Sevgili okur, Demet Duyuler ile Sanat Söyleşileri köşemizin ilk konuğu ressam, Ç.Ü.Eğitim Fak.Güzel Sanatlar Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr.Nimet KESER.
Söyleşimizin ana konusu ise ‘Renk’
“Renk, benim için hayatın pratiklerinden kaçma ihtiyacını ifade ediyor. Yaşamakta olduğumla istediğim arasındaki farkı hatırlatıyor.”diye özetliyor tuallerindeki renkleri Nimet Keser.
Demet Duyuler: Değerli hocam, iki farklı yaklaşımda resim yaptığınızı görüyoruz. Kimi resimlerinizde figürler var, kimileri soyut. Ancak iki yaklaşımın ortak tarafı şudur: Çok fazla renk var. Resimlerinizde renk neyi anlatır?
Nimet Keser: Bir resimle karşılaşan birçok kişinin aklına gelen ilk sorulardan biridir bu: Resim neyi anlatıyor? Haklı bir soru elbette ki. Bana öyle geliyor ki, insanlar bir resme hikâye yakıştırmayı, o resmi anlamak aynı süreç olarak düşünür. İnsanlar Ancak, resimlerimde kimse gizli travmalar, kavga, aşk, keder, aldatılma, yorgunluk, gizli imgeler aramasın. En azından şu sıralar, resimlerin ardına bir şeyler gizlemiyorum. Anlatırsam, üzerini örtmek istemem, deşmeye gerek kalmadan anlatmayı isterim. Bir tuvalin üzerine tutunmuş boyaya, renge; kahve fincanının dibine tutunan tortudan farklı bakılması gerekiyor.
D.D: Peki resimleriniz ne anlatıyor?
N.K: Yıllar önce, ben henüz çok genç bir sanat öğrencisiyken bir süre için Ankara’da yaşayan ve figür resimlerinde karşıt renkleri kullanmayı seven Amerikalı bir ressamla sık sık bir araya geliyorduk. O tarihlerde Ankara’nın iyi bilinen ressamlarından biri için ‘renkçi olduğunu söylüyor ama kesinlikle renk bilmiyor’ demişti. Renkçi olarak kabul edilmenin koşulunu açıklamamış olsa da ben renkçi olmanın nasıl bir nitelik olduğunu sormaya başladım: ‘taşıyıcı yüzey üzerindeki resmi görmemizi sağlayan renk ise nasıl olur da bazı ressamlar renkçi olmaz?’ sorusu üzerine düşünmek kendimi tanımam için de önemliydi? Bu soru bir ressamın yolunu bulmasını, kendini bulmasını sağlayabilir.
Resimlerim neyi anlatır? Sorusuna gelince sanat tarihi bize neredeyse 50.000 yıl resimlerin anlatı içerdiğini gösteriyor. Ressamlar, anlatıyı birçok şekilde sunuyorlar: Bir hikâyedeki anları temsil eden bir dizi görüntü kullanarak veya tüm anlatıyı, hikâyeyi temsil edecek merkezi bir an seçerek. Bazen sanatçılar kendi anlatıları icat eder ve izleyiciyi, anlatıyı hayal etmeye bırakır. Bazen de sadece biçimle uğraşır. Bir resmin ya da sanat eserinin “hikâye anlatmaması” gerektiğini eleştirmenlerden ve atölye hocalarından defalarca duydum. Kendime “tam olarak ne yapmalı?” diye sorup durdum. Bana gelince, anlatacak çok hikâyem var: Neredeyse yarım yüzyılda edindiğim bir yaşam deneyimim var ama ben odağıma çoğunlukla rengi alıyorum. Ben bir bahçe soyutlaması yaparken, bir peyzaj yaparken de elbette ki resmimin bir anlatısı var ama öncelikle renktir meselesi. Rengi bilmeyen bir ressamın, önemli bir yanının eksik olduğunu düşünüyorum. Renk; sanatçıların kendilerini, inançlarını ifade etmeleri, bir mesaj taşımaları ve izleyicileri entelektüel ve duygusal olarak etkilemek için son derece önemli bir araçtır. Öyle olmasa, renk; birçok ressamın gün boyu süren takıntısı, neşesi, cefası olmazdı.
