Geçmişten bugüne dünyayı yönetmeye çalışan ve TEK DÜNYA DEVLETİNİ kurmak isteyenler bir bakıyorsunuz ulus – devletleri parçalayıp yok etmek için yani YURTTAŞLIĞA DAYALI TEK ODAKLI ULUS-DEVLET düzenini, kendi yurttaşlarını alıştıra-alıştıra, hazmede-hazmede, kurbağayı ürkütmeden adım adım “ÇOK ODAKLI ETNİK FEDERASYON”`a dönüştürmeyi, devletleri resmi olarak tayin ve kabul etmeleri için UNESCO`yu devreye sokmaya kendilerinde bir marifetmiş gibi ulus devletlere dayatmıştır.
Bugün TÜRKİYE`de ve dünyada nasıl bir tarihsel ve bilimsel çalıştıklarını anlatmadan önce en son TÜRKİYE`de kendi elimizle “AÇILIM SÜRECİ” olarak sunulan, yıllar önce TÜRKİYE`nin “DEVLET POLİTİKASI” OSMANLI DEVLETİ`nin son dönemlerinde de uygulanan dışarıdan borç bulabilmek için dayatılan siyasi önkoşulları – etnik kimlikleri ve azınlık haklarının öne çıkararak “AÇILIM SÜRECİNE” sokulan OSMANLI yıkılmasına sebep olanlar şimdi aynı oyunu ve çorbayı önümüze koymakta hiçbir sakınca görmüyor. Hatta bunu kendi elimizle bize dayatmayı “AKIL TUTULMASI” ile tekrardan yaşatıyorlar.
Burada yapmak istedikleri ülkelerin YURTTAŞLIK – YURT KARDEŞLİĞİNİ TEK ULUSLARIN değil “ETNİK HALKLARIN kendi kaderlerini tayin hakkını savunuyoruz,” diyorlar. İlk bakışta sakıncasız görünen kararların 1980 yıllarından itibaren etnik ve mezhepsel ayrımcılığa hız vererek, YURTTAŞLIK BAĞLARIMIZI aşındırarak siyasal – ideolojik ve hukuksal ayrılıkçı dayatmalarla ulus devlet yapısını “BÖL – PARÇALA – BİRBİRİNE KIRDIRARAK YOK ETME” oyununu çok güzel kanunlaştırıyorlar. Bunu yapmayan veya uygulamayanları da borç PARA VERMEYEREK veya elma şekerini vermeyerek dayatmayı çok güzel başarıyorlar.
Şimdi efendim “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ve UNESCO böyle şey yapar mı?” diye söyleyenleri duyar gibiyim. Her ülke gibi bizde bu kurumlara üyeyiz. UNESCO “EĞİTİM – BİLİMİ – KÜLTÜRÜ” destekler diyorsunuz. Fakat UNESCO kararlarına bir bakmanızı öneririm. Mesela İNGİLİZ KRALİYET TOPLULUĞU ROYAL SOCIETY üyesi PLİLİP SCHLESINGER`ın konuya ilişkin görüşünü sizlerle paylaşmak isterim.
“UNESCO`nun 1982 yılında MEXICO CITY`de gerçekleştirdiği konferansta “KÜLTÜREL KİMLİK” kavramı “ANAHTAR SÖZCÜK” haline geldi. Yerel ve etkin dillerin geliştirilmesine önem verilmesi, ulus devlet içersinde çeşitli dilsel öbekler ayrıştırılacağından dolayı, UNESCO`nun 1982`de benimsediği bu yeni “ETNİK KÜLTÜREL KİMLİK” anlayışı, “ULUSAL KİMLİK”`e çatışır. Yani “KÜLTÜREL ÖZERKLİKÇİ” görüş “ULUSAL BÜTÜNLEŞMECİ” görüşe karşıttır ve “ULUSAL ÜST KİMLİK” anlayışını reddini gerektirir. Diyorlar, dayatıyorlar ve zorla dediğimizi yapmazsanız sonuçlarına katlanırsınız diyorlar.
Öyle ise istediğiniz kadar “TÜRKİYE CUMHURİYETİ`nde TÜRK, bir etnik topluluğun adı olmayıp, hangi etnik köken ve mezhepten olursa olsun yurttaşların ortak adıdır deyin;” sizin devlet olarak üyesi olduğunuz BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ve yine üyesi olduğunuz UNESCO karşımıza geçip, “HAYIR,” diyor. “ANA DİLLERİ RESMİ DİLDEN başka olan yurt kardeşlerinize ben ilk adımda kültürel özerklik sonra siyasal özerklik ardından yurt içinde ayrı yurt kurduracağım. Bunu niçin mi yapıyor? Büyük yurtları – ulus devletleri ortadan kaldırarak daha küçük yurtlara bölerek kolay lokma olarak yutmak istiyorlar.
