Ülkemiz her alanda çöküyor ama ne gam? Çöküşün figüranları top sektirip milleti oyalıyor.
Yargıda reform, 1921 Anayasası göndermesiyle sahaya çıkıp top koşturdular. Maddeler tek tek incelendi. Yorumlar yapıldı. Ülkenin gerçek gündemi karartıldı. Oysa yapılacak yorum, verilecek cevap çok basittir;
Suç makinesi haline gelen iktidar, yargıda reform yapamaz! Yapmaz! Yaparsa yargılanacaklarını bilir. Sadece kozmik oda ihaneti nedeniyle bile sorumluları müebbet hapis ceza alır. Yabancı bir devlet ile işbirliği yapıp kendi ordusuna tuzak kuran, devlet sırlarının düşmana servis edilmesine ön ayak olan sorumlular ihanet ve yabancı bir devlet adına casusluk faaliyetinden yargılanır ve mahkum olur.
Ülke yağmalandı. Yağmalanmaya devam ediyor. Artık aleni suç işliyorlar. Milleti duygusal anlamda bölüp, birbirine düşman ederek suç işliyorlar. Anayasayı çiğneyerek, T.C. Devletinin değerlerini çiğneyip yok ederek, ülkeyi dış müdahaleye açık hale getirerek suç işlediler, işlemeye devam ediyorlar. Müzeler bile soyuluyor. İçinde para olmayan hiçbir iş yapılmıyor. Türk Milleti ihaleler üzerinden haraca bağlandı.
Devletin güvenlik kurumlarına paralel silahlı yapılar oluşturuldu.
Biraz aklını kullanabilen her insan bilir ki;
Seçimle gidecek hiçbir hükümet bu kadar çok suç işlemez, işleyemez. İşliyorsa başka hesapları vardır.
2006 yılında Baykal ve ekibi uyuklarken AKP bir yasa değişikliği yaptı. Devlete karşı işlenen suçları, “hükümete karşı işlenen suçlar” olarak değiştirdi. Bu değişiklik nedeniyle devlete karşı işlenen suçlardan ceza alınmazken, hükümete yapılan en küçük eleştiri bile dava konusu oluyor. AKP kendini ve yalakalarını yargı dışına çıkardı. Yargı hükümetin muhalifleri sindirmek için kullandığı bir sopa haline geldi. Yargı sopası işe yaramazsa, sokağa salınan SS’lerin onu, yirmisi bir araya gelip hedef kişiye kahpece arkadan saldırıyor. Saldırganlar korunup kollanıyor. Sindirme ve korkutma eylemi…
***
Ege’de 20. adamız Yunanistan tarafından işgal edildi. AKP ve Başkanı Ege’ye sırtını dönmüş, Yunanistan’a adeta “istediğinizi alın” diyor. Atılan her topun, uçurulan her balonun arkasından koşan ETKİSİZ MUHALEFET ağzını açmıyor. Yani, onlar da Yunanistan’a; “biz bu işgalleri görmemezliğe geliyoruz, devam” mesajı yolluyor. Demek ki işgallerin arkasında bir 3. devlet var…. İcazet dilenilen bir devlet… Seçim sandığı ile gitmeyi düşünmeyen AKP, Ege Adalarını Yunanistan’a peşkeş çekerek, müebbet hapis cezası alacağı bir suçu işlemekten korkmuyor.
