Site icon Söz Gazetesi

KORKU KİŞİLİĞİ BÖLER

  1. Korku Nedir?

Korku, belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir tepkidir. Korku, görünüşte evrensel bir duygudur. Herkes bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabilir. Korku, uyarıcı bir tepki olarak oluşan yaşamsal bir tepkidir.

Korku, bir ya da birçok belirsizlik karşısında çeşitli tehdit algıları ile tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir histir. Kaygının gelecekte olabilecek kötü bir durumla ilgili bir kuşkuyu kapsamasından farklı olarak korku hem şimdiki zamandaki hem de gelecek zamandaki bir ya da daha çok kötülüğün oluşabilecek olmasından duyulan olumsuz ve yıpratıcı bir duygudur.

Korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir tepkidir. Korku görünüşte evrensel bir duygudur. Herkes bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabilir. Tehlike ile karşılaşan bir kişi korkar ve bu korku sonucunda kaçmak için bir tepki oluşturur (bu, aynı zamanda “kaç ya da savaş” tepkisi olarak da bilinir). Ancak aşırıya kaçan durumlarda (nefret ve terör gibi) korkan bir kişi donup kalabilir veya felç tepkisi vermesi de mümkün olabilir.

John B. WatsonRobert Plutchik ve Paul Ekman gibi bazı psikologlar korkunun temel ya da doğuştan gelen küçük duygu dizilerinden birisi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu dizi aynı zamanda sevinçüzüntü ve öfke gibi duyguları da içerir. Korku, kişide herhangi bir belirli türde duygusal durum veya anlık bir dış tehdit oluşmadan meydana geldiği takdirde anksiyete olarak teşhiş edilmelidir.[1]

 

Korku Karşısında Her Kişi Aynı Tepkiyi Veremez

Korku, kişinin kendi düşüncelerinin neden olduğu bir duygudur. Bu düşüncelerin içeriğinde “tehlike” olduğu için korku reaksiyonu verilir. Bu nedenle aynı durumla karşılaşan değişik kişiler, farklı düşünceleri neticesinde farklı reaksiyonlar verebilirler. Ancak çoğu zaman korkuyu yaşayan kişiler bunun kendi düşüncelerinden kaynaklandığını bilmedikleri için etkili bir çözüm üretme yoluna gitmezler ve çaresizlik yaşayarak, korkularını kriz boyutlarına taşıyabilirler. Yaşanan bu krizler de kaçınma davranışlarını arttırarak yaşamdan zevk alma potansiyelini azaltırlar.

Öte yandan, korku hissini yaratan ortamdaki düşüncelerini sorgulayan ve bu ortamdan kaçmayan kişiler, bu duygularını yenmeleri sonucunda hem önemli beceriler kazanırlar hem de kendilerine olan güven ve yeterlilik hislerinin artması gibi anlamlı gelişmeler gösterirler.[2]

 

  1. Ünlülerden Bazılarının Korku İle İlgili Sözleri

 

Korku, insanoğlunun en baskın duygularından biridir ve tarih boyunca pek çok ünlü kişi tarafından korku üzerine tespitler yapılmıştr. İşte onlardan bazı örnekler:[3]

Etrafa korku salanın kendisi de korkuyordur.” Epikür

Korkulacak tek şey korkunun kendisidir.” Franklin D. Roosevelt

Korku, en beşeri duygudur. Benim iktidarlara başkaldırışımı görenlerden kimi, beni korkusuz insan saydılar. Oysa ben korkarım. Bende, başkalarına yararlı olacaksa, doğru bildiğimi, inandığımı söylemek duygusu, korku duygusuna her zaman üstün gelmiştir.” Aziz Nesin

Sabırsızlık korkudur.” Stefan Zweig

İnsan seviyorsa kaybetmekten korkar. Kıskançlık da bir kaybetme korkusudur. Kıskanmıyorsa eğer yeterince sevmiyordur.” Oğuz Atay

Korkunun kaynağı gelecekte yatar. Kim gelecekten kurtulmuşsa, korkacak hiçbir şeyi yoktur.” Milan Kundera

İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır: Menfaat ve korku.” Napolyon Bonapart

