31 Mart Pazar günü yapılan yerel seçimlerle birlikte yeni bir döneme girdik, bu yeni dönemin de zorluklarla geçeceğine şüphe yoktur. Yerel seçimlerde alınan sonuçları, özellikle ekonomik yönden büyük bir çöküntü içindeki toplumun zincirlerini kırması olarak görmek mümkündür. Bunun yanında Tayyip Erdoğan ile AKP iktidarının baskıcı ve duyarsız tutumlarını da eklemek gerekir.
Bu başarıyı sadece cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan laik kesimin başarısı diye görmek yanlış olur. Çünkü on ay önce yapılan 14 Mayıs genel seçimlerde durum tam tersiydi. CHP’ye çok güvenildiği için değil, AKP’ye artık yeter demek için, seçmenler bu yolu izlemiştir.
Şimdi CHP yönetimine ve seçilen belediye başkanlarına büyük sorumluluk ve görev yüklenmiştir. CHP yönetimi en kısa sürede bir güne sığdırılmayan bir tüzük kurultayı toplamalıdır. Parti içi demokrasiyi hayata geçirmeli ve parti üyelerini güncellemelidir. Parti içi dahil olmak üzere tüm seçimlerde yargıç denetiminde ön seçim yapılmalıdır. İktidara hazırlanmak için bunların yapılması gerekmektedir. İktidar olmak için topluma güven verilmesi gereklidir. Seçilen belediye başkanları ranta yönelik işlerden uzak durmalı, halk için, toplum için gerekli hizmetleri yapmalı, özverili çalışmalarda bulunmalıdırlar.
Atatürk’ün partisi, devrimlere ve Altı Ok’a sahip çıkmalı, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığına sarılmalıdır. Altı Ok, birbirinden ayrılmaz bir bütündür; bu okların bazılarını kaldıralım diyenler emperyalizmin hizmetinde olanlardır. Bunları iyi tanımalı ve gereken tepkiyi vermek zorunluluktur.
Atatürk’ün ölümünden sonra özellikle sistemli bir şekilde laiklik yok edilmeye başlandı. Bu konuda vurucu darbeler önce Adnan Menderes, sonra 12 Eylül 1980 darbesi ve ardından Turgut Özal ile yapıldı. Ardından Tansu Çiller, Necmettin Erbakan ve son olarak Tayyip Erdoğan ile laiklik yok edildi. Bugün anayasamızda laiklik yazmasına karşın eğitimde, yargıda, kışlada, devlet kurumlarında laiklikten eser kalmamıştır.
İşte bu durumla savaşması gereken öncelikli siyasi parti CHP’dir. Ama bugün CHP’li yöneticiler tarafından laikliğin çiğnendiğine tanık olmaktayız. İstanbul Anakent Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, seçim kazanma belgesini (mazbata) alınca makamında ailesiyle birlikte basına açık dua yaparak görevine başlamıştır. Beş yıl önce de aynısını yapmıştı. Belediye Başkanının makamı kamusal alandır, dua gerekliyse evde yapılması uygundur. CHP’nin Manisa Alaşehir Belediye Başkanı Ahmet Öküzcüoğlu da, ikinci dönemine Kuran’ı öperek başladı ve şöyle dedi: “Kutsal kitabın öngördüğü şekilde dinimizin tüm değerlerine sahip çıkacağım. Peygamber efendimizin söylediği gibi belediyenin her delikli kuruşunu devletin bir hırkası sayacağım.”
Bu olaylar açıkça laikliğe aykırı eylemlerdir. Bunu bir AKP’li yapsa haklı olarak eleştirirken, CHP’liler yapınca sessiz kalmak, tepki vermemek iki yüzlülüktür. CHP genel başkanı İzmir Bayraklı’da seçim konuşmasında kürsüden ayet okumuştu. Diyanet Akademisi’ne onay vermek, türban için yasa önerisi vermek, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesine gerekli tepkiyi vermeyerek laikliğin yok edilmesine giden süreçte AKP’nin yolu böyle açıldı. Zaten CHP’nin önceki genel başkanı da 21 Eylül 2010 tarihinde Berlin’de “laiklik tehlikede değildir” demişti. Eşsiz liderimiz Atatürk’ün kurup emanet ettiği laik cumhuriyetimizi sahiplenip, savunacağımız yerde, aksi yönde siyasal İslam’ın rotasında ilerlemek, açıkça ihanettir.
Bu laikliğe karşı olan tutum, CHP’ye oy veren, hatta üyesi olanları da etkilemiş görünmektedir. Sosyal medyada ve bazı sosyal medya gruplarında bu durum açıkça görülmektedir. Türbanı savunan, hayırlı Cuma ve kandil kutlamaları yapan, dini kullananlara övgü düzenlerin olduğunu görmek, toplumun geleceği açısından üzücüdür. Üstelik bunlara laiklik içinde gerekli yanıtı verince de bizleri din düşmanı, Atatürk karşıtı olarak nitelendirmektedirler. CHP üyesi bir kadın kendisini “muhafazakar solcu” olarak nitelemişti; halbuki solcu dediğiniz devrimci olur; tutucu değildir, yenilik, aydınlık yanlısıdır. Sözünü ettiğimiz kişi bu satırların yazarına; Atatürk düşmanı dedi ve benim laikliği dinsizlik olarak gördüğümü söyledi. Türbanın siyasi İslam’ın simgesi olduğunu söylediğimizde bir başkası Atatürk’ün annesinin de türban taktığını söyleyerek tarihten, devrim yasalarından ve eğitimden hiç paylarını alamadıklarını ortaya koydular. İşte bunun gibi durumlar geleceğin çok rahat olmayacağını göstermektedir. Çünkü laik, çağdaş ve bilimsel eğitim yok edilince, din odaklı eğitim ile bu şekilde sorgulamayan, düşünemeyen çarpık zihinler ortaya çıkmaktadır. O yüzden ülkemizin en önemli sorunu eğitimdir ve ciddiyetle, kararlılıkla üzerinde durulmalıdır.
Dinin siyasete alet edilmesi, laiklik ilkesine uygun bir durum değildir. Dinin siyasete alet edilmesi, devleti yönetenlerin toplumsal yaşamı dine göre şekillendirmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devletin tüm kurumlarında ve yaşamın her alanında boy gösterip fetvalar vermesi uygun değildir. Dinin siyasete alet edilmesi, halkı ayrıştırmış ve kindar bir nesil yetiştirdiği gibi insanları da dinden uzaklaştırmıştır. Din bir vicdan sorunudur ve bir insanın sadece kendi sınırları içinde kalmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti değildir, laik bir devlettir. Üstelik Türkler sadece Müslüman değildir, başka dinlere inananlar da vardır.
Yeni dönem, yeni ve zorlu sorunlarla birlikte bizleri beklemektedir. Öncelikle laik, çağdaş ve bilimsel eğitime önem vererek, toplumu ortaçağ karanlığından kurtarmak gerekmektedir. Bu yüzden Atatürk ilkelerine bağlı CHP’ye büyük görev düşmektedir. Bunun yanında Atatürk ilkelerini özümseyen demokratik kitle örgütlerine de sorumluluk düştüğünü bilmeliyiz.
8 Nisan 2024.