ABD’nin dışişleri eski bakanlarından Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde The Washington Post gazetesinde Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesini amaçladıklarını söylemişti. ABD Ordusu’nun NATO Avrupa Müttefik Birlikleri Başkomutanı olarak görev yapan generali Wesley Clark, 2 Mart 2007 tarihinde bir televizyon konuşmasında şunları söylemişti; “Beş yıl içinde yedi ülkeyi ele geçireceğiz: Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan, İran.”
Emperyalist devletlerin kuyruğuna takılanların, sıranın bir gün kendilerine de geleceğini görmeleri gerekir. BOP’un işgal planları için taşeronluk hizmeti verenlerin, emperyalist oyunlara alet olanların, CIA eski çalışanlarından Philip Burnett Franklin Agee’nin (1935-2008) “Şirket İçinde: CIA Günlüğü” adlı eserini okumaları gerekir. Philip Agee’nin şu sözleri birçok olaya açıklık getirmektedir: “CIA için demokrasinin bir anlamı yoktur. Eğer bir ülkede seçilmiş bir hükümet varsa ve bizimle işbirliği yapıyorsa her şey normaldir. Eğer işbirliğini reddediyorsa, demokratikmiş, değilmiş umurumuzda değildir, icabına bakılır.”
Gazze’nin ardından Lübnan’ı da bombalayan İsrail’in yeni hedefi Suriye’dir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 26 Kasım’da Lübnan’la ateşkesi kabul etti. İsrail-Lübnan ateşkesinin hemen ardından 27 Kasım’da Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Heyet Tahrir Şam (HTŞ) Halep’e saldırıyı başlattı. Bu grupların ele geçirmeye çalıştığı Halep-Hama hattı, İsrail’in bir süredir düzenli hava saldırısı yaptığı bölgeydi.
Yıllardır Ortadoğu’da yeni bir bölüşüm savaşı veriliyor ve bu sorunu emperyalizmden bağımsız olarak düşünmek olanaksızdır. Suriye’nin kuzeyindeki Halep’in batı kırsalında 27 Kasım’da Suriye Milli Ordusu güçleri ile terör örgütü Heyet Tahrir Şam ve Özgür Suriye Ordusu öncülüğündeki cihatçı gruplar arasında çatışma başladı. 30 Kasım’da Halep’i Suriye Milli Ordusu güçlerinden alan cihatçı gruplar, aynı gün İdlib’e girdi ve 5 Aralık’ta Hama kent merkezini Suriye Milli Ordusu güçlerinden aldı. Cihatçı gruplar, 7 Aralık günü başkent Şam’ı da ele geçirdiler. İsrail de 8 Aralık’ta Şam’a hava saldırısı düzenledi.
Suriye’de Heyet Tahrir Şam öncülüğündeki cihatçı gruplar, başkent Şam’ın artık Beşar Esad’ın kontrolünden çıktığını ilan etti. Başkent Şam’ın silahlı gruplar tarafından ele geçirilmesinin ardından Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el Celali’nin, resmi yetkilerini terör örgütü Heyet Tahrir Şam liderliğindeki askeri operasyonlar birimine devretmek üzere evinden ayrıldığı ve geçiş hükümeti ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu açıklandı.
Suriye’deki cihatçı terör grupları, İsrail İran’a füze saldırısı düzenlediğinde bunu sevinçle kutlamıştı. İsrail ile bu cihatçı terör grupları, Suriye’ye saldırıda ortaktır. İsrail, en başından beri cihatçı terör gruplarının Suriye’deki doğal ortağıdır. Bu cihatçı terör gruplarının İsrail’e karşı tek bir eylemi yoktur. Aslında İsrail ve cihatçı terör grupları ile ABD’nin himayesinde devletleşmeye çalışan Demokratik Birlik Partisi (PYD) birlikte hareket etmektedir.
MHP genel başkanı, partisinin 3 Aralık tarihindeki grup toplantısında “Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır. Bunu Halep Kalesi’ne çekilen Türk bayrağı söylüyor” dedi. Bunun üzerine yandaş medya, Halep ile Suriye’nin diğer kentlerine plaka numarası vermeye başladı. Emperyalizmin planı ile ülkemizin sınırları önce büyütülecek, ardından Hatay başta olmak üzere bazı kentler Suriye’de yeni kurulacak devletçiklere verilecektir ve sonra İsrail buralarda egemenlik kuracaktır. BOP adı verilen Büyük İşgal Planı uygulamaya devam etmektedir. Ve bu süreçte bir ‘Öcalan açılımı’ da ülkemizin gündemine alınmıştır. Donald Trump’ın ABD askerlerini Suriye’den çekeceğini söylemesi üzerine Ankara, Suriye’de bir boşluk oluşacağını ve bu boşluğu doldurabileceğini hesaplamaktadır. Bu durumda ülkemiz için şunu demek yanlış olmaz: Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak…
Türkiye Beşar Esad’ın muhaliflerini Özgür Suriye Ordusu adı altında teşkilatlandırdı. İsrail ise Heyet Tahrir Şam’ı silahlandırıp destekledi ve böylece İsrail’in çıkarları doğrultusunda hareket etmesi sağlandı. Genişleme projeleri yapan İsrail’in planları içinde Türkiye topraklarının da yer aldığı bilinmektedir. İşte bu yüzden Beşar Esad’ın yıkılması İsrail’in işine gelirken, Türkiye’yi olumsuz yönde etkileyecektir. Suriye’nin bütünlüğü, Türkiye’nin bütünlüğünün teminatıdır. Ankara ile Şam’ın anlaşması, terör ve sığınmacı başta olmak üzere tüm sorunların çözümünün anahtarıydı. AKP’nin Beşar Esad karşıtı tutumu, Türkiye’yi İsrail’le aynı cepheye koymuş oldu. Suriye ile olan 911 km’lik kara sınırımızda Heyet Tahrir Şam, PYD gibi terör örgütleriyle komşu olmak gelecekte büyük sorunlara yol açacaktır.
Türkiye’nin yapması gereken Rusya ve İran’la Astana ortaklığını sürdürmek ve Ankara ile Şam’ın normalleşmesini sağlamak olmalıydı. Suriye’de yaşananlar, emperyalist güçlerin bölgeyi yeniden şekillendirme çabalarının bir parçasıdır. Terör örgütleri de bu oyunun piyonları olarak kullanılmaktadır. Sevr ile Anadolu’yu bölme planları yapanlar, Suriye’de de aynı işi yapmaya çalışıyorlar. Bu durumun en büyük kaybedeni, kuşkusuz ki Suriye halkı ve bölgedeki istikrar olacaktır. Şam düşüp cihatçıların eline geçince, Türkiye’de kutlama yapan işgalci sığınmacıların da ülkelerine dönmeleri sağlanmalıdır.
Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın, Lübnan’ın bütünlüğü Türkiye’nin bütünlüğüdür. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bölge merkezli dış politikasını uygulamaktan başka yolumuz olmamalıdır. Üç yüz yıldır dünyayı sömüren emperyalizme karşı ilk kez zafer kazanan büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini anlayamamış beyinler, ülkemizi çok büyük sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. Akılcı düşüncenin yanında birlik ve beraberlik ile bütün sorunların aşılacağı tam bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti için bilinçli ve kararlı biçimde örgütlenmemiz gerektiği unutulmamalıdır.
9 Aralık 2024