Korku işe yarayabilir ama korkaklık hiçbir işe yaramaz.” Mahatma Gandi

Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtları dikmemişlerdir.” Platon

Bir şeyin haklı olduğunu bildiğin halde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir.” Konfüçyüs

İnsan, sevdiğinden korkar, fakat korktuğunu sevemez.” Cenap Şahabettin

Korku, yalan doğurur.” Fyodor Dostoyevski

İnsan düşmekten değil, düşerse hadi kalkdiyebilecek bir dost sesi duyamamaktan korkar.” Aldous Huxley

 

  1. Kur’an’da ‘Korku’yu İfade eden Kavramlar

 

İnsandaki temel duygulardan biri olan korku; bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu olarak tanımlanan soyut bir kavramdır. Kur’an literatüründe bu olguyu ifade eden birden fazla terim vardır. Ancak korku olgusunu en genel anlamı ile ifade eden sözcük “havf” kelimesidir. Kur’an, imanla küfrü, hakla batılı, iyi ile kötüyü birlikte zikreder ve her iki davranışın sonunda insanı nelerin beklediğini ortaya koyar. Sonra da insanı, dilediğini yapmakta özgür/serbest bırakır. Kur’an, insan için rasyonel bir kılavuzdur. Eğitim açısından ceza ve mükâfat iki büyük dürtüdür. İnsan neticede ödüllendirileceği şeyleri yapmayı, ceza tehdidi olan şeylerden ise kaçınmayı öğrenir. Kur’an’da anılan korkutmalar bu bağlamdadır.

Kur’an, fıtri (yaratılıştan) bir duygu olan korku olgusunu;

* İnsanın iç dünyasında bir otokontrol sistemi oluşturmak,

* Onun aşırılığa kaçan sınırsız arzu ve isteklerini frenlemek

* Aynı zamanda insanı iyi işler yapmada harekete geçirmek için pozitif yönde kullanmıştır.[4]

Kur’ân-ı Kerîm; korku olgusunu insanlığın ilk döneminden Hz. Âdem’in çocukları arasında meydana gelen anlaşmazlık ve bunun sonucunda ortaya çıkan bireysel korku ve şiddet olayından başlayarak ele almış ve insanların Allah’tan başka hiçbir varlıktan korkmaması gerektiğini bildirerek insanların diğer bütün korkulardan kurtulmalarının yolunu göstermiştir.

 

(a) Havf: Sözlükte “korkmak, kaygılanmak, endişe duymak” gibi anlamlara gelen bu kelime, genellikle “hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan kaygı ve korku” şeklinde tanımlanmaktadır. Havf kelimesi güven ve emniyet anlamındaki “e-m-n” kelimesinin zıddıdır. Havf kelimesi hem dünyevî hem de uhrevî korku ve kaygılar için kullanılır.

Kur’an’da korku ifade eden; haşyet, takvâ, vecel ve rehbet gibi kelimeler veya türevleri havf ile aynı ya da yakın anlamlar içermekle birlikte bazı nüansları da içerir.

 

(b) Haşyet: “Tazim, hürmet ve saygı” ile karışık bir korkudur. Bu kelime kulun, işlediği günahlar nedeniyle veya Allah’ın celal sıfatlarından kendinde tecelli edeceği düşüncesiyle kalbinde                                                              duyduğu endişeyi ifade eder. Daha çok kendisine saygı duyulan varlık hakkındaki bilginin bir ürünü olarak ortaya çıkar.[5]

Allah’tan ancak bilgin kulları korkar.”(Fâtır/28. Bkz, Abese/9, Ahzab/39)

Bu itibarla haşyet sözcüğü için Allah’ı bilen âlimlerin korkusudur, denilmiştir.

Haşyet” sözcüğünün Türkçeye “basit korku” anlamındaki “havf” sözcüğüyle eşanlamlı olarak çevrilmesi yanlıştır. Haşyet, bilgi ve idrakin bir sonucu olarak ortaya çıkan hayranlık ve saygının doğurduğu bir “hasret kalma, uzak düşme” korkusudur. Bu yönüyle kesinlikle basit korkuya benzemez. Nitekim Ra’d/21. ayetinde her iki sözcük de farklı anlamlarda kullanılmıştır: “Onlar, Allah’ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler. Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyarlar (yahşevne) ve hesabın kötülüğünden korkarlar .

