KÜLTÜR SANATMANŞET

Batı Anadolu’nun Asi Ruhları : Zeybekler

 

Zeybekler, Batı Anadolu’nun dağlarında yüzyıllar boyunca özgürlüğün ve adaletin simgesi oldular.
1600’lerden 20. yüzyılın başlarına kadar, kimi zaman devlet otoritesine karşı duran, kimi zaman işgale karşı ordunun yanında savaşan bu insanlar; hem halk kahramanı hem de kanun kaçağı olarak görülmüşlerdir.
Bir köyde “yiğit” diye anılırken, başka bir yerde “asi” diye damgalanmışlardır. Gerçekleri, tıpkı dağ rüzgârı gibi değişkendir — ama niyetleri çoğu kez adaletsizliğe baş kaldırmaktır.
Zeybekler genellikle küçük gruplar hâlinde, “Efe” adı verilen bir liderin etrafında toplanırdı.
Kıyafetleri sadece süs değil, kimlikti:
Kırmızımsı “kabalak” başlık, genç kızların sevgiyle işlediği “posu”, diz kapaklarına kadar uzanan mavi “çaşir menevrek” şalvar, ipek işlemeli “cepken” ya da “çamadan”, göğüslerine asılan gümüş “pazubent” ve “hamay”…
Her bir parça, dağların onurunu ve yalnızlığını taşırdı.
Efe’nin “kayalık” denen işlemeli çizmeleri, sadece onun yürüyebileceği yolların simgesiydi.
Silahları çoğu kez gümüş işlemeliydi ama asıl parlayan şey, adalet duygusuydu.
Zeybek’in dünyası net sınırlarla ayrılmazdı:
Ne tamamen iyi, ne tamamen kötüydüler.
Kimi zaman bir köyü korur, kimi zaman bir ağayı soyarlardı.
Fakat ortak noktaları hep aynıydı:
Boyun eğmemek.
Bu yüzden halk, onlara hem korkuyla hem hayranlıkla baktı.
Nazım Hikmet, zeybekleri şöyle anlatmasa da, onun şu dizeleri sanki bu dağ adamlarının ruhunu özetler gibidir:
Yatar Bursa kalesinde bir yiğit,
ne zalimdir vurmuşlar alnından,
ama gülüyor gene de,
çünkü bilir: bir gün halk iner dağlardan.”
Kaynak: internet seçkilerinden alıntıdır.
Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.