Atatürk`ün kurduğu “YURTKARDEŞLİĞİ – YURTTAŞLIK” BAĞLARIMIZI SIMSIKI SARILARIM. Yoksa DÜNYAYI VE ÜLKELERİ kendi çıkarlarına göre biçimlendirmeye çalışan odaklar, etnik köken ve mezhep ayrılıklarına öne çıkartarak bizi birbirimize düşman edip istedikleri yaptırmalarına izin mi vereceğiz?
Bunu TÜRKİYE`de tarihsel ve bilimsel nasıl yaptılar?
1960 İngiltere de “KÜRT KONGRESİ” toplamışlardır. Burada ilk adım; TÜRKİYE`de yaşayan Kürtlerin bağlı oldukları devletlerden (IRAK – İRAN –SURİYE – TÜRKİYE) ayrılmalarına;
İkinci adımda; kendi devletlerini kurmalarına karar veren İNGİLTERE KONGRE yaptırırken öte taraftan da aynı İNGİLTERE “TÜRKİYE`DE KÜRT SORUNU YOKTUR; ÇÜNKÜ TÜRKİYE`DE KÜRTLER CUMHURBAŞKANI BİLE OLURLAR” diye yazmayı da ihmal etmiyorlar. Aslında amaçları KÜRKLERİN ÜLKE kurması değil kendi kazanımlarını arttırmak ve yayılmacı emperyalist petrol yataklarının kontrolünden ve kendi ülkelerinde “CENNETİ YAŞAMAK İÇİN BAŞAK ÜLKELERİN KENDİ VATANINDA CEHENNEMİ YAŞAMASINI” sağlayan kalleş oyunu kurmakla müşküller. Daha sonra 1965`te bu oyun AMERİKA tarafından el konularak uygulamaya devam edilmiştir.
1965 yılında TÜRKİYE` de yapılan seçimde SÜLEYMAN DEMİREL kazanarak başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz AMERİKA`nın “TÜRK-KÜRT FEDERASYONU” tasarısını önünde bulacaktır. Hatta diğer komşu ülkelerinde yaşayan KÜRTLERİ de size bağlayalım denmiştir. Biz petrolü kullanırız sizlerde büyük topraklara sahip olursunuz. Ne güzel “ELMALI ŞEKER” yer misin? Sonrası TÜRKİYE`nin abiliği ile büyüye,
“KÜRTLER KENDİ DEVLETLERİNİ KURMA HAKKINI REFERANDUM ile sağlarız. Ne güzel memleket değil mi?
Türkiye o zaman “TÜRK-KÜRT FEDERASYONU” tasarısının içerdiği tuzakları görmüş; ATATÜRK`ün “YURTTA BARIŞ; DÜNYADA BARIŞ” ilkesine ve BİRLEŞMİŞ Milletler Anlaşmasının 2 / I – II – III – IV – V maddelerinde yazılı “Üye devletlerin birbirlerinin içişlerine karışmaması”, “toprak bütünlüklerinin dokunulmazlığı”, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ve ulusal egemenlik” ilkelerine ters düştüğü gerekçesiyle bu tasarıyı geri çevirmiştir.
Dünyayı yönetenler durur mu? Amerika “Mademki BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ANLAŞAMASI`nın “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı “ İLKESİ tasarımızın reddine gerekçe oluyor bizde bunu “HALKLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI” diye değiştiririz, olur biter” demiş ve bu doğrultuda BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, “ULUSAL EGEMENLİK VE ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI” yerine etnik “HALKARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI” ifadesini geçirerek uygulamaya devam etmek istemiştir. Fakat bu seferde 16 ARALIK 1966 günü 220a-xıı SAYILI “Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültür Sözleşmesi”`de ulus –devletlerin egemenlik, toprak bütünlüğü ve iç işlerine karışmama ilkelerine kökten ters düşen, “HALKLARIN KENDİ KADERLERİNİ TAYİN” yani “AYRI ETNİK DEVLET KURMA HAKKI” tanınmıştır. Vay be bu BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DE ADINA YAKIŞIR NE GÜZEL TAŞLAR DÖŞÜYOR önümüze değil mi? Bitti mi? Tabi ki bitmedi!