Bu ayetteki “yahşevne” ifadesi “haşyet”i (hayranlık ve saygı duyup ondan uzaklaşmaktan korkmayı), “yehâfûne” ifadesi ise “bilinen sade ve basit anlamlı korkuyu” ifade etmektedir.

Havf” denen basit korku duygusu bir yaradılış özelliği olarak herkeste var olmasına karşılık, içerdiği saygı ve hayranlık duyguları ancak çaba gösterilerek elde edilebilen “haşyet” duygusu herkeste olmaz. Basit korkuya (havf’a) kapılan kişi, korktuğundan uzak durmaya çalışır. Örneğin: Ateşten korkan ateşin yanına yaklaşmaz, hastalıktan korkan hasta olmamak için gerekli tedbirleri alır, cehennemden korkan isyan etmez, düşmanından ya da vahşî hayvandan korkan onlarla karşılaşmamaya, onlara yaklaşmamaya gayret eder. Ama haşyet sahibi öyle değildir. O, haşyet duyduğuyla hep yakın olmayı arzular. Ondan uzak kalmaktan korkar. Ona derin bir sevgi, saygı ve hayranlık duyar. Onun darılmaması, gücenmemesi için gayret eder. Daima kendisini ona sevdirmeye, beğendirmeye çalışır.[6]

Haşyet, havf gibi yaradılıştan gelen bir duygu değildir. Haşyet duygusu sonradan oluşur. Bilgi ve idrake dayanır, bilgi ve idrak ile doğru orantılıdır.

 

(c) Takvâ: Sözlükte “kişinin, kendini korktuğu şeyden koruması” anlamına gelen takvâ, terim olarak; “günaha girmeye neden olacak şeylerden nefsi korumak”; bunun için de “insanın titiz davranıp kendini günah işlemeye sevk eden şeylerden koruması” şeklinde tanımlanmıştır. Takvanın aslı önce şirkten, sonra kötü ve günah olan fiillerden, daha sonra günah olması muhtemel olan amellerden sakınmak, en son olarak da gereksiz ve lüzumsuz olan şeyleri ter etmektir.

 

(d)  Rehbet:Tedbirli ve ihtiyatlı olmak”la birlikte “telaşlı ve tedirginlikle karışık bir korku”yu ifade eder.

Yalnız benden korkun”(Bakara/40; bkz. Nahl/51) ayetinde bu mana açıkça görülür. Rehbet kelimesi, rağbet sözcüğünün karşıtıdır. Aşırı dini korku ve kaygıdan dolayı bir hücreye kapanıp kendini ibadete veren Hıristiyan keşişlere eski Araplarca “rehbet” kökünden gelen rahip adı verilmiştir. Bu sözcük çoğul şekliyle (ruhban) şeklinde Kur’an’da geçmektedir. (Bkz, Mâide/82; Tevbe/31)

 

(dVecel:     Otoritesinden, cezasından veya görmesinden korkulan Zat’ın karşısında korkudan kalbin çarpması, titremesi ve tüylerin ürpermesidir. Enfâl/2’de “Gerçekten müminler ancak öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir” ayetinde “vecel” kelimesi bu anlamı ifade eder.[7]

 

Kur’an’dan Korku Konusuyla İlgili Örnek Bazı Ayetler

 

Ey Âdemoğulları! Size, aranızdan, ayetlerimi anlatan elçiler geldiğinde, kim Allah’ın koruması altına girer ve iyileştirirse, işte onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.”(A’râf/35)

Şüphesiz sen o öğüt, hatırlatma olan Kur’an’a uyan ve görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen yerlerde bile Rahman’a (yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’a) saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimseyi uyarırsın. Sen hemen onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir ödül ile müjdele.”(Ya-Sin/11)

Ve Allah, buyurdu: İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek bir ilâhtır. O hâlde yalnız Bana karşı adam olun.

Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler de yalnız O’nundur. Din de daima O’nundur. Böyle iken, siz Allah’tan başkasına mı kendinizi koruma altına aldırtıyorsunuz?” (Nahl/51-52)

Şüphesiz ki Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişiler ve kendileri, iyileştiren-güzelleştiren kişilerin ta kendisi olanlar ile birliktedir.”(Nahl/128)

Ve işte bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Benim korumam altına girin.-” (Mü’minûn/52)

Şüphesiz Rablerine duydukları derin hayranlık ve saygı sonucu O’ndan uzaklaşma korkusundan tir tir titreyen şu kimseler, Rablerinin âyetlerine inanan kimseler, Rablerine ortak tanımayan kimseler, şüphesiz kendileri, Rablerine dönecekler diye verdiklerini kalpleri ürpererek veren kimseler; işte onlar, iyiliklerde yarışanlardır ve iyilikler için önde gidenlerdir.”(Mü’minûn/57-61)

Ey iman etmiş kimseler! Allah’ın koruması altına girerseniz, O, size hakkı bâtıldan ayırdedecek bir anlayış verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük armağan sahibidir.”(Enfâl/29)

Ey iman etmiş kimseler! Allah’ın koruması altına girmiş kişiler olmanız için nasıl koruma altına alınmanız gerekiyorsa kendinizi öyle Allah’ın koruması altına alın ve ancak müslimler olarak can verin.”(Âl-i İmrân/102)

Şüphesiz ki o şeytan/kötü niyetli insan, kendi yakınlarını korkutur. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun.”(Âl-i İmrân/175)

Allah’ın kendisine farz kıldığı şeyde Peygamber üzerine, daha önce gelip geçen kimselerde; Allah’ın verdiği elçilik görevini tebliğ eden, O’na saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve Allah’tan başka kimseye saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayan kimselerle ilgili Allah’ın uygulaması olarak bir güçlük yoktur. Allah’ın emri, ayarlanmış, belirlenmiş bir kaderdir. Hesap görücü olarak Allah yeter.”(Ahzâb/38-39)

Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse rahmete ermeniz için kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’ın koruması altına girin.”(Hucurât/10)

Ey iman etmiş kişiler! Allah için, hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olunuz. Ve bir topluma olan kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sürüklemesin. Adaletli olun, adaletli olmak, Allah’ın koruması altına girmeye daha yakındır. Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, yaptıklarınıza haberdardır.”(Mâide/8)

 

  1. Korkuyu Yenmek İçin Öncelikle Güven Ve Yeterlilik Duygularını Artırmak Gerekir

 

– Korku karşılaştığımız nesneye veya içerisinde bulunduğumuz duruma değil, kendi düşüncelerimize verdiğimiz bir reaksiyondur. Bu nedenle, korkuyu yenmek için herhangi bir dış gücün durumu düzeltmesini beklemek veya bu ortamdan kaçmak yerine, korkuya neden olan düşüncemizi bulup, onu test etmek korkumuzu yenmemizde önemli bir adım olacaktır. Ancak, düşüncelerimizi test etmeye veya bir başka deyişle korktuğumuz durumla karşılaşmaya karar verdiğimizde olumsuz düşüncelerimizi durdurmak, ufak basamaklar halinde ilerlemek, gerekiyorsa problem çözme tekniklerinden yararlanmak ve durumun çözümü için gerekli becerilerimizi geliştirmek, bu tecrübelerin başarıyla sonuçlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Başarıyla sonuçlanan bu tecrübeler neticesinde de korku hissimizi yenmenin yanısıra kendimize güven ve yeterlilik duygularındaki artma ile beraber mücadeleci bir kişilik tarzı geliştirme yolunda önemli ilerlemelerde sağlamış oluruz.

Bu nedenle gerekli donanımı sağladıktan sonra korkudan kaçmak yerine, korkunun üzerine gitmek, birçok olumlu gelişim için bir fırsat olarak da değerlendirilebilir.

