KÜLTÜR SANAT

Demet Duyuler ile Sanat Söyleşileri konuğu yazar Defne Ongun Müminoğlu  

 

Sevgili okur, Demet Duyuler ile Sanat Söyleşileri köşemizin konuğu yazar Defne Ongun Müminoğlu

    Demet Duyuler: Söz gazetesi okurları için yaşam yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz ya da başka bir deyişle özgeçmişiyle  Defne Ongun Müminoğlu kimdir?

Defne Ongun Müminoğlu: Tarsus Amerikan Koleji üzeri Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel Yöneticiliği ardından Viyana’da bir sene sonunda profesyonel iş hayatına atıldım. Seneler boyu turizm, organizasyon ve marka iletişimi konularında keyifle çalıştım. Temposu oldukça yüksek, gündüzü gecesi pek de olmayan, tatillerin ancak iş yoğunluğunun izin verdiği dönemlerde yapılabildiği, bol seyahati olan bence çok heyecan verici bir daldaydım.

2006 senesinde kızım doğduğunda işe döneceğimden emindim. Ancak o noktaya geldiğimde bebeğimi kime emanet edebileceğimi bilememenin çaresizliği içerisinde çok sevdiğim iş yerime alternatif çalışma sistemleriyle giderek bir orta yol bulmaya çalıştım. Daha esnek çalışma saatlerine karşın daha az maaş, evden ekstra saat dilimlerinde çalışarak işimi aksatmama gibi aklıma gelen çözümleri kendilerine sundum. Ancak o senelerde şimdi olduğu gibi hibrit çalışma sistemleri, esnek saatler, uzaktan canlı bağlantıyla toplantı yapma gibi seçenekler yoktu. Hâl böyle olunca tekliflerim de kabul edilemeyince profesyonel hayata ara verme kararı aldım.

Evden çalışma arayışlarım devam ettiği bu süreçte wellness işine girdim. Ardından yaşadıklarımı komiklikleriyle aktarabilme arzusuyla bir blog kurdum. 2009 senesinde “0 Km. Bızdıklar” bir gecede kuruldu ve içimde kalan her şeyi ve tüm tecrübeleri bu blog aracılığıyla paylaşmaya başladım. Bir yandan da çocuklar için ücretsiz okuma saatleri, sanat ve oyun atölyeleri düzenliyordum. Zaman içerisinde yazdıklarım beğenilmeye ve duyulmaya başlayınca anne-çocuk dergilerinden teklifler geldi. Bir noktada üç farklı dergide yazılarım yayınlanıyordu.

Daha sonra Edukids firması “Hikayeli Yapboz” projesiyle bana geldi. Dört kısa hikâyeyi yazmak ve bu hikâyeleri temsil eden yapboz parçalarını tasarlamak benim için müthiş keyifli bir tecrübeydi.

Nihayetinde etrafımdaki kişilerin de teşvikiyle kendi kitap projemle yayınevinin kapısını çaldım. Onların da o dönem benim düşündüğüm konularda kitap arayışı olmasıyla işbirliğimiz başlamış oldu.

 

   D.D: Edebiyatın sizin için anlamı ve hayat – edebiyat ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

D.O.M: Edebiyat, daha doğrusu kitap ve hikâyeler her zaman yanımızda tutabildiğimiz, ufkumuzu açan, bize yol gösterebilen, sıkıntılı anlarımıza çare olan bir dost gibi. Büyürken cep telefonu, internet, hatta televizyon bile yokken en büyük desteğim kitaplardı. Zaman içerisinde siyah-beyaz televizyon ardından renklisi hayatımıza girdi ama yine de programlar limitli ve aileler bu alete son derece mesafeliydi. En azından benim ailem öyleydi. Dolayısıyla beni geliştiren ve hayal kurmamı sağlayan, okuduğum kitaplar ve oradaki karakterlerin yaşadıklarıydı. Bu çerçevede bakıldığında kitap sadece bir hikâye olarak değil, çok daha farklı formlarda bir kişinin hayatında yer alabiliyor.

 

   D.D: -Öykü yazmaya başlamanız nasıl oldu?  Öykü yazmanın en çok sevdiğiniz yanı nedir?

D.O.M:  Öykü yazmanın en sevdiğim yanı hayal ettiğim ve beni heyecanlandıran bir konuyu ilmek ilmek işlemek. Ve bu adımları kendi başıma atabilmek. Büyük bir mutluluk gerçekten.

 

   D.D: Neden çocuk edebiyatı? Neden çocuk kitapları?

