Ülkemizin tarihinde bazı utanılacak günler olmuştur. Bunların içinde şüphesiz, 6-7 Eylül 1955 yılında yaşanan olaylar öne çıkar. Tarihimizin yüzkarası olan 6-7 Eylül olaylarının 65. yıldönümünü yaşadığımız bu günlerde, değişen fazla bir şey yoktur.
Londra’da süren Kıbrıs görüşmelerinde, Menderes Hükümetinin elinin güçlendirilmesi için bu eylemin yaptırıldığı anlaşılmıştır. Görüşmeler sırasında Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu Ankara’ya, “elimi kuvvetlendirin” mesajı göndermişti. Dışişleri bakanının “elini kuvvetlendirmek” amacıyla İstanbul’daki azınlıklara vahşice saldırı düzenleten Demokrat Parti iktidarı ve Adnan Menderes hükümeti, ülkemizi uluslararası alanda çok zor duruma sokmuştu. Bu iğrenç hareket Demokrat Parti ve Adnan Menderes Hükümeti’nin gaflet ve delaleti, yabancı istihbarat örgütlerinin marifeti sonunda meydana gelmiştir.
6 Eylül 1955 Salı günü basında çıkan “Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı” yalan haberiyle başlayan kışkırtma ile ‘Kıbrıs Türktür Derneği’ üyelerinin halkı galeyana getirmesi sonucu olaylar başladı. İstanbul’da yaşayan Müslüman olmayan yurttaşlarımıza yönelik şiddet ve terör, ülkemizi ve devletimizi tüm dünyaya vahşet simgesi olarak tanıtmıştır. İstanbul İstiklal Caddesi’nde başlatılan ve kısa sürede diğer semtlere sıçrayan olayların bilançosu çok ağırdı. Lozan Antlaşması ile canı, malı, namusu Türkiye Cumhuriyeti’ne emanet edilmiş başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayan yurttaşımızın 4214 evi, 73 kilisesi, 1 sinagogu, 2 manastırı, 26 okulu, 1004 işyeri ve aralarında fabrikalar, oteller, restoranlar, barlar olmak üzere 5317 mekânı tahrip edildi. Rum, Yahudi ve Ermeni mezarlıkları saldırıya uğradı. Balıklı Rum Kilisesi’nin papazı öldürüldü. Onlarca kişinin öldürüldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı bu olaylara seyirci kalındı ve kalabalığa müdahale edilmedi. Olayların ertesi günü İstiklal Caddesi’ne gelen Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İçişleri Bakanı Namık Gedik’e herkesin duyacağı bir sesle “galiba dozu kaçırdık” dedi. Ülkemizi itibarsızlaştıran bu iğrenç olayı yıllar geçse de sürekli kınayacağız, kınamaya devam edeceğiz.
İki gün süren yağma, talan ve linçten sonra İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. Demokrat Parti iktidarı suçu komünistlere yüklemeye çalışarak, alçakça bir yol izledi. Aralarında Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo, Asım Bezirci, Nihat Sargın, Kemal Tahir gibi yazarların bulunduğu aydınlar tutuklandı ama oyun tutmadı ve hepsi aklandı.
6-7 Eylül 1955 tarihindeki olaylardan sonra Rumlar, Ermeniler, Museviler, Levantenler Türkiye’yi terk ettiler. Doğup büyüdükleri, acısıyla tatlısıyla yaşadıkları vatanlarını bırakıp, yanlarına anılarını alarak uzaklara gittiler. Ülkemiz ve devletimizin üstüne düşürülen bu utancın sahiplerini tarih affetmiyor. Ancak bu ve benzeri olayların sorumlularına halen “Demokrasi Yıldızı” denmesinin utancını da yaşamaktayız. Bu olay, tarihe düşülen kara bir lekedir, bu topraklarda acının resmidir. Dini, mezhebi, ırkı ne olursa olsun, insanlığın unutulduğu ve siyasilerin çıkarları uğruna yaptırılan bu olay Türk tarihine bırakılan acı bir mirastır.
Yunanistan olayın aydınlanması için hemen soruşturma başlattı. Atatürk’ün evine atılan ses bombasıydı ve evde hiçbir hasar yoktu. Atatürk’ün evine konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ile üniversite öğrencisi Oktay Engin adlı iki Türk bomba atmıştı. Her ikisi de tutuklandı. Bombayı atan 21 yaşındaki Oktay Engin Batı Trakya Türklerindendi. Türkiye’nin verdiği bursla Selanik’te hukuk fakültesinde okuyordu. Bir süre sorgulandıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ve Türkiye’ye kaçtı. Yargılaması bittiğinde 3 yıl 6 ay hapis cezası aldı ama Türkiye, Yunanistan’ın iade isteğini yerine getirmedi.
İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk eğitimini bitiren Oktay Engin, Çankaya Kaymakamı oldu. Sonra Eskişehir Emniyet Müdürü oldu ve ardından Nevşehir Valiliği’ne (22 Şubat 1992 – 18 Eylül 1993) getirildi. Abdullah Çatlı’ya pasaport, bu dönemde verilmiştir. Devlet özel elemanını her alanda desteklemiş ve hizmetlerini karşılıksız bırakmamıştır.
O gün Atatürk’ün evi bombalandı diyen cumhuriyet düşmanları ve vatan hainleri, bugün Atatürk heykellerine saldırıyor, Atatürk’e en alçak hakaretlerde bulunuyor, Atatürk’ün adını silmeye çalışıyor. Asıl amaç, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek ve parçalamak. Bunun için 1930 yılında Menemen’de, 1955 yılında İstanbul’da, 1978 yılında Kahramanmaraş’ta, 1980 yılında Çorum’da, 1993 yılında Sivas’ta ve saymakla bitmeyecek birçok yerde kışkırtmalar yapıldı, kanlı katliamlar yapıldı. Emperyalizm ve içimizdeki maşaları sürekli bu işin peşindeler. Eğer Türk Milleti olarak eşsiz liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği bu güzel vatanda güçlerimizi birleştiremezsek, emperyalizme karşı tek vücut olamazsak, bölünme ve parçalanma gerçekleşir. O yüzden tüm vatanseverlerin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda bilinçli bir örgütlenmeyle ortaçağ karanlığına ve emperyalizme karşı savaşım vermeleri gerekmektedir.