Çağımızda Irak, Suriye, Türkiye ve İran’dan alınacak bölgelerle oluşturulması planlanan “Büyük İsrail’i” kurma bağlamında Ortadoğu’ya düzen verme operasyonları 1945 yılından bu yana yaşanıyor. ABD Dışişleri Bakanı C. Rice tarafından açıklanan “Orta Doğu’da 22 ülkenin haritalarının değiştirileceği” söylemi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne olduğunu, yani 22 ülkenin bölüneceğini, sınırlarının değiştirileceğini tam olarak açıklamaktadır. Bu açıdan bakıldığında 2004 yılında konuyu ülkemiz gündemine “Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu Ve Türkiye” adlı araştırmasıyla taşıyan E. Sağlık ve Devlet Bakanı deneyimli devlet, siyaset adamı ve araştırmacı yazar kimliğiyle Sayın Rıfat Serdaroğlu Bey’in kitabı gerçekten incelenmeye değer durumdadır. Bu yazımızda kitabı sizlere tanıtmaya çalışacağım.
Rıfat Serdaroğlu Bey, hemen eserinin Önsöz’ünde gerçekçi bir durum tespiti yapıyor:
“Türkiye için 21. yüzyılın bu ilk yıllarında, 21. yüzyılın gelecek perspektifleri doğrultusunda gerçekçi bir yol haritası belirlemek hayati önem taşımaktadır.”
“Yeni Dünya Düzeni’nin kökleri, iki bloklu dünya düzeninin oluşturduğu dengeler sisteminden, Avrupa emperyalizmine kadar uzanmaktadır. Bu nedenle Yeni Dünya Düzeni’ni anlamak için;
* Avrupa emperyalizmi ve
* İki bloklu dünya düzeni dönemlerindeki güç dengelerinin,
* Bu güçlerin uyguladıkları stratejilerin iyi bilinmesi,
* SSCB’nin çökertilişinin doğru irdelenmesi gerekmektedir.”
“Yaşadığımız bu dönemin, diğer iki önemli özelliği ise,
– Küreselleşmenin ulaştığı boyutlar ile
– Ulus-devlet yapılarında gözlemlenen çatlaklardır.”
“Türkiye, Yeni Dünya Düzeni’ni bu iki özellikle birlikte yorumlamak, 21. yüzyılda ayakta kalabilmek için hazırlayacağı yol haritasında küreselleşmenin ve ulus-devlet yapılarında görülmeye başlayan zafiyetlerin getirdiği olumsuzluklara karşı da önlemler almak zorundadır.”[1]
Diyor ve hemen yapılan durum tespitine göre kitabın planını da şöyle özetliyor Sayın Serdaroğlu:
“Kitabın ilk dört bölümünde Avrupa emperyalizmi, iki bloklu dünya düzeni ve iki bloklu düzenin çöküşü ve sonuçları yer almaktadır.
Beşinci bölüm ise ‘21. yüzyılın Gelecek Perspektifleri’ başlığı altında Yeni Dünya Düzeni’ne ve bu düzeni oluşturan değerlere ayrılmıştır.
‘21. yüzyılda Türkiye’nin Yol Haritası’ başlığını taşıyan altıncı bölümde ise Türkiye’de gerçekleştirilmesi gerekli ekonomik ve yapısal reformlar ve toplumsal bir uzlaşı ile oluşturulması gereken dış politika stratejileri derlenmiştir.”
Kitabın hazırlanmasının amacının da açıklandığı şu bölüm, çalışmanın okuyucuya sağlayacağı yarara da işaret etmektedir:
“Çalışmanın tamamı bir bütün olarak ele alındığında, dünyadaki gelişmelerin son iki yüzyıldır Türkiye’yi nasıl hep hazırlıksız yakaladığı açık bir şekilde görülecektir. Yakın geçmişte yaşadığımız acı tecrübelerin unutulmaması, iç siyaset ve ekonomi sorunlarına odaklanmış boğuşurken, Türkiye üzerindeki dış etkilerin göz ardı edilmemesi için, başta aydınlar ve siyasetçiler olmak üzere toplumun her kesiminde bu konuların tekrar tekrar gündeme getirilerek, entelektüel enerjimizin stratejik politikalar üretmeye yönlendirilmesi gerektiği inancı ile bu çalışmayı gerçekleştirdim.”