10 yıl sonra 1976`da BİRLEŞMİŞ MİLLERLER ÜYESİ DEVLETLERİN ETNİK VE MEZHEPSEL DEVLETÇİKLERİNE PARÇALANMASI demek olan sözleşme, büyük bir pişkinlikle, üye ulus devletlerin onayına yani “İNTAHARINA” sunuldu. Yani TÜRKİYE VE DİĞER ULUSLARIN artık red ettiği bütün gerekçeler ortadan kaldırdık diyerek bahaneniz kalmadı demeye getirdiler.
Bugün geçmişe baktığımızda ERMENİ örgütler 1915 olaylarını yeniden ortaya atmak için 1965 yılını beklemişlerdi,
Türkiye`de ilk “DOĞU MİTİNGLERİ” 1965`ten sonra gerçekleştirilmişti.
Türk Üniversitelerinde kimi akademisyenler, doktora tezlerini DOĞU VE GÜNEYDOĞU`ya özgüleyip etnik ayrılıkçılığa bilimsel ve hukuksal dayanak oluşturacak savlar yaymaya 1965`ten sonra başlamışlardı.
Daha önce etnik ayrımcılığın kırıntısı dahi görünmeyen SOL kesimde “TÜRK SOLU” – “KÜRT SOLU” gibi etnik ayrımalar, söylemler, 1965`ten sonra atılıyordu.
1965`ten önce bütüncül “TÜRKİYE HALKI” kavramıyla düşünen SOL AYDINLAR, TÜRKİYE`de “TEK HALK” değil birçok halklar BULUNDUĞUNU YARGISINI YAYAN “TÜRKİYE HALKLARI”, “HALKLARA ÖZGÜRLÜK” gibi sloganları 1965`ten sonra kullanmaya başarmışlardı. Yani
“TİLKİNİN KAVUKLARA ÖZGÜRLÜK” demesi gibi, her özgürlük diyenin peşinden gitmemek gerekir değil mi? Özgürlük taşları ulus- devletlere ne güzel döşeniyor değil mi?
Daha önce etnik köken sorunu yaşamayan sol örgütlerde kimi üyeler “BİZ KÜRTÜZ SİZ TÜRKSÜNÜZ” diyerek örgütlerinden ayrılıp DDKD – DDKO vb. gibi adlarla “etnik köken ayrımı gözeten sosyalist” örgütler kurmaya 1965`ten sonra başlamışlardır.
Soldaki etnik kökene dayalı ayrışmaya koşut olarak sağda da etnik TÜRKÇÜLÜĞÜN yurttaşlığa dayalı sağ partilerden ayrılıp ırkçı partiler kurma çabaları 1965`ten sonra başlamıştır.
Daha önce yurttaşlığa dayalı sağ partilerde siyaset yapan birileri, dinlerini ve mezhep ayrımına dayalı parti kurmak üzere kolları sıvayarak, önce ALEVİ kökenlilerin BİRLİK PARTİSİ, sonra Sünni kökenlilerin MİLLİ NİZAM PARTİSİ kurma çalışmaları 1965`ten sonra başlamışsa, bunun bu olup bitenlerin, bugüne dek yapıldığı gibi dış dünya ile bağlantılı 1961 anayasanın getirmiş olduğu özgürlükler ortamıyla açıklanması olanaksızdır. 1960-1965 yıllarında dışarıdan yapılan müdahaleler ve içerdeki iş birlikçileri ile kapalı kapılar arkasında dayatılan “devletin etnik ve mezhepsel ayrımlara göre etnik federasyon temelinde yeniden yapılandırması” ve halkımızın da bu oyuna gelmiştir. Bunun sonucunda YURTTAŞLIK – ULUS kavramlarının anlamını yitirterek özgürlük şarkıları altında BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE UNESCO ile dayatması ve ekonomik darboğazdaki ülkelere “PARAYI” sopa gösterir gibi İSTEDİĞİ KIVAMA getirmek için yollarımıza ne taşlar döşemişler farkında mısınız?
1975 yılına gelindiğinde ise HELSINKI SONUÇ BİLDİRGESİ`nin 1 (a) – VIII. MADDESİNE ULUS DEVLETLERE, kabilelere, aşiretlere, mezheplere, cemaatlere bölerek içten çökertmeye yönelik etnik halkların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesini soktuktan sonra…
1978 yılında PARİS`te toplanan UNESCO GENEL KONFERANS KARARLARINA da girdi ve aynı yıl TÜRKİYE`de etnik ayrımcı terör örgütü PKK kuruldu. Ne güzel yollarımıza gül döküyorlar değil mi?