Bugün kendimi renkçi olarak kabul ediyorum. Renkçi sanatçılar; inanılmaz derecede canlı, sırılsıklam renge bulanmış resimler üretirler. Renge sadıktırlar. Renkçi resimlerde görüntüler; gerçek hayattan daha parlaktır ve dünyanın günlük hayatımızda görebildiğimizden daha zengin, daha güzel bir yer olduğuna dair büyülü bir his verirler. Işık ve mekânı tanımlamak için bir araç olarak yoğun renk kullanımını vurgularlar. Resimde hayal edilebilecek her rengin bulunması gerektiğine inanırlar. İşte bunu yakalamaya çalışıyorum. Orada olmayan renkleri görmeye/göstermeye, her ince tonu bulmaya ve ardından resme kaldırabileceği kadar güçlü bir etki vermeye çalışıyorum.
D.D: Renk nedir? Renkçi olmak ne anlama gelir? Bir ressam için renk ne anlama gelir?
N.K: Renk, konuşan bir olgudur. Bu yüzden renkçi ressamların aradığı şey, rengin iletişimsel özelliklerinin daha iyi anlaşılmasıdır. Rengi duymak, anlamak ve tercüme etmek, renkçi ressamın hedefidir. Bir izleyicinin renkçi bir çalışmayı anlayıp anlamadığı, bir şekilde onların görme biçimlerine bağlıdır. İnsan deneyimimizin tuhaflıklarından biri, gözlerimizin renkleri sıklıkla farklı görmesidir. Renkçi resimleri tefekkür için bu kadar verimli kılan şey de bu durumdur. Her birimiz onlarla bireysel olarak yüzleşebiliriz ve onlarla sadece kendi içimizde bağlantı kurabiliriz. Günün her anında çevremizdeki her şeyde renkler görürüz ama bu renklerin her birinin üzerimizde yarattığı etkiyi pek düşünmeyiz. İster mavi gökyüzünün ve yeşil alanların sakinleştirici etkisi, ister iştahımızı tetikleyen yiyeceklerin rengi olsun, her rengin bir anlamı vardır ve duygulara dokunur. Rengi anlamak başlı başına bir bilimdir. Biyolojik koşullanma, renkler ve nesneler veya duygular arasında belirli ilişkiler yaratır ve duyguyu tetikleyerek, insanların kalplerine ve aklına giden bir kestirme yol sağlar. Renk anlamları kültürel gelişmelerden de kaynaklanır.
Renklerimizi akıllıca seçmemize ve renk sembolizminin büyülü gücünden yararlanmamıza yardımcı olması için bu renk anlamlarının farkında olmak çok önemlidir. Renklerin insan duyguları üzerinde etkileri ve sembolik anlamları var. Renkleri seçerken sembolik anlamlarını önemsemem. Duygularım üzerindeki etkilerine göre seçmek istiyorum. Buna hakkım var. Kimileri bazı renklerin bazı resimsel türlere ya da bazı sanat dallarına yakışmadığını düşünür. Ya da bazı renkleri resimlere yakıştırmaz. Kahveler, bejler, griler, hakiler…. Bunlar ağırbaşlı, olgun değil. Renklere hem siyah hem beyaz katarak söndürmek, soldurmaktır. Bana göre bu olguları fazla taşıyan resimler, eski, muhafazakâr ve renk bakımından marazidir. Böyle resimlerin kimi zaman can çekiştiğini, hatta öldüğünü hissederim.
D.D: Resimlerinizde özellikle kullanmayı tercih ettiğiniz bir renk şeması, renk ilişkisi var mı?