“… Bu çalışmanın, epeydir unuttuğumuz stratejik düşünme kavramını sayın okurlara, tekrar hatırlatmasını diyorum.”[2]
1. Tarihe Yön Veren Büyük Plan
Bu kitapta, 40 yılı aşkın Devlet ve Siyaset Adamlığı tecrübesinin, düşünce ve engin kültür birikimiyle yoğrularak aslı “Mesih Planı”, yani Mehdi’nin gelişi olarak nitelenen “Yeni Dünya Düzeni ve Büyük Ortadoğu” projesi, Türkiye odağında yurtsever bir bakışla bilgece ve özenle ele alınmakta ve yapılması gerekenlerle birlikte çözüm önerilerinin de bulunduğunu görebiliyoruz.
Esasen 1492’de dünya egemenliği iddiasında olan bir grubun başlattığı “Mesih Planı”nın ilk aşama uygulaması, 1897 yılına kadar hem Avrupa emperyalizmi dönemini hem de Avrupa kıtasındaki Katolik Hıristiyanlığı ılımlı-uyumlu Hıristiyanlık haline getirme dönemini oluşturmuştur. Bu aşamada varılmak istenen hedefe ulaşılıncaya dek Avrupa kıtası nüfusunun üçte biri yaşamlarını yitirmişlerdir. Bu dönemde Protestanlık hareketiyle başlatılan dinsel başkaldırı sonunda günümüzde Beyaz Saray’ı yönetenlerin de inancını oluşturan ve “gönüllü Hıristiyan Siyonistler” anlamına evrilen evanjelizm oluşmuştur.
“Mesih Planı”nın ikinci aşaması “İsrail Devletini kurmayı” hedefliyordu. Bu amaca ulaşılmak için I. Dünya Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu tarihin arşivine kaldırılmıştır.
Bu planın üçüncü aşaması “Büyük İsrail Devleti”ni gerçekleştirmeyi amaçlıyor ki bilinen adıyla Büyük Ortadoğu Projesi budur. Bu yönüyle baktığımızda 1492’de başlatılan planın ikinci aşamasında Osmanlı Devleti sonlandırılmış oldu. Planın üçüncü aşaması olan BOP uygulamasında Üniter, laik, sosyal, hukuk temelli parlamenter sistemli yönetimiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin eyaletlere bölünerek “Federe İslam Cumhuriyeti”ne dönüştürülmek üzere hedefte olduğu görülmektedir.[3]
Bu bağlamda ülkemizde Mesih’in ayak seslerini duyanlar;
* “Mehdi gelişinin ortamını hazırlamak” amaçlı 7 Nisan 2000’de ASDER;
* 24 Eylül 2011’de ASSAM;
* 28 Şubat 2012’de ise SADAT kuruldu.
ASSAM, “Cumhuriyete ve değerlerine karşı İslam ülkelerinin birliği için TÜRKİYE liderliği” konusunda çalışmalar başlattı. ASSAM’ın stratejisinin temelinde Adnan Tanrıverdi ve arkadaşlarının inandığı ASRİKA projesi yer alıyordu.[4]
A. Tanrıverdi, 16 Ekim 2011 tarihinde, ASSAM’ın kuruluş bildirisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını şu sözlerle hedef alıyordu:
“Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber, gelişmiş devletler seviyesine ulaşmanın, sosyo-kültürel devrimlerle toplumu değişime uğratmadan mümkün olmadığı kabulü ile; İslam dinini, İslami değerleri ve temsil ettiği medeniyeti tehdit olarak gördü. Batı medeniyetini ulaşılacak nihai hedef olarak göstererek, yüzünü batıya çevirirken, İslam devletlerine ve Müslüman milletlere sırtını döndü ve İslam dünyasına yabancılaştı. Bir asırdır, Batı güdümünde hareket eden ülkemiz, İslam devletlerinden kuşku duydu ve bu devletlere hep tehdit algılaması ile baktı. Bu bakış, devlette taban tabana zıt iki iradenin oluşmasına (bürokratik ve siyasi iradeler) ve bunların sürekli çatışma halinde olmasına, devletin gücünü milletin üzerinde heba etmesine sebep oldu.”
ASSAM’ın stratejisinin temelinde Adnan Tanrıverdi ve arkadaşlarının inandığı ASRİKA projesi yer alıyordu. (ASRİKA projesine birazdan geleceğiz.)