1982 yılına gelindiğinde 40 yıldır benimsediği “KÜLTÜR” tanımını değiştirerek ETNİK AYRIMLARI öne çıkaran yeni bir “KÜLTÜR” tanımını benimsedi. UNESCO News dergisinin 25 Ocak 1988 gününde 222. Sayısında UNESCO`nun 1982 yılında gerçekleştirdiği, yurt kardeşliğini etnik ayrımlarla parçalamaya yol açacak önemli bu tanım değişikliği şöyle açıklıyordu:
“Klasik anlamıyla “KÜLTÜR” kavramı edebiyat, müzik, resim, heykel, vb. gibi güzel sanatlarla, bir süreden beridir de görsel – işitsel ifade tarzlarıyla sınırlıdır. Uluslararası Topluluk – 1982 Meksiko Konferansı`ndan beri “Kültür” kavramını antropologların bakış açısıyla klasik ulusal devlet anlayışı ile değil dinsel, mezhepsel, etnik anlamlarıyla benimsemişlerdir.
Bu ne anlama geliyor; yepyeni bir “İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİ” hazırlanarak bunu “ETNİK KÜLTÜREL AYRIMLARA SİYASAL HAKLILIK – AYRI DEVLET KURMA hakkı tanıyan bir takım maddeler konması gerektiğini söylemişler. Bunun sonucu olarak 1982 yılından sonra dünya YURT KARDEŞLİĞİNİ rafa kaldırmak, ulusal egemenliği savunmak ırkçılık olarak halkları karşı karşıya getirmek istenen maddeleri hayata geçirmek için ulus devletlerin önüne koyuyorlar. Buna karşı çıkan ulus devlet anlayışını bu kanunlarla bir insanlık suçu işlemiş olarak göstermenin yolunu açıyorlar. Bu yeni etnik mezhepsel ayrımcı insan hakları kavramı kanunlarla dayatırken; etnik ayrımcı terör örgütü PKK, 1984 YILINDA DOĞRUDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ`ni hedef alan ŞEMDİNLİ – ERUH BASKINI`nı gerçekleştiriyorlar. KANABULANMIŞ TAŞLARI NASIL ÖNÜMÜZE KOYUYORLAR. Artık parayı ve ekonomiyi sopa gibi gösterenler artık şiddet ve baskı ile zor kullanma yolu olan “TERÖR” sopasını da önümüze koyuyorlar.
Bunu yaparken UNESCO 1986 – 1996 YILLARI ARASINDA ON YIL BOYUNCA milyar dolarlık bütçeyle desteklenecek olan bir “ON YIL SÜRELİ EYLEM KILAVUZU” hazırlanmıştır. UNESCO`nun etnik mezhepsel ayrımları kaşıyan yapıtları milyar dolarlık bütçeyle destekleneceği duyulur duyulmaz, çoğu aydınımız 40 yıldır hiç değinmedikleri etnik ayrımları öne çıkaran yapıtlar vermeye, dergiler ve kitaplar yayınlamaya başlamış; içimizdeki “YABAN OTLARI – MANKURTLAR – HAİNLER” o ana kadar üzerinde dikkatle durdukları
Ezen, egemen patron X EZİLEN, EMEKÇİ KİTLELER ayrımını bir yana bırakıp, bunun yerine
EZEN EGEMEN IRK X EZİLEN MAZLUM IRKLAR veya EZEN EGEMEN MEZHEP X EZİLEN MAZLUM MEZHEPLER ayrımına dayalı söylemler yaymaya başlamışlardır. Diğer bir sopa ise “BASIN KARTI” ile içimizde ayrışmaları derinleştirmeye devam ederek “BASIN TAŞLARINI” örmeye devam ediyorlar.
