Site icon Söz Gazetesi

KÜRT KAPANINDAKİ KERKÜK / Tamer Abuşoğlu

Türkiye milli coğrafyasının ihtiyaç duyduğu güvenlik politikasının Türkmeneli’ni savunmaktan geçtiğini bilmeyenler ya da bilerek bu hayatsal gerçeği savsaklama yolunu seçenlerin, en hafif tabirle gaflet içinde bu siyasal zemindeki ısrarlı duruşu devam ediyor.
2003 yılında Irak’ın işgaliyle başlayan süreç Türkmeneli’nin Başkenti Kerkük’te Nüfus İdaresi’nin ve Tapu Dairesinin yakılması ile yeni bir emperyal plana evrildi.
Amerikan Emperyalizmi Irak’ta güvenilir partner olarak Kürtleri saflarına katarken işbirlikçi kürtlerde bu coğrafyadaki İstikbal beklentilerini bölgenin kadim halklarına karşı ihanetle taçlandırmıştı.
Türkmen coğrafyasının kalbi sayılan Kerkük tarih boyunca Baasçı Arap diktasının ve Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Kürt – Peşmerge güçlerinin sistematik katliamlarına uğradı.
Türkmenler binlerce yıllık ata yurtlarından sürüldü, sistematik baskı ve yıldırma politikasıyla önce Araplaştırılan, sonra Kürtleştirilen bu Türkmen kalesi demoğrafik bir çullanışa maruz bırakıldı.
Milli kimliğin ve etnik aidiyetin yılmaz savunucuları olan Türkmen liderler suikastler sonucu hayatlarını kaybetti. Başta Irak Türkmen Cephesi (ITC) büroları silahlı ve bombalı saldırılara uğradı.
Buna mukabil Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkmeneli’nde de garantörlüğünün ilan etmesi gereken ve bunu kararlılıkla vurgulaması gereken Anavatan Türkiye gelişmeleri izlemekle ve cılız açıklamalarla geçiştirme yolunu seçti.
“Siz Kerkük’ten bahsederseniz, bizde Diyarbakır’dan bahsederiz” diyen Amerika – İsrail beslemesi Mesut Barzani Türkiye’de kırmızı halıyla karşılandı.
Bu da yetmezmiş gibi bölgesel kürt yönetiminin flamasıyla Türk devletinin bayrağı birlikte göndere çekildi.
Sırtı sıvazlandıkça malum yeri kalkan kürt bölgesinde IKYB’nin tazyikiyle düzenlenen sokak gösterilerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleri yakıldı.
İsimleri ve ikamet adresleri Türk istihbarat birimleri tarafından tespit edilen ve Türk makamlarına teslim edilmesi istenen teröristler söz konusu olduğunda aynı Mesut Barzani “Size bir kürt kedisini dahi teslim etmem” diyerek cevap vermişti.
Filmi biraz geriye alarak tarihi derinliği analize koyulduğumuzda, Saddam’ın katliamlarından kaçan 500 bin Irak’lı Kürt’ü sınırlarından içeriye alarak himaye eden, canlarını ve ırzlarını muhafaza altına alan, her türlü yaşam koşullarını onlara sağlayan o somut Türkiye gerçekliğinin ne kadar çabuk unutulduğu görülecektir.
Kuzey Irak’ta bugün Mesut Barzani yok. Ancak tarihsel rol günümüzde Neçirvan Barzani ile Mesrur Barzani arasında pay edilmiş vaziyette.
Okyanus ötesinden “Kürtler, emperyalizmin petrol bekçileridir” çözümlemesiyle bu coğrafyadaki peşmerge yapılanmasını tahlil eden Fidel Castro’dan sonra meseleye ne isim bulmalıyız?
Kasım ayında Kerkük’te yapılan nüfus sayımı öncesi 75 bin araçlık konvoyla Kerkük’e ikamet ihracında bulunan Kürtler, şehrin demografik yapısını değiştirerek bundan sonra yapılacak seçimlerde yönetimi ele geçirerek, Kerkük vilayetini Kuzey Irak’a bağlamak amacında.
Peki, göstere göstere gelen bu süreç konusunda Türk devleti ve hariciye nasıl bir pozisyon alıyor ? Eften püften her konuda söyleyecek sözü olanların bu konudaki suskunluğuna anlam vermek oldukça güç. Konu Gazze ve Filistin olduğunda şahin kesilen, buna karşın söz konusu Türkmeneli ve Kerkük olduğunda ise 3 maymunu oynayanlar tarih ve mahşer-i vicdan terazisinde yargılanacaktır.

Exit mobile version