D.O.M: Çocuklara hem saygı duyuyor hem de çok seviyorum. Yazdıklarımın da onlara bir şekilde hayatlarının bir noktasında faydası olsun istiyorum. Bunun ötesinde bence çocuk kitapları çok eğlenceli. Görsellerin olması, renkli olmaları, kimisinin çizgi roman şeklinde olması… Açıkçası  ben de farklı yazarların kaleminden çıkmış çocuk kitaplarını keyifle okuyorum.

 

   D.D:  Burcu ve Berk, Renkgiller, Çılgın Sörfçüler ve Okumak İste(me)yen Otti gibi  birbirinden öğretici ve değerli kitaplara imza  attınız.  Öykülerinizde hangi sosyal  konuları işlediniz  ve çocuklar için yazarken  neleri önemsediniz?

D.O.M  Her serinin ve/veya kitabın farklı bir misyonu vardı. Burcu ve Berk ile… Serisi’nde yaşamın temel alanlarında çocukların ve tabii ailelerinin yanında olmak istedim. Zorbalıkla mücadele, vücutlarını tanıma, sağlıklı beslenme, temel sosyal yaşam becerileri, cinsellik… gibi pek çok konu başlığı ve her başlığa uzmanlarının çok önemli katkıları olan bu seri, çocuklara ve ailelerine gelişim dönemlerinde bir yoldaş olmakta.

Renkgiller biraz daha çılgın bir aile sunma arzumdan ortaya çıktı. Her şeyin çok da normal olmadığı ve biraz da neyin kime göre normal olduğunu sorguladığımız bir seri olarak oyun, kampçılık, seyahat gibi konu başlıkları içermekte.

Kitaplarımı okuyan bızdıklar büyüdükçe “Eh bizim yaşa göre de bir şeyler yazsanız” demeye başladılar 😊 Bu sebeple Çılgın Sörfçüler serisi ortaya çıktı. Burada özellikle üzerinde durmak istediğim, çok da bilinmeyen bir doğa sporu olan sörfü, sportmenliği, dostluğu, takım çalışmasını, dayanışmayı bir macera etrafına yerleştirmek, bu sporu tanıtmaktı. Çünkü kitaplarımız ülkenin her yerine ulaşıyor. Neden Urfa’daki veya Niğde’deki bir çocuk da sörfle tanışmasın?

Okumak İste(me)yen Otti bir anne-kız projesi. Fikir benden çıkmış olsa da içeriği birlikte geliştirdik. Çocuklara kitabı sevdirmeye çalışırken bazen çok zorluyoruz. Halbuki seçenek sunup sevdikleri tarzı okumalarına izin verebilmek lazım (tabii sakıncalı içeriklerden bahsetmiyorum) Örneğin çizgi roman pek de ciddiye alınmaz, hatta benim çocukluğumda okumak boşa zaman geçirmek olarak adledilirdi. Oysaki müthiş çizgi romanlar var. Üstelik eğlenceliler ve kolay okunuyorlar. Okumaya en güzel geçiş kanallarından biri bence. O nedenle bu kitapta karakterimizin oyun oynama arzusundan vazgeçmeden, kitaplarla tanışmasına tanıklık ediyoruz. Bu esnada da yazın türlerini tanıyoruz. Bu kitap özelinde, karakterimizin bir deniz canlısı olması sebebiyle WWF Türkiye ile bilgilendirici ve bilinçlendirici bir poster çalışması yaptık. Ve “Hem Okurum hem oynarım” diyen karakterimizin bu cümlesine uygun şekilde bir de çevre oyunu ekledik.

Merhaba! Ben Uzunbacak en yeni bebek. Birds of Alaçatı Platformu kurucusu ve seramik sanatçısı, doğayı ve hayvanları korumak için büyük bir çaba gösteren arkadaşım Serap Yurdaer Erboy ile ortak projemiz. Sulak alan yaşamını aktardığımız, bu alanların maruz kaldıkları tehditlere karşı okurlarımızı bilgilendirdiğimiz ve çözümler bulduğumuz bir kitap.

Özetle her bir kitapta bir çeşit bilinçlenme, bilgilenme, çözüm sunma gibi amaçlarım oluyor. Yazdığım hikâyenin bir fayda sağlamasını arzu ediyorum.

 

   D.D:  Çocuk kitabı çıkarmak  ticari açıdan son derece çekici geliyor olmalı ki son zamanlarda çocuk kitabı yayınında artış var. Sizce, nitelikli bir kitap nasıl olmalı?

