kin, nefret, öfke, fitne, fesat, düşmanlık vb.) duygularıyla duygusal çalışır; kurnazlık ve saldırganlık üretir.
Biyolojik akıl, ağrı, sancı, acıkmak, şehvet gibi biyolojik sorunları çözmekle ilgilenir. Biyolojik fikir üretme, bedenin biyolojik varlığını sürdürmek amaçlı vahşilik ve yabanilik üzerine kuruludur. Vahşilik, kişioğlunun biyolojik ve Antropolojik olarak ilk doğal halidir. Vahşilik animalliktir;[5] bu, Kur’an’daki A’raf 7/179’a; Furkan/44’e göre “hayvandan daha aşağı” bir durumdur. Beyindeki selim akıl donanımını kullanmayan kişinin davranış örneği, Kur’an’da temsili olarak şöyle geçmektedir:
“Ve bir zaman Rabbin, doğadaki güçlere /meleklere,
– ‘Şüphesiz Ben, yeryüzünde bir halîfe getiren Zatım’ demişti.”
“Doğadaki güçler /melekler,
– ‘Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi yapacaksın?’ ” Bakara 2/30
Bu ayette, meleklerin /doğadaki güçlerin sözünü ettiği beşer, henüz üst beynine potansiyel selim akıl, zihin ve iradenin donanım olarak verilmediği ya da verilmiş olsa da onu kullanmayan kişiliktir. Yani beyne kötüye yönlendiren (emmare) nefsin, şeytani aklın, zihnin, iradenin egemen olduğu konumdaki durumudur. Esasen insanın yaratılış amacı, kişinin bu negatif genetik donanımlı durumu değildir. Vahşilikten uzaklaşıp insanlaşmaya yönelmek üzere beyinde Yüce Allah tarafından oluşturulan selim akıl, zihin ve iradenin işletilerek kişinin insanlaşması/uygarlaşması esastır. Uygarlık, vahşilikten uzaklaşıp insan olmak değil midir?
Biyolojik aklın bilgi elde etme kaynağı; beş duyu organlarıyla elde edilen verilerdir.
Fikir üretme yöntemi; elde ettiği verilere karşı kimyasal otomatiklik ve refleksi’liktir.
Bütün canlı bedenler gibi, selim aklın kontrolü yoksa insan da bedensel hormonların yönlendirmesiyle otomatik hormonal, yani animal fikreder.[6] Beşeri sonuçlarını düşünmeksizin içgüdü ve dürtüleriyle davranır. Bu tür fikirli davranışın olumsuz sonuçları, selim akıl devreye girmedikçe, akıl selimleştirilmedikçe, yaşamın her aşamasında görülür.
İnsanlıkdışı görülen şiddet, dövüşmek, kabalık, çalmak, kandırmak gibi hayvani davranışların kaynağı bu alt beyin iblis-egemen gücün eseridir.
2-İnsanlaştıran Beşeri /Selim Akıl
Beşeri /selim aklın adı Grekçe “logos”, İngilizce “reason”, Latince “ratio, raison”, Fransızca “rasyon”, Türkçe “selim akıl, us”dur. Eğer gereği gibi işletilirse kadın-erkek her kişiyi, insan yapan işte bu selim akıldır. Bu akıl, Kur’an’da (Şems/8) takvaya olan yetenek olarak belirtilmiştir. Yüce Allah tarafından kullanılmak/geliştirilmek üzere kadın-erkek her beşere verilmiştir. Bu aklın nasıl kullanılacağı, düşünme eyleminin ne şekilde yapılacağı Kur’an’da yüzlerce ayette anlatılmaktadır.[7]
Selim aklın işletilmesiyle yani aklıselim sahibi olmakla ancak “insanlaşma” ve “uygarlaşma”nın oluşacağı, yani “kan döken” beşerin Âdemleşmesi Kur’an’da şöyle geçiyor:
“Ve senin Rabbin, Âdem’e o isimlerin tümünü öğretti. Sonra hepsini doğadaki güçlere/meleklere sundu ve
– “Hadi, haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz” dedi.”
“Doğadaki güçler/melekler, dediler ki:
– “Sen her türlü noksanlıktan arınıksın! Senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz Sen, en iyi bilenin, en iyi yasa koyanın ta kendisisin.”
