25 Temmuz akşamı TRT ortak yayınına katılan AKP genel başkanı, gündeme ilişkin sorulara yanıt verdi. Sabah gazetesinden bir yazarın “bir dönem sizinle yol yürüyen ve önemli makamlara gelmiş isimler ayrı partiler kurdular. Geriye dönüp bakınca onlar için bir tanımınız ya da değerlendirmeniz oluyor mu zaman zaman?” sorusuna verdiği yanıt ilginçti.
Tayyip Erdoğan’ın yanıtı şöyleydi: “onu onların düşünmesi lazım. Onların nasıl ihanetin içerisinde olduklarını kendilerinin düşünmesi lazım. Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık verildiyse, başbakanlık verildiyse, hepsi onlara bir irade o makamları verdi. Onlar bunun kıymetini bilemedi.” Yani kısaca eski başbakanı Ahmet Davutoğlu ve eski bakanı Ali Babacan’ın layık olmadıkları halde o makamlara “bir irade” tarafından getirildiğini söyledi. Bu açıkça yapılan bir itiraftır, ”bir irade”nin itirafıdır; emperyalizmin maşası olmanın sonucudur.
Acaba Tayyip Erdoğan da, başbakanlığa layık olduğu için mi geldi, yoksa “bir irade” mi getirdi? Sözünü ettiği o “bir irade” layık olmayanları bakan, başbakan makamlarına getirirken Tayyip Erdoğan’ın tepkisi olmuş mu? Bunları açıklaması gerekir. En önemlisi o “bir irade” nedir, kimdir, kimlerdir? Layık olmayan kişiler, belirli makamlara neden getirilmişlerdir? Türk Milleti, o “bir irade”yi bilmek istiyor, ivedilikle açıklanması gerekir.
Tayyip Erdoğan’ın bu sözlerine Gelecek Partisi genel başkanı Ahmet Davutoğlu şu yanıtı verdi: “Erdoğan da hesap vermeye hazır olacak. Hukuki dava açmayı düşünüyorum. Kimse başbakanlık yapmış birini ihanetle suçlayamaz. Tayyip Erdoğan’ın zihnindeki sadakat, körü körüne kendisine, şahsına sadakattir. Asla! Hiçbir Müslüman, şahsa sadakatle yükümlü değildir. Allah’a, millete ve ilkelere sadakatle yükümlüdür. Sayın Erdoğan neden beni genel başkan ilan etti? Bu kadar layık olmayan birine ülkeyi nasıl emanet etti? Bir hiçtim de niye emanet etti?”
DEVA Partisi genel başkanı Ali Babacan ise bu konuda şunları söyledi: ”Sayın Erdoğan siz de ben de o makamlara gökten inmedik. Milletin iradesi ve partinin ortak aklı bizi göreve getirdi. 13 sene layıkıyla Dışişleri ve Ekonomi bakanlıkları yaptım. Madem keramet sizde 2018’den beri kaç bakan değişti, buldunuz mu çare? Halep oradaysa arşın burada.”
Bugün AKP iktidarını eleştiren Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, ülkemizi yıkmakla görevli siyasi iktidarın önemli makamlarında bulunan, ulusal çizginin dışındaki özel yıkım ekibinin içindeydiler. Bu ikilinin ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin peşkeş çekilmesinde, ulusal varlıklarımızın satılmasında, yanlış dış politika uygulanmasında, demokratik ve laik cumhuriyetimizin yok edilmesine öncülük yapılmasında büyük sorumlulukları bulunmaktadır.
Emevi Camisinde namaz kılma sevdalısı Ahmet Davutoğlu, Suriye sorununda küresel talimat gereği stratejik rezilliğin baş uygulayıcısıdır. Ali Babacan, Kemal Derviş politikalarının sıkı takipçisi ve küresel mafyanın sözcüsü olarak ulusal ekonomimizi batıranlardandır. Ülkemizi her konuda bataklığa sürükleyenler, neden bu makamlara getirilmektedir. Şimdi akıllara, o “bir irade”nin ne olduğu, kim olduğu sorusu gelmektedir.
Tayyip Erdoğan, 2002 yılı ortalarında, ABD Savunma Bakanı eski yardımcısı olarak görev yapan Richard Perle ile gizli bir görüşme yapmıştı. 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra, 10 Aralık 2002 tarihinde Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı George Walker Bush ile Beyaz Saray’da görüşmüştü. Bu görüşme sırasında Tayyip Erdoğan AKP genel başkanı değildi ve siyasi yasaklıydı. Başbakan olduktan sonra Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanı olduğunu söylemişti. Tayyip Erdoğan’a bu makamları ve unvanları da hangi iradenin verdiği açıklanmalıdır.
Ülkemizi yönetenler uzun zamandan beri, belirli makamlara kendileri layık oldukları için gelmemekte, küresel bir planlama sonucunda getirilmektedir. Görevleri bitince de yeni sürümleri ortaya çıkartılmaktadır. Bugün iktidar da, muhalefet de o “bir irade” sonucunda görevlendirilmiştir. İşte o “bir irade” Rockefeller bursudur, Fullbright anlaşmasıdır, BOP eş başkanlığıdır, benzeri sömürge anlaşmalarıdır; kısaca emperyalizmdir ve ülkemizi yönetmektedir. Ne acı ki bizler izliyoruz; bu utanç hepimize yeter. Emperyalizmi dize getiren eşsiz liderimiz Atatürk’ün Türkiye’si, “bir irade” ile yönetilemez. Atatürk’ün emaneti tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, Ankara’dan yönetilir.