İdeolojik temelini ve ASSAM’ın kurulma gerekliliğini Tanrıverdi şöyle belirtiyordu:
“İslam ülkelerinin birliği için Türkiye’nin liderliğine, Türkiye’nin İslam ülkelerine önderlik yapabilmesi için de milli iradeyi devletin bütün kumrularına hâkim kılmasına bağlıdır. Otoriter yönetimleri devirerek demokrasiyi seçme yolunda olan İslam ülkelerinin önünde zorlu günler
bulunmaktadır. Yolsuzluk, yoksulluk ve adalet ihtiyacı ile mücadele edecek genç demokrasilerin devasa sorunla-rını çözebilmek için tekrar batının kucağına itilmemeleri gerekmektedir. Dayanışmaya ve doğru yol göstericiye ihtiyaçları vardır. Ekonomik işbirliği ve desteğe, dış politikada yol göstericiliğe, sömürücülere karşı savunma işbirliğine, kendi ülkeleri ve üçüncü devletlerden kaynaklanan hak ihlallerine karşı alternatif adalet sistemlerine ihtiyaç vardır. Türk ve Müslüman milletlerin refahı, dünyada barış ve adaletin tesisi, İslam ülkelerinin bir süper güç olarak Dünya siyaset sahnesine çıkmasına bağlıdır. Geçtiğimiz tarihi süreçte üzerine düşen sorumlulukları müdrik olan ASDER, bir stratejik araştırma merkezi kurmaya karar vermiştir. Bunun için ASSAM 24 Eylül 2011 tarihinde kurulmuş ve çalışmalarına 15 Ekim 2011 tarihinden itibaren ASDER Genel Merkezinde başlamıştır.”
ASSAM’ın kuruluş amacında Müslüman ülkelerin örgütlenme ve gelişmesinin stratejik çerçevesini çizmek bulunuyordu. ASSAM’ın resmi internet sitesinde “Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği’nin Amacı” bölümünde bu durum şöyle özetleniyordu:
“Müslüman milletlerin refahı, kurdukları devletlerin bekası, dünyada barışın tesisi ve adaletin hâkimiyetinin, İslam ülkelerinin bir süper güç olarak dünya siyaset sahnesine çıkması ile mümkün olabileceği düşüncesinden hareketle; Müslüman devletlerin; her biri için stratejik istihbarat etütlerinin oluşmasını, münferit ve müşterek iç ve dış tehdit değerlendirmelerinin yapılmasını, iç ve dış güvenlik plan esaslarının tespit edilmesini ve ortak irade altında toplanması için ihtiyaç duyulan müesseseler ve bu müesseselerin teşkilatlanma esas ve prensiplerinin oluşup gelişmesini sağlayacak fikri çalışmaları yapmaktır.”
Evet…
ASSAM’ın ideolojik dayanağı ASRİKA fikrine dayanıyordu.[5]
İşte tüm bu çerçeveden bakıldığında Saygıdeğer Rıfat Serdaroğlu Bey’in “Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu Ve Türkiye” adlı kitabı, ufuk açıcı, soruna çözüm getirici özellikli/nitelikli bir araştırma olarak özellikle günümüzdeki önemi bir kat daha artmaktadır.
Mesih Planı’nın üçüncü aşamasını oluşturan ve hâlen günümüzde devam eden BOP’u bir de bu kitaptan görelim:
2. Büyük Ortadoğu Projesi Nedir, Neyi Amaçlamaktadır?
“Ortadoğu” kavramı ilk kez İkinci Dünya Savaşı’nda, Mısır’daki askeri birliklerini “Ortadoğu Komutanlığı” olarak adlandıran İngilizler tarafından kullanılmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan önce bölgeyi tanımlamak için daha uygun bir kavram olarak, “Yakındoğu” kullanılıyordu. Bu kavram aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu tarafından kontrol edilen toprakları da ifade ediyordu. 19. yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na ilişkin diplomatik, askeri ve ticari konular “Yakındoğu sorunu” olarak adlandırılmaktaydı.