“Senin Rabbin dedi ki:
– “Ey Âdem! Haber ver onlara, onların adlarını.” Sonra da Âdem onlara, onların adlarını haber verince, senin Rabbin,
– “Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin görülmeyenini, duyulmayanını, sezilmeyenini, geçmişi, geleceği bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim” dedi.” (Bakara 2/31-33)
Ayetlerde bilgilenmiş, selim aklını işleterek aklıselimiyle verileri anlamış/kavramış ve istendiğinde de onları öğrenime /kullanıma sunmakla insanlaşan Âdem olarak nitelendiriliyor. Burada selim aklın doğru bilgiyle işletilmesi, onlar üzerinde düşünülmesi, düşünce üretilmesi ile insanlaşmanın oluşacağına da işaret olunmaktadır.
İnsanın selim aklını işleterek bilgilenmiş Âdem olması gerekiyor. Tarihsel gelişim içinde Allah, din/inanç, ahret gibi konular dâhil, doğru bilgilenme ilkesi ayette şöyle açıklanıyor:
“Rahman (yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah), Kur’an’ı /öğrenip öğretmeyi öğretti, insanı oluşturdu, ona hayır ve şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti.” (Rahmân/1-4)
Ra‘d/30’da müşriklerin “Rahman’ı inkâr ettikleri”,
Ra‘d/43’te de Allah’ın Elçisi Muhammed’i (a.s) “elçi kabul etmedikleri” bildirilmiş, elçi gönderilmesine Allah’ın tanıklığı söz konusu edilmiştir.
Burada ise konu, müşriklerin itiraz noktası olan “Allah’ın Rahman oluşu” noktasından ele alınmakta; Allah, Rahman/çok merhametli olduğundan, “Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyanı öğretti” buyrulmaktadır.
Ayetlerde “Kur’an’ın öğretilmesi”, Allah’ın elçi göndermesinin bir kanıtı olarak gösterilmektedir ki, insanlar ne zaman bir sorunla karşılaşsa Allah, rahmeti gereği elçi gönderir, kitap indirir, böylece toplumdaki sorunları halleder. Bu Allah’ın değişmez yasasıdır:
“De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?”
De ki: “Allah içindir.”
Allah, rahmeti Kendi zatı üzerine yazmıştır.
Sizi kesinlikle, kendisinde asla şüphe olmayan kıyamet gününe toplayacaktır. Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, işte onlar iman etmezler.” (En‘âm/12)
“Ve ayetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tövbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir” de!” (En‘âm 6/54)
Burada konu edilen insanın yaratılışı,
– İnsanın ilk yaratılışı değil,
– Hayvansılıktan insanlığa terfi ettirilişidir.
Nitekim “Her hayvan, hayvan olarak doğar, insan ise insan olarak doğmaz, sonradan insanlaşır” denilmiştir. O nedenle bu ayete göre, müspet bilim ve Kur’an öğrenmeyen, öğrenip öğrenmeyenler, beyanı bilmeyenler, insan suretinde olsalar da insan sayılmazlar. Tarih de, vahiyden beslenmeyenlerin ne denli canavarlaştığına tanıktır. Burada konu edilen insanın yaratılışı, işte bu insanlaşma oluşumudur.
Ayette Allah’ın müdahalesinin üçüncü şekli, insana beyanı öğretmesidir ki bu, “hayır ve şer arasındaki farkın öğretilmesi” demektir. Yani insana iyinin, doğrunun, hayrın, şerrin ne olduğunun öğretilmesidir.
İnsanın doğal yetenekleri iyiyi-doğruyu, yararlıyı-zararlıyı tam tamına kavramaya yeterli değildir. Allah’ın bildirdiği üzere iblis-egemen kişi fıtraten zalim, nankör, sevinç delisi, ümitsiz, cimri, bencil, güçsüz, aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz, kindar, öfkeli, şehvetperesttir. İnsanın bu olumsuz niteliklerinden kurtulması, selim aklını kullanarak Kur’an’daki ilâhî ilkeleri öğrenmesine bağlıdır. O nedenle Allah, toplumlara müdahale ederek iyiyi-doğruyu öğretecek kitap indirir, öğretmen gönderir. Ki işte bu, Muhammed’in (a.s) elçi oluşuna da Allah’ın tanıklığıdır.[8]
Bunlar, Allah’ın Rahman olmasının tecellisidir. Yani, Allah, insanlara çok acıdığı için kitap indirir, elçi gönderir.