İşgal edilen adaları Türk Milleti’ne Emekli Kurmay Albay Ümit YALIM ANLATIYOR. Yazıyor. Ayırmadan bütün yazarlara, sorumlu kurumlara, siyasilere belgeleriyle işgali anlatıyor. Zannedersiniz ki ülkemizde tek bir asker var. O da Ümit YALIM. Ne kadar üzücü bir durum… Tam bir hüsran. Bu durum bana Iraklı gazeteci Muntasar El Zeydi’yi hatırlattı. Irak’ı kan gölüne çeviren, “kadın-erkek-çocuk ayırmadan tecavüz eden” işgalci Conilerin Başkanı George W. Bush’a ayakkabı fırlatan ve Irak Başbakanı El Maliki’nin korumalarınca göz altına alınan El Zeydi’yi… O günden sonra Irak’ta erkek sözü geçince;
“Bu ülkede El Zeydi’den başka erkek mi var?” yorumuna neden olan gazeteci…
***
Papa virüs falan demeden Irak’ı ziyaret etti. Barzani’nin IKBY’si Papa’nın gelişi nedeniyle bir hatıra pulu hazırlıyor. Hatıra pulda yer alan Kürdistan Haritası Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğusunun bir kısmını da içine alıyor. AKP’lilerin gurur duyduğu Barzani.. AKP’nin imar ettiği Barzanistan… AKP Genel Başkanının;
“Barzani memur maaşını ödeyemiyordu, biz verdik” dediği Barzani… Koalisyon güçleri Irak’a girdiğinde Dr. Turnan Çömez Irak’a gitmişti. Bir IKBY bürosunun duvarında bu haritayı asılı gördüğünü, duvardan alarak yere attığını anlatmıştı. Yani harita yeni bir harita değil. Bu harita bilinerek Barzanistan’ın oluşmasına katkı sunuldu. İmar edildi. Türk kentleri Barzani’ye peşkeş çekildi. Bu harita BOP projesinin sadece bir parçasıdır. Ve BOP’nin eş başkanı Türkiye’yi yönetiyor(!)..Ayrıca Türkiye’nin bu bölünmüş haritası 2005 yılında İtalya’dan Türkiye’ye uçan THY’na ait uçaktaki bir dergisinde yer aldı. Tepki üzerine “sehven” dediler… Özrü kabahatinden büyük derler ya? İşte öyle bir durum…
***
Türkiye çevriliyor. ABD Yunan şehri Dedeağaç’a 30 saldırı helikopteri konuşlandırdı. Ege’de bulunan adalara(işgal edilen adalar dahil) ABD askerleri konuşlandı. Sahi, ABD ülkemizi neden abluka altına aldı? ABD ülkemizi çevirmeden önce neden Türk Ordusunu AKP+FETÖ ortaklığında tarumar etti? Bu operasyonun Türkçesi, Ordumuzun savaşmadan yenilmesi değil midir? ABD Türkiye’ye müdahaleye hazırlanıyor olabilir mi? Bal gibi olur. Kimse bana Türkiye NATO üyesi demesin!
***
AKP; “üstad Mustafa Yıldırım’ın tabiriyle”, Rehber İmamlık rejimini kurdu. Rejimin alt yapısını oluşturdu. İç savaş şartları da oluşturuldu. Mahalle aralarında silah depolarının olduğu fısıltısı yayılıyor. İŞİD’li katiller uyuyan hücreler halinde Türkiye’de… Suriyeliler Türk Milletinin bilmediği karanlık bir proje gereği Türkiye’nin her yerine dağıtıldı. İçlerinde ne kadar ajan var bilmiyoruz. Yetmedi, Afganistan’dan Taliban geliyor.
Hilafet çığlıkları atılıp milletin tepkisi ölçülüyor. Bu tepkiye göre önlem alacaklar.
Ve Sarayın bir gece İstanbul Sözleşmesini iptal etmesi, Merkez Bankası operasyonu en büyük derdimiz oluyor(!).. İktidar eline top alıp sahaya çıkıyor. Muhalefet hemen pozisyon alıyor. Ve milletçe bu sahte maçı izliyoruz.
Ülke bitmiş dert değil ama İstanbul sözleşmesi çok önemli(!).. Sanki sözleşmeyi takan varmış gibi… Eğitime indirilen darbe ile çocuk gelinlerimiz oldu. Din adamı kılıklı pedofililer 6 yaşında kız çocuklarımıza göz dikti. Erkek çocuklarımıza tecavüz ediliyor. Tecavüzcüler kayrılıyor. Hamile kalan çocuklar saklanıyor. Bunların hepsi bir projedir. Rehber İmamlığın projesi. … Rehber İmamlık rejiminde kadınlara ne yapıldığını öğrenmek isteyen varsa, Mustafa Yıldırım’ın yüzlerce belgeye dayalı 2 ciltlik Zifiri Karanlıkta isimli kitabını bir zahmet okusun.
Mustafa Yıldırım Rehber İmamlık Hukukuna Göre “8 Mart” başlıklı yazısında hatırlatıyor, uyarıyor. Yazısında;
“Kadınlarımız karanlığı bir ucundan yakmadıkça…
Kadınlar, 50-60 yılda elde ettikleri haklarını bir fetvayla geri vermeye niyetli değillerdi.
8 Mart 1979’da fetvanın yarattığı endişe gösterilere katılımı çoğalttı.
Onları uzaktan izleyen çarşaflı kadınlar da yavaş yavaş çoğaldılar, çevrelerine yaklaştılar.
Göstericiler kuşkulanmadılar. Birden kısa sakallı, silahlı kişiler motosikletleriyle çarşaflıların yanına geldiler.