Orta-Doğu diye adlandırılan bölge, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Basra Körfezi ülkelerinden oluşur. Gerek jeopolitik konumu ve gerekse petrol ve doğal gaz kaynakları ile dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan Orta Doğu, çeşitli uygarlıkların boy attığı, farklı kültürlerin kaynaştığı, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının birleştiği, Türk Boğazları vasıtasıyla Karadeniz’i Akdeniz’e, Süveyş Kanalı ile de her iki denizi Hint Okyanusu’na bağlayan stratejik konumda bir bölgedir.[6]
3. Orta Doğu’nun Stratejik Değerlerini Şöyle Sıralayabiliriz:
– Dünyada bilinen en zengin petrol rezervlerinden biri bu bölgededir.
– Üç kıtayı birleştiren kara ve demiryollarının düğüm noktasıdır.
– Deniz ticaret yolları ve geçitlerinin büyük kısmını kontrol eder.
– Tarihin en zengin kültür hazinelerine sahiptir.
– Tek Tanrılı dinlerin doğduğu bölgedir.
Orta Doğu, 19. yüzyıldan itibaren sahip olduğu bu stratejik değerler nedeniyle hep çıkar çatışmalarının yaşandığı, üzerinde büyük oyunların döndüğü bir bölge olmuştur.
Bugün ABD’nin Büyük Orta Doğu (Greater Middle East) projesi ile Kuzey Afrika ülkeleri, Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Arap Yarımadası, Türkiye, İran, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerini kapsayan çok daha geniş bir bölge kastedilmektedir. Bu geniş bölge, dünya petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 65’inin bulunduğu alandır.[7]
4. ABD’nin Bu Bölgeye İlgisinin, Büyük Orta Doğu Projesi’nin Amacı Nedir?
SSCB’nin dağılmasından sonra, Avrupa’da iki Almanya birleşmiş ve bütün doğu Avrupa AB bünyesi içine girmiştir. AB (veya Fransa-Almanya ittifakı) Doğu Avrupa’ya hâkim ve yükselen bir güç olarak Avrasya üzerinde; ABD karşısında yeni bir güç olabilecek konuma gelmişti. Ayrıca, Malta ve Kıbrıs’ın AB’ye alınması, Mısır’a özel ekonomik yardımlar yapılması, Filistin’in desteklenmesi gibi politikalarla AB, bir Doğu Akdeniz hâkimiyeti aradığını da açıkça belli etmiştir.
ABD’nin Cebelitarık’tan başlayarak tüm Doğu Akdeniz ve Türkiye’yi de içine alarak oradan Kafkaslara ve Orta Asya’ya yönelen Büyük Orta Doğu Projesi ise AB’nin Akdeniz’e hapsi stratejisinden başka bir şey değildir. ABD, II. Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB’ne uyguladığı çevreleme politikasını şimdi AB’ye karşı yürütmekte ve AB’yi petrol ve doğal gaz kaynaklarından uzak tutmayı hedeflemektedir.
ABD, büyük Orta Doğu Projesi ile AB’yi enerji bakımından kontrol altına alacak ve böylece dünya üzerindeki tek süper güç konumunu koruyabilecektir.
ABD, Büyük Orta Doğu Projesi’ni, dünyaya,
* 25-30 yıl sürecek insani bir proje olarak sunmuştur.