Beşeri/selim akıl, bilgi, bilim, düşünce, Kur’an ile düşünme işlemi yapar. Diyalektik çatışmalı düşünmekle gelişir. Aklıselim sahibi düşüncesini dikte etmez, dayatmaz; muhatabını ikna etmeye çalışır. Orta ve ortak yol bulur. Başkalarını düşünür, yaklaşımı paylaşımcıdır; bencil, kibirli değildir.
Yüce Allah, doğru yolu göstermek, elçi göndermek, vahiy/Kur’an indirmek ve kadın-erkek her kişiye selim akıl vermekle ve yüzlerce ayetle aklıselim sahibi olmayı en yüce ibadet ve tek kurtuluş çaresi olduğunu belirtmekle gerçek amaç da açıklanmış olmaktadır:
“O gün ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalbi selim/aklıselim ile gelenler (kurtulur)” (Şu’ara’ 26/88-89)
“Düşünen insan” olmak Kur’ani, rahmani, insani, uygar ve çağdaş bir görevdir. Ülke “düşünen insanlar”la düzlüğe/refaha çıkar/çıkacaktır.
Aklını selimleştirmeyen, aklıselim sahibi olmayan kişi cahildir. Cahil, iblis egemen kişi, kişiliktir. Ki bunlar tarihin her döneminde dindar olamamış, dincilerdir.
Hangi zaman ve mekânda olursa olsun “dincilik”, kanserden beterdir. Çünkü mayası ve dayanağı “Cehalet”tir.
Cehalet yaygınlaştıkça “dincilik” artar ve yaygınlaşır.
Kur’an, “cahil’i aklını selimleştirmeyen kişi” olarak tanımlar. Akıl işletilmeyince selimleşmez, kişi aklıselim sahibi olamaz. Aklıselim sahibi olmayan kişi, İblis egemen varlıktır. Bunlar örgütlenip, gücü de ellerine geçirirlerse, “cehalet” yaşam biçimi haline gelir ve böylece “örgütlü cehalet” toplumun karakteri olur. Bu zihinsel deprem, fiziki doğal depremden daha tehlikelidir. Çünkü sürekli artarak devam eder. Kişi ya da toplumu aklıselim ile doğru davranıştan, bilimden, insanlıktan ve uygarlıktan uzaklaştırır. Bu konumdakileri Kur’an ilgili ayetlerinde (A’raf/179; Furkân/44; Mülk/22) çok açık bir şekilde “hayvandan aşağı, sürüngenler” olarak tanımlamaktadır.
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Niyazi KAHVECİ, Çağdaş Düşünme Üzerine Dersler, İstanbul, 2020, Doğu Kitabevi, s.16. [2] Sedat ŞENERMEN, Akıllı Olmak, İstanbul, 2014, MİLLİ İRADE NEDİR? (Kitabı içinde), Elmadağı Yayınları, s.117-121. [3] Her ikisi de “F-k-r” kökünden olduğu halde ‘fikretmek’ ile ‘tefekkür etmek’ birbirlerinden çok farklıdır. Fikretmek, alt beyin iblis-egemen bir zihinsel işlemdir. Tefekkür etmek çözüm üretmek üzere selimleştirilen akıl’la mantıklı düşünmekle düşünce üretmek işlemidir. [4] Bkz. Sedat ŞENERMEN, ŞEYTAN İÇİMİZDEKİ… DIŞIMIZDAKİ bireysel… küresel, İstanbul, 2019, Ulak Yayıncılık. [5] N.KAHVECİ, a.g.e,, s.37; 42; 43. [6] N.KAHVECİ, a.g.e,, s.41. [7] Sedat ŞENERMEN, Aklın Kaynağı İSLAM’DA BEYİN, İstanbul, 2014, Nergiz Yayınları. [8] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul 2015, c.8, s. 131-132.