N.K: Resimlerimde tercih ettiğim renk paleti ya da renk ilişkisi, dönem dönem değişiyor. Bir zamanlar daha çok belirli aralıklarla tek renk ailesine dayalı resimler yaptım. Örneğin bir dönem kırmızı, bir dönem yeşil, bir dönem mavi, bir dönem kahverengi resimler yaptım. Böyle çalışmamın renk bilgisi konusunda bana çok faydası oldu. Çünkü sadece yeşille ya da sadece maviyle bir resim yapmak o rengi tanımayı, onun farklı tonlarını keşfetmeyi gerektiriyor. Daha sonra sadece soğuk renkleri, örneğin Prusya mavisinden turkuaza kadar değişen farklı mavileri, morlarla ve yeşillerle bir arada kullanabildiğim soğuk renk şemasını tercih ettim. Bu renk şeması derin, dramatik ya da kederli bir atmosfer yaratıyor. Bu durum Adana’ya taşınıncaya kadar baskın bir eğilim oldu. Adana’da bir şeyler değişti. Renklerle hovardalık yapmayı da keşfettim. Resimlerim renk bakımından daha taşkın, daha gürültücü, daha isyankâr oldu. Çok sayıda rengi bir araya getirmeye başladım. Sarılar, turuncular, yeşiller, maviler, pembeler, morlar, hepsi bir arada. Bu, başarılı bir şekilde elde edilmesi en zor şemadır. Bu kadar çok rengin kullanılmasıyla bazı çatışmalar olabilir, izleyici bakımından gözün odaklanacak hiçbir yeri olmayabilir. Bu şema çok enerjik ve görsel olarak uyarıcı olabilir; bu nedenle renklerin tekrarı birliği sağlamak için önemlidir.
Yaşım ilerledikçe, renk bilgim ve deneyimim arttıkça renk bakımından oldukça açgözlü, obur olmaya başladım. Şimdi bütün renklere dokunmak istiyorum.
D.D: Ancak, resimlerinizde özellikle vazgeçemediğiniz bir renk var gibi görünüyor: Mor. Sizin için bu rengin nasıl bir anlamı var?
N.K: Literatüre bakarsanız, mora atfedilen anlamlar iki yönlüdür. Mavi ve kırmızı karışımından doğduğu için özellikle kraliyet ve asaletle ilişkilendirilir ve lüks, zenginlik ve savurganlık izlenimi yaratır. Saygı gerektiren bir zenginlik ve kaliteye sahip olduğu düşünülür. Ayrıca, çoğunlukla hüzün ve kasvetle ilişkilendirilir ve fazla kullanılmasının depresyonu teşvik ettiği veya şiddetlendirebildiği; bu nedenle depresif durumlara karşı savunmasız olanlar tarafından son derece dikkatli ve küçük miktarlarda kullanılması gereken bir renk olduğu söylenir. Morun, hayal gücü ve maneviyatla ilgili olduğu da söylenir. Buna göre hayal gücünü harekete geçirir ve yüksek ideallere ilham verir. İçe dönük bir renktir ve daha derin düşüncelerimizle temasa geçmemizi sağlar. Bu renk, yakın olduğu renge bağlı olarak sıcak veya soğuk olabilir. Maviye yakın ise soğuk renk, kırmızıya yakın ise sıcak renk olarak algılanır. Bu özelliğinden dolayı mor, bir resimde hem dramatik hem de romantik ya da sakinleştirici olabilir.