* Küreselleşen dünyanın, siyasi, ekonomik ve kültürel değerlerinin bu bölgede yaygınlaşması ile
* Orta Doğu’nun dünya ile entegrasyonu,
* Bölge halklarının huzur ve refaha kavuşması ve
* Petrol kaynaklarının güvenli bir biçimde dünya pazarlarına açılması planlanmaktadır.[8]
5. ABD’nin BOP Kapsamında Bölge Politikaları
Yavuz Gökalp Yıldız, Oyun İçinde Oyun “Büyük Ortadoğu”[9] adlı araştırmasında, ABD’nin bu proje kapsamında bölgeye yönelik politikalarını şöyle sıralamaktadır:
“–Bölgenin serbest piyasa ekonomisine uyarlı hale getirilmesi ve uluslararası sermayeyi denetleyen merkez ülkelerin hâkimiyetini yansıtan “küreselleşme” politikalarına, Orta Doğu ülkelerinin ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan entegrasyonunun sağlanması,
– Bölgedeki petrol üretiminin, satışının ve naklinin denetimi ve Basra Körfezi’nden petrol akışı üzerindeki kontrolün kalıcı şekilde sürdürülmesi,
– Hazar petrolünün Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla naklinin gerçekleştirilerek, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri üzerinde Rusya etkisinin kırılması, ayrıca enerji havzalarının askeri ve ekonomik kontrolü ile AB, Japonya, Çin gibi büyük ekonomilerin kontrol edilmesi,
– İsrail’in bölge devleti haline getirilmesi için bu ülkenin Arap ülkeleri ile ikili ilişkilerini geliştirebilecek alt yapının sağlanması,
- Siyasal İslam temelinde gelişen aşırı dinci akımların ve
örgütlerin kontrol edilmesi, bunlara destek veren rejimlere son verilerek ulusal değil, ılımlı dinsel söyleme dayalı bir siyasal kimliğin oluşmasının teşvik edilmesi,
- Küreselleşme düzenine uymayan ve ABD açısından işlevini yitirmiş rejimlere son verilmesi, ABD önderliğindeki güçlerin “küresel demokratikleştirme” politikalarıyla çelişki arz edenSuudi Arabistan gibi rejimlerin bu gelişmeye uyarlı olacak şekilde yeniden yapılandırılması,
- İran’ın kitlesel imha silahlarının, özellikle nükleer silah geliştirme politikasının dünya kamuoyuna taşınması ve bu ülkenin, Basra Körfezi ve Arap-İslam ülkeleri, Kafkasya, Orta ve Güney Asya ülkelerindeki aşırı dinciliği destekleyen faaliyetlerinin kontrol altına alınması için bölgesel ve bölge-aşırı etkisinin kırılması,
- İsrail hariç, bölge ülkelerinin kitlesel imha (biyolojik, kimyasal ve nükleer) silahlarını geliştirmeye yönelik girişimlerinin durdurulması.”
Yukarıda sayılan belli başlı politikalar dahi ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’nin amacını yeterince açıklatmaktadır.
ABD, dünya petrol havzalarında kontrolü ele geçirerek süper güç konumunu korumayı amaçlamaktadır. Ancak Büyük Orta Doğu Projesi’nin gerçekleşebilmesi için, bu geniş bölgedeki kültürel yapının da değişmesi gerekmektedir. Proje kapsamına giren bölgenin kültürel yapısı İslami’dir. Başka bir deyişle ABD, İslam dünyasına el atmakta ve 1970’lerden itibaren uyguladığı Nixon Doktrini ile ortaçağ karanlığına ittiği bu dünyayı tekrar eski haline getirmeyi amaçlamaktadır.
6. ABD, İslam Dünyasında Kültürel Değişimin Çerçevesini Nasıl Çizmektedir?
Sayın Serdaroğlu, bu soruyu da eserinde şöyle yanıtlıyor:
Demokratikleşme, siyasal sistemlerin, uluslar arası sisteme uygun hale getirilmesi, birey özgürlüğü, kadınların toplum yaşamında varlığının temini, dini anlamda ayrımcılığın ve baskının ortadan kalkması, nüfusun yüzde 60’ının genç olduğu İslam coğrafyasında eğitim yoluyla gençlerin küresel dünya ortamına hazırlanması.
İslam dünyası, tarihi gelişim içinde incelendiğinde, en önemli değişimi, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, Türk Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yaşamıştır. Mustafa Kemal’in önderliğinde, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı ve onu takiben kurulan laik cumhuriyet, Türk ulusunun kimliğini yitirmeden batı devletleri arasında saygın bir yere sahip olması, 1920’lerden itibaren pek çok İslam ülkesine örnek olmuştu.
1950’lerde, Cezayir’den, Tunus’tan, Mısır’dan, Irak’a, İran’dan, Pakistan’dan, Afganistan’dan, Endonezya’ya, neredeyse tüm İslam ülkelerinde, Atatürk’ün yaktığı meşale parlıyor, bu ülkelerin reform çalışmalarına Türkiye örnek oluyordu. Eğitimden, sosyal yaşama, her konuda Türkiye gibi modern olma amaçlanıyordu.
Bu ülkeler, o zaman Müslüman’dılar, inançlarına bağlıydılar ve dinlerini kendileri için yaşıyorlar, İslamiyet’in aydınlık yüzü, bu ülkelerin manevi dünyasına huzur veriyordu.