Otomatik tüfekleri ellerinde göstericileri koruyormuş gibi yaparak araya girdiler. Bir süre sonra slogan duyuldu: “Tek parti Hizbullah! Tek lider Ruhullah!“
Silahlarını havaya kaldırarak bağırıyorlardı.
Birden barikat aralandı ve çarşaflı kadınlar aralardan geçerek gösterici kadınlara bıçaklarla, sopalarla, taşlarla saldırdılar. Çok sayıda kadın yaralandı.
Kadınlar saldırıyı püskürtmek için ileri atılınca eli silahlılar onları engelledi.
Kuşatılan kadınlar korkuyla ortaya kümelendiler.
Saldırganlar saatler sonra çekildiler. (…)
Birkaç hafta sonra:
Humeyni Hattında yürüyen Samsunlu kişi, daha Tahran’a sığınmamış, İran devlet kurumunda çalışmaya başlamamıştı. Kum’a, Tahran’a gidip geldikçe yazıyordu: “İslam kılık kıyafeti ile örtünmedikleri takdirde İslam Cumhuriyetinden maaş alamayacaklar” diyordu.
Molla polislerin “çarşafıyla iffetini korumaya çalışan kadınlara karşı himayeci rolünde” olduklarını; “o sosyete karılarına, o şırfıntılara karşı saldırıya seyirci” kaldıklarını anlatıyordu.
Bu İKO’cu, Akıncı, İslamcı önder o saldırı gününde, Rehber İmam’ın (Tek yetkili Başkanın) molla polislerinin “yürekten gelen bir duyguyla, vurun bacılarım, bu faasıklara, bu facirelere” dediklerini yazarak öfkesini kusuyordu.
Çarşafsız kadınlara “fahişe, sosyete karısı, şırfıntı, sokak şırfıntıları, günahkâr, erkek düşkünü” derken, kadın haklarını savunanları da “fahişe, uluslararası fahişe, fahişe yazar” diye niteliyordu.
[Zifiri Karanlıkta İçten Çürüme-Celladın Gecesi, UDY, 10 Temmuz 2016, s. 150-153’ten]Bu olayların içinde yer alan örgütün yandaşları Türkiye’de rahat rahat dolaşıyorlar! Ayetullah tiranlığını anti-emperyalist diye yutturarak Türkiye’ye Başkanlık değil Rehber İmamlık düzeninin geldiğini halktan saklayan sözde Cumhuriyetçiler, uydurma bedevi aşığı hurmacı milliyetçiler, ihanet içindedirler!
Her 8 Mart’ta karanlığa gidişi bir yana bırakıp oraya buraya eğlenceli afişler yapıştıranlar, genç kızlara, kadınlara ulu orta saldıranların, öldürenlerin, yaralayanların, tekmeleyenlerin, sanat merkezlerini yakanların, palalı, pompalı tüfeklilerin birer cihad eri olduklarını unutarak twit-mwit ile idare etmenin bedelini…
Gerçeklerden kaçarak karanlıktan kurtulamazsınız!”
Bizleri sosyal medya üzerinden tehdit eden, “hepinizi biliyoruz, az kaldı. Hepinizi temizleyeceğiz” diyen güruh yarın kapılarımıza dayandığında bizleri koruyacak askerimiz, polisimiz var mıdır? Bu konuda çok ciddi endişem var. Umalım ki bir yerlerde bir parça devlet aklı kalmış olsun.
Korku senaryosu yazmıyorum. Hazırlıklardan, bu güne kadar izlenen yoldan gerçekçi çıkarımlarda bulunuyorum.
Yıldırım’ın dediği gibi; “Gerçeklerden kaçarak karanlıktan kurtulamazsınız!” Kurtulamayız!
Gerçeklerden kaçan muhalefet her patlayan olayda şaşırmış gibi yaparak top sektiriyor. Sanki ülkede normal bir uygulama kalmış gibi hala şaşırıyor(!).. Milletin gerçekleri görmesini engelliyor. Ülkemiz, milletimiz büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Şöyle ki;
AKP Rehber İmamlık rejimini bütün kurumlarıyla hayata geçirmeye kalktığında iç savaş çıkar. AKP ve lideri “ezer geçeriz” düşüncesinde. Yaptıkları hazırlığın ezip geçmeye yeterli olduğunu düşünüyor olmalılar…
Hesap etmedikleri ihtimal ise, böyle bir durumda ABD’nin NATO’yu harekete geçirerek Türkiye’ye müdahale etmesidir. 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesi ile ülkemizi işgali engellenen ABD, Türkiye’yi koruma bahanesi ile ülkemize girebilir. Irak ve Saddam’ın başına gelenleri kimse unutmasın!