Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Abdullah Nefes 20 Ekim 1941 Ilgaz’da PTT memuru Cemil Bey’le ev hanımı Hamide Hanım’ın çocukları olarak dünyaya gelen Abdullah Nefes, ilkokulu Kastamonu Gazi Paşa İlkokulu’nda, Liseyi Abdurrahman Paşa Lisesi (Kastamonu) ve Çankırı Lisesi’nde okuduktan sonra, üniversiteyi DTCF ve Hukuk fakültesinde okudu.
1957 Yılından itibaren şiirleri Varlık, Dost, Yeşil, Ilgaz, Çağrı, Yelken, Evrim, Dönem, Elif, Edebiyat ve Eleştiri, Sanat Emeği gibi dergilerde yayınlandı.
İlk hikâye kitabı Sürgün ile 1980 Akademi Kitabevi Başarı Ödülü’nü öykü dalında İnci Aral ile paylaştı. 1963 yılında üye olduğu partinin Ankara Gençlik kolları başkanı ve Ankara Merkez ilçe başkanı oldu. 1965 yılında Ankara İl Sekreterliği’ni yürüttü.
Abdullah Nefes; 1964 yılında Sosyal Adalet Dergisi ve yayınlarında edebi bir kalem gücü olarak yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1965-1966 yılında Dönüşüm Dergisini çıkardı.
1991 yılında çeşitli yerlerde yöneticilik yapan Nefes ayrıca, Türkiye Yazarlar Sendikası’nda yaklaşık olarak 15 yıl Anakara Temsilcili görevini yürüttü.
Abdullah Nefes; 68’liler Birliği Vakfı,68’liler Dayanışa Derneği, İnsan Hakları Derneği, Edebiyatçılar Derneği, Barış Derneği ve çeşitli kuruluşlarında üye olarak yazın ve düşünce hayatına sayısız başarı ve yöneticilik unvanı ekledi.
Şair şiir hakkındaki görüşünü ise ‘’ Şairin ömrü şiiri kadardır. ’’ diyerek özetliyor.
Yapıtları Ve Hikâyeleri
Hikâyeleri; (Sürgün)
Araştırma Ve Derlemeleri; Deniz Hüseyin, 68 yargılıyor, Tene Dokunmak, Al Yanakta Diş Yeri
Şiirleri; Nedir ki Ömür, Yolcu, Bahar Kışkırtması, Dört X 100
UZAKLAŞIRKEN BİR ŞEHİRDEN
Uzaklaşırken bir şehirden
Gözler gökkuşağı gibi geçer
Işıklardan, sokaklardan, pencerelerden.
Solgun perdeler, küflü camlar gibi
Süzülür izleri tozlu aşkların.
Uzaklaşırken kendi şehrimden
Makaralar geriye sarar durmadan
An çözülür eski kazaklar gibi
Geçmiş sancıları yumaklar
Aynada, asık düşler dağılmış saçlarla.
Uzaklaşırken bir şehirden
Düğüm düğüm genç ve kısa yıllar
Alanlarda elele tutuşurlar
Omuzlar sıcaktır, gözler ateşböceği
Seslerin sesinde yaylım ateşleri.
Uzaklaşırken senin şehrinden
Yenilgiler de ayaklanır birer birer
Mağrur bir eziklikte kanar insan
Yanar, sararır, kavrulur zaman
Sinik gidişler, savrulmuş dönüşlerle.
Uzaklaşırken bir şehirden
Geriye kimler kalır gölgeleri usulca
Kimler kalır boz bulanık sularla
Kimlerin gülüşü hançer sırtında
Tükenir sigara, boş bardak kalır.
Uzaklaşırken kendi şehrimden
İlk öpüşün ılıklığı, ilk gülüşün
Alazlarını elma dişler gibi tutuşturur
Devrimin delicanlı çığlığında
Buluşturur, önce deniz olur, sonra su.
Uzaklaşırken bir şehirden
İçini yılanlarla besleyen
Doymak bilmez bir karabatağın
Sancısını da kor omuzlarına
Eriyen sevgilerin hamalı, kimi insan.
Uzaklaşırken senin şehrinden
Bütün saatler bunun için durmuştur
Bütün adımlar, bütün süzülmüş hayaller
O ağır ağan o mağmanın içinden
Boy atacak bir filizi gözlerken.
Uzaklaşırken bir şehirden
Ordaki eski bahçe, ordaki sırdaş ışık
Ordan ele gelen salkım sümbül
Silik imzalı, mektuplar, burgulu karanlık
Irak, alacakaranlık olmuştur hepsi birden.
Uzaklaşırken kendi şehrimden
Ne güzeldi eskiden, demeden
Daralmış, takatsız hatıralardan
Uçuştan bitkin bir çift kumru gibi
Sessizce sıyrılmalı sisinden insan.
Uzaklaşırken bir şehir
Söz etmemeli senden ve geçmişinden
Uzaklaşırken bir şehirden
O da uzaklaşmalı senden
Sadece bir gül düşmeli ikinizin elinden.
**
BİRDEN
Birden başlıyor pusu sevdanın
Birden kesmiyor göğü kırlangıçlar
Birden kırılmıyor dal
Birden ölmüyor çocuklar
Birden olmuyor hiçbir şey, birden.
Kan kokuyor gömleğimin yakası
İrin ve apse, riya kokuyor
Orada göz yok, kaş yok, aşk yok
Süt gibi dokunan olmak yok
Orada renk yok, ses bile yok
Birden olmuyor hiç bir şey, birden
Kızın bana küsün ve asın
Çünkü birden başlıyor ölümün sesi.
Çocuksuz kalan bir ananın
Gözlerini gözünüze koyun
Deyin ki hepimiz masumuz.
Birden başlıyor uçurum dostlar
Birden öldürüyor çaresizliğim.
Birden…
**
GİDİŞ
Kal burada diyen dostlarıma..
Gidiyorum, hoşçakal kelebek salınışı
Menekşe hoşçakal unutuşun sümbülü
Yıldızlarının düğünündeki gökyüzü
Hoşçakal mücevher gözlüm
Delikanlı dirliğim, aşklarım
Bak yine el sallıyor yaşadıklarım.
Gidiyorum serseri yellerimdeki ışık
Kurt sesleriyle sürerken
Soğumuş hevesleri, izlerdeki gönülleri
Bölünüyor yaşamın duvar resimleri
Karanlık sularla sulanan papatyalarım.
Hoşçakal masam, sandalyem, kültablam
Sandıklarım sanmadıklarım
Sözlerim, dolaşan ateş böceklerim.
Hoşçakal karanfilin moru,
Kırçıl karlardaki ayak izlerim
Tüten dağlarım, dostlarım, olmayanlarım
Bütün acılı öykülerdeki kahramanlarım
Denize ulaşan sular kadar yorgunum
Sallanmaktan yorulan dallar kadar
Gidiyorum kırık ıhlamur dallarına tutunarak
Zakkumlarla bezenmiş tacım
Ve bir kucak mimoza salkım saçak.
Derken, birden başlıyor ıssızlık.
Diyor ki,
Toprakta kalan elmas topraktır.