Nixon doktrini ile birlikte, komünizme karşı İslam’ın kullanılması sürecinde İslamiyet en büyük darbeyi yedi. “Siyasal İslam” adı altında, İslamiyet’le hiçbir şekilde bağdaştırılamayacak uygulamalar başladı.[10]
7. “Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu Ve Türkiye” Kapsamında “Başkenti: İstanbul, Dili: Arapça, Hukuku: Şeriat” Olan Konfedere İslam Cumhuriyetleri
( a ) Assam Stratejisinde İdeolojik Temel: ASRİKA
Adnan Tanrıverdi, 28 Şubat’tan 15 Temmuz’a kitabında ASRİKA projesini 28’i Asya, 28’i Afrika’da olan Müslüman ülkelerin ittifak kurması gerektiğini ifade ederek açıklıyordu:
“Halkın çoğunluğu Müslüman olan 60 devletin 28’i Asya, 28’i Afrika ve 4’ü Avrupa kıtalarında yer almaktadır. Avrasya ve Kuzey Atlantik ittifakı İslam coğrafyasına barış ve huzur getirmediği gibi, ihtilafların, çatışmaların ve iç savaşların asıl sebebi haline gelmiştir. Bu sebeple, İslam dünyasının Asya-Afrika coğrafyası ‘ASRİKA’ mihverinde yeni bir ittifakın içine girmesi zaruret haline gelmiştir.”
ASSAM, 2017 yılından bu yana her yıl “ASRİKA Uluslararası ASSAM İslam Birliği Kongreleri” düzenliyor. Bu kongrelerde anayasa taslakları ortaya çıkarılarak ASRİKA’nın temel
amaçları belirleniyor. Bugüne kadarki dört kongreyi emekli
Tuğgeneral Osman Aydoğan yakından takip etti. Bu tehlikeyi
kamuoyuna anlatan yazılar kaleme aldı.[11]
( b ) Başkenti: İstanbul, Dili: Arapça, Hukuku: Şeriat
Birinci ASRİKA Kongresi, 23-24 Kasım 2017 tarihinde
“Geçmişten Geleceğe Yönetim Biçimleri” başlığıyla İstanbul’da toplandı. Kongrenin sonunda bir anayasa taslağı kaleme alındı. 63 sayfa ve 181 maddeden oluşan, Türkçe, Arapça
ve İngilizce dillerinde hazırlanan “İslam Ülkeleri Konfederasyonu Anayasası” ile ayrı bir yönetim şekli, askeri gücü, yargısı,
başkenti, bayrağı, dili olan “İslam Devletler Birliği” kurulması önerildi.
Bu anayasanın 6. maddesine göre, ASRİKA İslam Devletler Birliği’nin resmi dili Arapça, bayrağı kırmızı-yeşil zemin
üzerine beyaz ay ve milli devlet sayısı kadar yıldız, başkenti
İstanbul/Türkiye olarak belirlendi. Madde 7’de ise “ASRİKA
İslam Devletler Birliği’nin temel amacı; İslam şeriat ve akidesini hâkim kılarak…” sözleriyle kurulacak devletin de şeriatla yönetileceği ifade ediliyordu.
Bu anayasa taslağıyla İslam birliğinin tamamlanması için
dört maddelik bir yol haritası çizildi. Bu yol haritasına göre;
Birinci aşamada İslam ülkelerini konfederal bir yapıya kavuşturarak “İslam Ülkeleri Konfederasyonu”nun kurulması,
İkinci aşamada, “Bölgesel İslam Ülkeleri Meclisleri” oluşturulması ve parlamentoların kararları ile “Bölgesel İslam Ülkeleri Konfederal” yapıya dönüştürülmesi,
Üçüncü aşamada, “Bölgesel İslam Ülkeleri Konfederasyonları”nın teşekkülü tamamlandıktan sonra; “Bölgesel İslam Konfederasyonlarının merkezi yönetimleri güçlendirilerek federasyonlara dönüş “İslam Ülkeleri Konfederasyonu”na konfedere birlik olarak bağlanması planlandı…
Dördüncü aşamada ise, “İslam Ülkeleri Konfederasyonu”nun ortak yargı, ortak savunma, ortak dış politika ve ortak icra organlarının kurulması önerildi.[12]
( c ) İslâm Ülkelerinde Ortak Para Birimi:
İkinci ASRİKA Kongresi 1-2 Kasım 2018 tarihlerinde “İslam Ekonomisi ve Ekonomik Sistemler” başlığıyla İstanbul’da toplandı. Bu kongreye 15 ülkeden 66 akademisyen katıldı.