- yüzyılın ortalarına kadar mor renk, resimlerin çok azında neredeyse yüzde 5’inden daha azında görülüyordu. Biraz önce de söylediğim gibi mor renk, lüksle, kraliyetle ilişkili düşünülüyordu. Bu ilişkilendirme antik kültürlere kadar uzanır. Pers kralı Kiros, mor renkli giysiler tercih ediyordu. Roma’da, Bizans’ta da bu gelenek devam etti. Roma vatandaşlarının mor giysiler giyinmesi yasaktı. Bizans kralları mor cüppeler giyer ve fermanlarını mor mürekkeple imzalarlardı. Mor renge atfedilen bu değerin nedeni, pigmentin elde edilmesindeki güçlükle ilişkiliydi. Yüzyıllar boyunca, mor boya; bugün Lübnan adlandırılan bölgede bir deniz salyangozundan elde ediliyordu. Bu süreç oldukça fazla salyangoz ve işlem gerektiriyordu. Örneğin 50 gram mor boya elde etmek için neredeyse 500.000 salyangoz gerektiriyordu. Salyangozdan rengi elde etme sürecinin kendisi de oldukça zahmetliydi. Bu nedenle de ağırlığınca altın değerindeydi. Belki de daha değerliydi. Kraliyet sınıfının mor tekeli, 15. yüzyılda sona ermesine rağmen bu renk, 19. Yüzyılın ortasında sentetik boyaların üretilmesine kadar yaygın hale gelemedi. Boya sanayisi gelişmeye başlayınca 19. yüzyılın ikinci yarısında sanatçılar mor rengini keşfetti. Oran hızla yükseldi ve bu rengin yer aldığı resim oranı neredeyse yüzde 40’a yükseldi. Mor renk, empresyonist resimlerde çok belirgindir. Empresyonistleri mor rengi benimsemeye teşvik eden şey, aynı zamanda, renk bilimiydi. Empresyonistler ve post-empresyonistler artık dünyanın renklerini taklit etmeye çalışmıyorlardı. Bu nedenle de resimlerinde bolca mor görmek mümkündür.
Ben de her ne kadar farklı türlerde resim yapsam da, esasında doğal dünyayı kopyalamak gibi bir endişem yok. Bu nedenle gökyüzünü istediğim kadar mor boyayabilirim. Benim için muhteşem bir renktir. Böylece bir peyzajı daha dinamik, daha dramatik, daha neşeli ya da daha aydınlık yapabilirim. Resimlerim size mor çılgınlığı gibi gelebilir ve kendi ruh halinize bağlı olarak gürültücü, asi, dingin, aydınlık, huzurlu, kederli, melankolik ya da karanlık bulabilirsiniz. Benim için de bu renk bazen neşeli, bazen dingin, bazen kederlidir. Ama elbette ki eninde sonunda bir renktir ve hangi rengin yanına koyduğuma bağlı olarak resmin ruh halini değiştirir. Morun soluk, pastel tonları tonları beni dinlendirir, sakinleştirir.
Moru şöyle bir yana bırakalım, genel olarak birçok renk; hayattaki yaratıcı, esprili ve rafine şeyleri ifade ediyor. İçinde sarı, mavi, lavanta, pembe içeren bir palet, mutluluk, neşe, huzur taşır. İnsanın doğayla uyum içinde yaşadığı hissi uyandıran ışıklı resimler yapmak istiyorum. Morlar, pembeler, sarımsı yeşiller, açık maviler ve turuncular da bana bunun için gerekli.
Renk benim için hayatın pratiklerinden kaçma ihtiyacını ifade ediyor. Yaşamakta olduğumla istediğim arasındaki farkı hatırlatıyor. Kalabalıktan uzak, ılık, aydınlık, güneşli bir günde sırt üstü çimenlerin üzerine uzanıp; benzersiz hayaller kurmak, titreşen kirpiklerin arasından içeri sızan huzur dolu ışığı ifade ediyor. Bilim diyor ki, rengi görmek beynimizde olan bir şeydir. Renkli görmeye yol açan sinyaller gözümüzden gelir ama onları anlamlandıran beynimizdir. Benim kirpiklerimin arasından sızıp renge dönüşen olguyu, beynim huzur ve neşeye dönüştürüyor. Şu sıralar, başrolde de farklı morlar oynuyor.
D.D: Söz gazetesi adına bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.