1969 yılında Kuleli Askeri Lisesini bitirip Kara Harp Okuluna geldiğimizde
aramıza sınavla sivil lise mezunlarından ve çeşitli üniversitelerden arkadaşlarımız da katıldı.
O yıllar, terörün kol gezdiği ,her meslek gurubunun ve sivil toplum kuruluşunun sağ ve sol diye kamplaştığı yıllardı.Üç yıl boyunca çok katı kuralların geçerli olduğu bir eğitim ve öğretim dönemi sonunda hepimiz komutanlarımız tarafından aynı kalıba sokularak mezun edildik.Devre arkadaşlarımızın tamamına yakını alt gelir gurubuna mensup ailelerin çocuklarıydı.Zira hepimizin ailesi bizi askeri okula gönderirken hem en kısa yoldan en garantili mesleğe girmemizi sağlamak,hem de bizleri dışardaki terör belasından korumak düşüncesindeydiler.Netice de biz askeri liseye girerken,sivil kaynaklı arkadaşlarımız da Harp Okuluna girerken çok sıkı bir yazılı ve fiziki sınavdan geçerek yani seçilerek gelmiştik.Anadolunun her yerinden, her kesiminden gerekli şartlara haiz olan ve sınavı kazanan herkes bu okullara girebiliyorlardı.Sadece İmam Hatip Okulu mezunları hariç.Subay çıktıktan sonra orduevlerine başörtülü ve sakallı hiçbir subay yakını alınmıyor,kurmaylık sınavları için subay eşlerinin başı açık fotoğrafları şart koşuluyordu.Özellikle üst rütbelerde türbana karşı gereksiz bir savaş veriliyor,türbanlılara onların deyimi ile zenci muamelesi yapılıyordu.
Bu gereksiz hassasiyet asker kesimine karşı çok büyük bir zümreyi yan yana getirdi.Kışlalarda dini vecibelerin yerine getirilebilmesi için her türlü imkan sağlanmasına karşın, askerler adeta din düşmanı ilan edildi.
Bunun doğal sonucu olarak da bazı uyanık siyasetçiler bu kozu çok iyi kullanarak halk arasında aşırı radikal ve fanatik bir katman yarattılar.Artık askere karşı mücadele mevziilerinde her türden siyasetçiler müştereken savaşıyorlar, yıllardır içlerinde biriktirdikleri kin ve garezi rahatlıkla kusuyorlardı.
2002 yılında ise bu cephe ezici bir çoğunlukla iktidarı el geçirdi ve askerler ne icraat yaptı ise onlar tam aksini yapmaya başladılar.Bu dönem tam manasıyla bir intikam ve hesaplaşma dönemiydi.Bu mücadele için de en büyük desteği ancak cemaat yapılanmalarından alabiliyorlardı.Çünkü cemaatlerin hepsinin de bir dünya görüşü,bir siyasi hedefi ve mutlaka bir çıkar amacı vardı.
Anadolunun her yerinden topladıkları küçük yaştaki çocukları devletin imkanlarını kullanarak istedikleri gibi eğitiyorlar ,sonrada kendi emellerine hizmet ettirebilecekleri en önemli mevkilere getiriyorlardı.Dershaneleri son derece ucuz,okulları diğer özel okulların yarı fiyatına,yurtları ise neredeyse bedava sayılacak kadar ucuzdu.
Artık orduyu ele geçirecek planlamalar ve projeler geliştiriyorlar,askeri liselerden başlayarak ordu içinde çekirdek bir cemaat ordusu kurma cesaret ve imkanını bulıyorlardı.Çünkü düşledikleri rejimi ithal edebilmeleri için karşılarındaki tek engel cumhuriyetin hamisi ve bekçisi olan Türk Ordusuydu.
Cemaatler iktidar da hükümetin gizli ortağı konumunda olduklarından kendilerinden olan kadrolarını devletin en kritik noktalarına getirmek için pazarlık yapma imkanı buluyorlar,üstelik bunu yaparken de güçlerini olduğundan çok fazla gösterebilmeyi başarabiliyorlardı.
Mevcut hükümetin cemaatsiz de ayakta durabileceğini anlaması için kendi mevcudiyetinin ve ülkenin geleceğinin tehlikeye düşmesine yani 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar kadar beklendi.
TSK içindeki yapılanma ise kadrolaşma hareketleri içerisinde en tehlikeli ve en acımasız olanıydı.Artık askeri okullarda cemaate mensup öğrenciler çoğunluktaydı ve en kötüsü de herhangi bir şekilde okula girmeyi başarmış kendilerinden olmayan arkadaşlarına çeşitli baskı ve komplolar kurarak okuldan ayrılmalarını sağlıyorlardı.
Kurmay olabilmek için çok zor bir sınavla girilebilinen akademi soruları bile önceden cemaat mensuplarına veriliyordu.
Bütün bu gelişmeler olurken TSK nın üst kademeleri hala rütbe ve makam hesapları yapıyor, altlarından gelerek hem kendilerini hem de binlerce yıllık mazisi olan kahraman ordumuzu perişan edecek dalgaları görmemezlikten geliyordu.Özellikle de hükümetin hiçbir zaman gerçekleşeceğine inanmadığı ancak istedikleri yasal ve sosyal değişiklikleri yapabilmeleri için mehaz olarak kullanmayı adet haline getirdikleri AB uyum yasalarını da en kuvvetli argüman olarak kullanıyorlardı.
TSK içerisindeki cemaat yapılanması zirveyi el geçirmek için hızla yol alırken, AKP hükümeti uydurma davalar ile Türk Ordusunu terbiye etmeye çalışıyor,yıllardır içlerinde biriktirdikleri kinlerini hiç gizlemeye gerek bile duymadan TSK nın cumhuriyetçi kadrolarını cemaatçi hakim ve savcıların eline teslim ediyorlardı.Artık muharebe meydanlarının korkusuz komutanları gerçek kimliğini cübbesinin altında saklayan teröristlerin karşısında silahsız,savunmasız mücadele vermek zorundaydılar.Bu durum Türk Tarihinin hiçbir döneminde yaşanmamış bir durumdu ve gerçekten içler acısıydı.Yaklaşık sekiz yıl süren bu davalar arkasında çok acıklı hikayeler ve biçilmiş fidanlar bırakarak bir günde tüm sanıkların serbest kalması ile sonuçlandı.
Ancak artık TSK da eskisi gbi kudretli komutanlar ve liyakatle alınan rütbe ve makamlar kalmamıştı.
Hiçbirşey eskisi gibi olmayacak, ordu sivillerin tahakkümünde olarak Osmanlı ordusu düzenine geri dönecekti.