Bu kongrenin sonunda da ASRİKA projesinde yer alan ülkelerin ekonomisiyle ilgili kararlar alındı. Bu kararların bazıları şu şekilde:
- İslam ülkeleri arasında gümrük birliğinin tesisi, ortak pazarın kurulması, para birliğinin kabul edilmesi, birlik üyeleri arasında ticaret bölgelerinin kurulması,
- Zekât müessesesine, ortak bir fon halinde devletlerin kontrolünde kurumsal bir hüviyet kazandırılması,
- Birliğe bağlı ticaret odasının, ticaret mahkemelerinin kurulması,
- İslami elektronik dinar para biriminin (ASRİKA Dinarı) oluşturulması,
- Ortak pazar, ortak üretim ve AR-GE teşvik fonu oluşturulması, ortak yatırım fonu ile kaynak planlama çalışması yapılması, AR-GE ve inovasyon faaliyetleri için ortak bir kuruluşun oluşturulması,
- İslam ülkelerinin maden, enerji, tarım, ulaşım ve telekomünikasyon ile gıda sektörlerinde İslam ülkeleri arasında kooperatiflerin elbirliği sistemlerinin kurulması,
- İslami finans kuruluşlarının desteklenmesi, ASRİKA, Bankalar Arası Finansal Aktarma Merkezi’nin (ASRİKA-BAFAM) kurulması,
- İslam ülkeleri arasında ticaret merkezlerinin kurulması, tercihli ticaret anlaşmalarının yapılması ve İslam ülkeleri arasında dil, din, tarih bileşkesinde oluşan kültürel yakınlığın geliştirilmesi, güçlü bir siyasi iradenin oluşturulması…[13]
( d ) ASRİKA Ükelerinde Savunma Planı
Üçüncü ASRİKA Kongresi 19-20 Aralık 2019 tarihinde “İslam Birliği İçin Ortak Savunma Sanayi Üretiminin Usul ve
Esaslarının Tespiti” başlığıyla İstanbul’da toplandı. Kongrenin
ana konusu, “ASRİKA Ortak Savunma Sanayi Üretimi”ydi.
ASRİKA kabinesinde, Savunma Sanayii Bakanlığı’nın beş bakanlıktan birisi olması öngörüldü.
Savunma Sanayii Bakanlığı’na bağlı olarak Bölgesel İslam
Ülkeleri Federasyonları’nda uygulanması için bazı kararlar
alındı:
• “Savunma Sanayii Başkanlıkları”, bu başkanlıklara bağlı olarak milli devletlerin bünyesinde de “Savunma Sanayii Başkanlıkları” kurulması,
- Kara, Deniz, Hava, Hava Savunma, Uzay, Siber ve Elektronik Savunma Sanayii ürünlerinin üretimi ile ilgili; ana yüklenicilerin “Bölgesel İslam Devletleri Federasyonları”na; alt yüklenicilerin de milli devletlere taksim edilmesi,
- Savunma sanayii üretimi ana ve alt yüklenicilerinin bölgelerinde, üretimini yaptığı savunma sanayii ürünü ile ilgili olarak; AR-GE, standardizasyon, sertifikasyon, akreditasyon, kodifikasyon ve bakım onarım merkezlerinin teşkil edilmesi ve savunma sanayii ana ve alt yüklenici görevi verilen Bölgesel İslam Federasyonları’na ve milli devletlere tahsis edilen savunma sanayii ürünleri ile ilgili meslek liseleri, meslek yüksek okulları ve üniversitelerde ana bilim dalları ihdas edilmesi…
Üçüncü ASRİKA Kongresi’ne Adnan Tanrıverdi, ASSAM
Yönetim Kurulu Başkanı unvanının yanında Cumhurbaşkanı Askeri Danışmanı sıfatıyla da katılıyordu. Tanrıverdi,
“Mehdi’nin geleceği gün için hazırlık yapıyoruz” ifadelerini
de bu kongrede kullandı.[14]
( e ) Şeriat Kongrelerinin Kamu Sponsorları
Dördüncü ASRİKA Kongresi 12-13 Aralık 2020 tarihinde
toplandı. “İslam Birliği İçin Ortak Savunma Sistemi Usul ve Esaslarının Tespiti” ana konusunda “ASRİKA Konfederasyonu Savunma Sistemi” ana teması altında toplanan kongre COVID-19 nedeniyle online yapıldı.