Dolayısıyla korkan bir kişiye sosyal destek vermek durumunda olan kişi, genelde yapıldığı gibi o kişinin korktuğu durumla karşılaşmasını engellemek yerine, kişinin bu korkuyla mücadele etmesini sağlayabilecek donanımlarını araştırmaya çalışması ve bunun için karşısındaki kişiyi gönüllendirmesi, aynı zamanda durumun kontrol edilebilirliğini göstermesi, hem problemin çözümünde hem de olumlu kişilik özelliklerinin geliştirilmesinde oldukça önemli bir rol oynayacaktır.[8]

 

Savaş ve Ölüm Korkusu, Kişilik Bütünlüğü Geliştirilerek Aşılır

 

Savaş ve ölüm korkusu” nedeniyle bazılarının düşmandan, Allah’tan korkar gibi korkması ve bu korkuyu daha da ileri götürmesi, anlayışı köreltmektedir. Savaş korkusu, daha doğrusu korku psikolojisi, anlamayı engellemekte ve söyleneni anlaşılamaz hale getirmektedir. Demek ki korku, insanın psikolojik yapısındaki hȃkim duygu haline gelmekte, diğer duyguların ve melekelerin saf dışı kalmasına neden olmaktadır.

Hataları, eksikleri ve güzellik beğenisini saf dışı bırakan kara sevda gibi, savaşta ölüm korkusu da söyleneni anlama melekesinin (tefakkuh) çalışmasını engellemektedir. Çünkü belirtilen korku hastalık halini almıştır, hasta olan insan söyleneni kolay kolay anlamaz. O zaman eğitim ve öğretimle insanların duygu alanını diğer yetenekleriyle dengede tutmak gerekiyor. Kişilik bütünlüğü ancak bu yolla kurulabilir ve bütün melekelerin ve duyguların bir bütün halinde işlerliği sağlanabilir.

Savaş alanından ölüm korkusundan dolayı kaçan insanlara, o sırada söz dinletmek zordur ve hatta mümkün değildir. Sağlam kaleler içinde kendini hapseden insana ancak ölüm ulaşır, sözü ulaştırmak mümkün olmaz. Nefsiyle cihat eden insan, nefsinin entrikalarından korkarsa bütün anlayış kanallarını kapatmış olur.

Sonucu şöyle tamamlayabiliriz.

Duygu alanını beynin diğer yetenekleriyle, yani akli melekeleri ile dengede tutmak, kişide korku duvarını aşmada ilk şarttır. Korku, kişiyi onuruna ve haklarına sahip çıkmaktan engeller. Korku bir hastalıktır, psikolojik bir savaş taktiğidir. Muhatabı, etkisiz ve itaatli kılmanın bir yöntemidir. Toplumsal alanda oluşturulan korku, toplumu esir almak, tepkisiz, duygusuz, savunmasız kılmak içindir. Korku bir psikolojik hastalıktır. Bunu aşmak;

Ölümü hiçe saymak,

Her şeyi göze almak,

Hele bir inanç /ideal, vatan savunması gibi kutsallık uğruna yapılacağını ilke edinmekle mümkündür.

İslam’daki şehitlik mertebesi her türlü korkuyu aşmada en üstün moral güç kaynağıdır.

Nerede olursanız olunuz ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!”(Nisâ/78)

Hainler hep korkar. Korku duygusunu en çok hainler yaşar. Gölgesinden bile korkan hainler, bu dünyada da öte dünyada da ihanetinin karşılığını mutlaka görürler..

 

Sedat Şenermen

 

Kaynakça

[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/Korku#:~:text=Korku%20belirli%20bir%20a%C4%9Fr%C4%B1%20veya,bir%20%C5%9Fekilde%20%C3%A7e%C5%9Fitli%20korkulara%20kap%C4%B1labilir. [2] Tülin GENÇÖZ, (ODTÜ Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi), “Korku: Sebepleri, Sonuçları Ve Başetme Yolları”, Kriz Dergisi, 6 (2): s.9. Bkz.  Chromeextension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/595869    [3] https://onedio.com/haber/dunyada-derin-izler-birakmis-unlu-isimlerden-korku-hakkinda-soylenmis-20-muhtesem-soz-686620 [4] İsmail Hilmi BİLGİ, “Kur’ân’da Korku Olgusu Neden Ve Nasıl Kullanılmıştır?”, Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı:2, Aralık 2015, s.235. [5] İsmail Hilmi BİLGİ, a.g.e., s.236.   -237. [6] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.1, s.187-188. [7] İsmail Hilmi BİLGİ, a.g.e., s.237. [8] Tülin GENÇÖZ, (ODTÜ Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi), “Korku: Sebepleri, Sonuçları Ve Başetme Yolları”, Kriz Dergisi, 6 (2): s.15. [9] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.5, s.233-234.

 

 

Exit mobile version