D.O.M: Yayınevleri çeşit sunmak istiyorlar. Bazen de ismi duyulmuş kişilerin yazdıklarının çok satacağını bildikleri için yayınlayabiliyorlar. Tamamıyla yayınevlerinin kendi ticari kararları tabii ki.

Nitelikli kitap hem sürükleyici olmalı hem de insana bir şeyler katmalı diye düşünüyorum. Fazla edebi olacağım diye yazılan ağır bir kitap, bu unsurdan dolayı okunamıyorsa bana göre çok da anlamlı değil. Veya içeriğiyle okurunu bilmediği bir konuda aydınlatmıyorsa, bir etki yaratmıyorsa, bir fayda sağlamıyorsa da bence yetersiz kalıyor. Tabii bunlar benim kişisel görüşlerim.

   D.D:  Ebeveynlere,  çocuk kitabı seçerken  nelere dikkat etmeleri konusunda  hangi  önerilerde  bulunmak istersiniz?

D.O.M: Bence öncelikle kendilerinin okuması iyi olur. Gerek yazarın anlatım dili ve hikâyenin içeriği, gerekse çizimlerinin yarattığı his eğer ebeveyne uygun geliyorsa içleri rahat bir şekilde çocuklarına bu kitabı alabilirler. Özellikle resimli kitaplarda bunu çok kolay yapabilirler. Yaş büyüdükçe çocuklar kendi seçimlerini kendileri yapsa da hem çocuklarının okuduğu kitabın nasıl bir kitap olduğunu anlamak hem de ortak konuşma konusu olabilmesi açısından ebeveynlerin bu kitapları da okumasını öneririm.

 

   D.D: Çok güzel ve başarılı  projelere imza attığınızı biliyoruz.  Eğitimci Yazar  Banu Tozluyurt ile birlikte yürüttüğünüz “Birlikte Geleceğiz Destek Projesi”nin amacından, şimdiye dek neler yaptığınızdan kısaca    bahsedebilir misiniz?

D.O.M : Birlikte Geleceğiz Destek Projesi ülkesini seven ve insanlarına değer veren iki kadın, iki anne ve iki iş insanı olarak donanımımızı dezavantajlı bölgelerdeki çocuklar ve onların anneleriyle paylaşma isteği üzerine başladı. Ülkemizde tek bir bölgenin gelişmesi bu ülkenin ilerlemesi için yeterli değil. Bunu hepimiz biliyoruz. Ancak “Ben ne yapabilirim ki?” demek de bence yazık. Herkesin yapabileceği bir şey mutlaka var. Maksat istemek, adım atmak ve sebat etmek. Biz de kitaba ulaşamayan çocuklara, kendi geçimini sağlayamayan annelere ulaşarak onların gerek kültürel gerek sosyal gerekse ekonomik olarak gelişimleri için onlara özel kurgulanmış bir program yürütüyoruz. Şimdiye kadar üç senede 34 durağa gittik.

   

   D.D: Peki, şu an yürüttüğünüz farklı projeler var mı?

D.O.M:  SosyalBen Vakfı’nın Yaratıcı Yazarlık Atölyesi Koçu ve akabinde Yönetim Kurulu Üyeliği’ni yürütmüştüm. Halen bu vakıfta yaratıcı yazarlık atölyesi konusunda desteğim devam ediyor.

Birlikte Geleceğiz Destek Projesi de bu okul dönemini Kars – Sarıkamış/Yemişen Köyü buluşmasıyla tamamladı. Yeni okul döneminde ilk durağımız Hakkari’de bir köy okulu olacak.

Bununla birlikte bu projenin gelişmesi için pek çok yan kuruluş ve grupla çalışma hâlindeyiz.

Ayrıca Birds of Alaçatı Platformu ile sulak alanın hissedilmesi, yaşanması için  geçen sene başlattığımız “Zen Yürüyüşü” bu sene de gerçekleşecek.

Ek olarak, İzmir bölgesinde olup da hayatlarında deniz görmemiş çocuklarımızın sörfle tanışması için de Sun Surf Alaçatı Sörf Okulu ile işbirliği içerisindeyiz.

 

   D.D: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak  bizlere ve okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

D.O.M : Ben sanatın ve edebiyatın mutlaka ve mutlaka her bir bireye ulaşmasını çok önemsiyorum. Bunun için de bu iki konuyu mümkün olduğunca anlaşılır ve ulaşılır kılmak gerekiyor. Burada başkalarından beklemek yerine “ben ne yapabilirim?” diye sormamızın zamanı geldi de geçiyor bile… Herkes artık elini taşın altına koymalı diye düşünüyorum.

 

 

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.