Adnan Tanrıverdi, bu kongreyi takip eden her yıl; müşterek dış politika, müşterek adalet sistemi ve ortak asayiş ve
güvenlik konularını sıra ile işleyerek 2023 yılı sonunda İslam
ülkelerini bir irade altında toplayacak bir modeli ortaya koymayı hedeflendiklerini açıkladı.
Adnan Tanrıverdi, açılış konuşmasının ardından kongreye
“ASRİKA İslam Devletleri Birliği Savunma Organizasyonu”
başlıklı bir bildiri sundu.
Bu projelerin bir de sponsorları var. İslam devletleri kurmayı planlayan; hukuku şeriat, dili Arapça ve başkenti İstanbul olarak planlanan ASRİKA kongrelerinin sponsorluğunu Ziraat Katılım, Vakıf Katılım, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, HAVELSAN, AKP dönemi İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Beyoğlu Belediyesi, Bahçelievler Belediyesi, Esenler Belediyesi ve Sancaktepe Belediyesi gibi kamu kurumlan yapıyor.
( f ) Cevaplanması gereken sorular:
* Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuku şeriat, dili Arapça, başkenti İstanbul olarak planlanan bir İslam Birliği Federasyonu kurma planları yapmak anayasal suç değil mi?
* ASRİKA gibi hukuk dışı bir organizasyona sponsor olan
ve halkın vergileriyle var olan kamu kurumları hakkında bir
inceleme yapılmayacak mı?[15]
1492 yılında başlayıp günümüze kadar üç aşamada gelen “Mesih Planı”, Şubat 1945’den itibaren başlayarak bugüne yukarda özetlenen çerçevede gelen BOP karşısında 20. yüzyılda Büyük Atatürk’ün Müdafayı- Hukuk bağlamında Kuvayı Milliye hareketi ile gerçekleştirdiği bölünmez bütünlüğü içindeki misak-ı Milli sınırları 21. yüzyılda yeniden bağımsızlığımız için ciddi bir çalışma gerektirdiği açıkça görülmektedir. Tarihini bilmeyen talihini greçekleştiremeden tarihin arşivine kalkar. Milletimiz yeniden müttefik konumundaki düşmanlarını ve kendisini bölme, yok etme planlarını etkisiz/başarısız kılmak için doğru bilgilere, doğru önderliğe ve doğru stratejilere ihtiyacı var. Bu açıdan baktığımızda Sayın Rıfat Serdaroğlu’nun “Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu Ve Türkiye” adlı araştırması daha da önem ve değer kazanmaktadır.
Kitabın tamamını büyük bir dikkatle okumanızı öneririm.
Kültürümüze kazandırdığı bu önemli, yaşamsal doğru bilgi ve çözüm önerilerini de içeren kapsamlı ve emek-yoğun eseri için de Sayın Rıfat Serdaroğlu Bey’e takdir, tebrik ve teşekkürlerimizi saygı ile sunalım.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Rıfat SERDAROĞLU, Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu ve Türkiye, Ankara, 2004, s.V. [2] R. SERDAROĞLU, Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu ve Türkiye, s.VI-VII. [3] Sedat ŞENERMEN, Dinler ve Dünya Egemenliği, İstanbul, Togan Yayınları. [4] Ersin EROĞLU-Caner TAŞPINAR, Gölge Ordu SADAT’ın Sır Perdesi Aralanıyor, İstanbul, 2022, Kırmızı Kedi Yayınları, s.58. [5] Ersin EROĞLU-Caner TAŞPINAR, Gölge Ordu SADAT’ın Sır Perdesi Aralanıyor, s.58-59. [6], [7], [8]Rıfat SERDAROĞLU, Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu ve Türkiye, s.222-225. [9] Yavuz Gökalp YILDIZ, Oyun İçinde Oyun “Büyük Ortadoğu”, İstanbul, 2004, IQ Kültür Sanat Yayıncılık. [10]Rıfat SERDAROĞLU, Yeni Dünya Düzeni Büyük Ortadoğu ve Türkiye, s.226-228. [11] ile [15] Ersin EROĞLU-Caner TAŞPINAR, Gölge Ordu SADAT’ın Sır Perdesi Aralanıyor, s.59-63.