1986 yılından sonra “ALEVİLER İLERİCİDİR”; “Aleviler laikliğin, demokrasinin bekçisidir”; “Kürtler ezilmişlerdir, dövülmüşlerdir, yoksul bırakılmışlardır”; “Lazlar şöyledir, Çerkezler böyledir, Ermeniler şöyledir, Rumlar, Süryaniler, Yezidiler böyledir,” gibi yazılar gazete, dergi köşelerini kaplamış, “Kürtlerin Tarihi”, “Lazların Tarihi”, “Çerkezlerin Tarihi”, “Ermenileri Kültürü” gibi kitaplar kitapçı raflarında yerini almıştır. Aynı zamanda “Türkler barbardır, Türkler göçebedir”, “Sünniler bağnazdır, Sünniler kara güçlerdir, demokrasi düşmanıdır bunlar” vb. gibi tersinden ırkçı ve çoğu yurttaşlarımızı “TÜRKÜM” demekten çekinir, utanır; “SÜNNİYİM,” demekten sıkılır duruma getirerek “TÜRK SOYUNU VE SÜNNİ MEZHEBİNİ aşağılama akımı” hızla doruğa çıkmıştır. Sistemi kuran yani “MİNAREYİ HAZIRLAYAN KILIFINIDA HAZIRLIYOR,” BÖL – PARÇALA – BİRBİRİNE KIRDIR KENDİSİ CENNETİ YAŞASIN SEN KENDİ ÜLKENDE CEHENNEMİ YAŞA diyen bu yayılmacı (emperyal) oyuna dur demeyecek miyiz? Dön ve bak etrafına komşuna sarıl insan olarak, yurttaş olarak eşit hak ve özgürlüklerde cenneti yaşayamaz mıyız? Diye düşünüyorum ne dersiniz?
Bugüne geldiğimizde ise anayasa değişikliği diye tutturanlar kime hizmet ediyorlar acaba sorası geliyor insanın değil mi?
Anayasanın 42 maddesi anadilde eğitimin TÜRKÇE olacağını,
66 maddesini kaldırmak veya değiştirmek demek Türkiye`nin bölünmesine sebep olan “HALKLARIN kendi kaderini tayin etme hakkı” doğurmaz mı?
Terörist başını önce mektubunu Diyarbakır da okutmayı sağlayanlar artık yüzsüzlüklerinden mi yoksa tükenmişliklerini mi gösteriyorlar veya ne gibi bir çıkmazdalar ALLAH bilir değil mi?
Anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek ise TÜRKİYE CUMHURİYETİ`nin tamamen değiştirilmesi demektir.
Hatta SURİYE – IRAK – İRAN ve TÜRKİYE`deki KÜRTLERİN hamisi yani abisi olarak koruyarak TÜRKİYE`nin sınırlarına katılarak NASRETTİN HACE`nin dediği gibi “KAZAN DOĞURDU” diyerek TÜRKİYE`deki anayasa değişikliği ile “ÖNCE FEDERASYON – SONRA KONFEDERASYON” geçilerek “halkların kendi kaderini tayin hakkı maddesini kullanacak taşları ne güzel döşüyorlar.
NASRETTİN HACE`nin dediği gibi “KAZAN ÖLDÜ” diyerek de TÜRKİYE`yi bir oldu-bitti ile yok oluşa kendi elimizle götürmeye çalışanlar kime hizmet ediyor “EY HALKIM” farkında mısınız?
Artık buna dur diyecek bir irade ile özümünden, atamızdan güç alarak bize bırakılan bu cennet vatanı başkalarının cenneti yaşaması için cehenneme çevirmeye paspas olmaya ne gerek var.
Türkiye Cumhuriyet vatandaşları olarak YURTTAŞLIK- ULUS BİLİNCİ ile birlik beraberlik içinde kucaklaşarak ayrımcı ve yıkıcı unsurları içimizden ve dışımızdan atarak emin adımlarla dünyada da CENNETİ YAŞAYABİLİRİZ.
Sevgi ve saygılarımla YURTTAŞLIK BİLİNCİNDE BULUŞMAK DİLEĞİYLE – AKLI-SELİM İNSANLARIMIZ NEREDESİNİZ?
KENDİ YURDUMUZDA CENNETİ YAŞAMAK VARKEN, BAŞKALARININ CENNETİ YAŞAMASI İÇİN NEDEN YURDUMUZU CEHENNEME ÇEVİRİYORUZ?
İÇİMİZDEKİ HAİNLERİN NE TÜR ANLAŞMALARA İMZA ATTIKLARINI GÖRMEK DİLEĞİYLE BÜTÜN YURTTAŞLARA SELAM OLSUN…
ATATÜRK GENÇLİĞİ EMANETİNE SAHİP ÇIK!
BU KUTLU GÖREV SİZİN, NE SAĞ NE DE SOL TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ KEMALİST DEVRİM HAYAT BULDUKÇA ZAFERLER DE O ZAMAN ANLAM KAZANIR.
ATAN, ÖZÜN SENDEN BUNU BEKLER… SÖZ GAZETESİ – murat akbaş
KAYNAKÇA: KALEMİN NAMUSU 1 – TÜRK SAVUN KENDİNİ – CENGİZ ÖZAKINCI