Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın konuğu sevgili Ali Ozanemre 1950’ de Düziçi Farsak köyünde doğdum diyerek başlıyor şair kaleminden sanata ve yaşama dair notlarını.
‘’ Okula gitme çağına geldiğimde, köyümüzde okul yoktu; ama çevre köylerin bazılarında ilkokullar açılmaya başlamıştı.
Bizim köyden irili ufaklı beş altı öğrenciydik. Köyümüze daha yakın bir köyde okul açıldıkça oralara nakillerimizi yaptırırdık. Böylece komşu köylerden üç köy okulunda okuyarak bitirdim ilkokulu.
İlkokuldan sonra, Köy Enstitülerinin devamı olan Düziçi İlköğretmen Okulu sınavlarını kazanarak orada 6 yıl yatılı okudum. Artık, ilkokul öğretmeni olmuştum. Bu arada sınavlarına girdiğim Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü kazandığımı öğrendim.
Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe Bölümü’nde 3 yıl, yine yatılı okudum. Burayı bitirince, 1973-74 eğitim-öğretim yılında ortaokul-lise öğretmeni olarak göreve başladım.
Ülkemin değişik yerlerinde daha çok liselerde Edebiyat öğretmeni olarak 25 yıl çalıştım ve 1999’da emekliye ayrıldım. Ancak, emekli olmadan önce, 1989-90 öğretim yılında girdiğim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 1994’te, avukatlık stajımı da 1996’da bitirdim.
2001’de Adana’da eylemli olarak başladığım avukatlık mesleğimi sürdürmekteyim.
Ali Ozanemre’nin şiir üzerine düşünceleri ;
Ahmet Haşim, Piyale önsözünde; “Şiir… ‘nesir’ gibi anlaşılmak için değil, duyulmak üzere oluşturulmuş, müzikle söz arasında, sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir.” demişti yaklaşık 100 yıl önce.
Haşim’in anlayışına ne ölçüde yaklaşabilmişimdir, bilemem ama bu sözün altına imzamı atarım.
Aşk, ölüm, gurbet, yoksulluk gibi duygu değeri yüksek kavramların, şiirde pek sevildiğini ve çoğu kez de işe yaradığını biliyoruz.
Şiir nedir, ne işe yarar, bir işlevi var mı, yoksa bir ‘iş’e yaraması gerekmez mi.. benzeri sorular hep sorulagelmiş, bu sorulara sayısız yanıtlar verilmiştir.
Ayrıca sorulur; şiir, kimin şiiri ve nasıl şiir?
Sorulardan birine Haşim gibi ya da başka başka yanıtlar verilebilir. Örneğin; şiir formatında olmasa bile etkili bir söz ya da davranış, bir kelebeğin rengi uçuşu, suyun sesi, yaprağın uç vermesi.. şiir değildir denebilir mi? Ama herhalde ve her halde şiir, insan içindir. Öyleyse birey ya da toplum boyutunda insanla ilgisini kuramadığımız, insani olmayan bir ürün, görünüşte şiir olsa bile onda şiiri aramanın bir anlamı yok. Bu bakımdan “Şiirde “mânâ” aramak, yaz gecelerinin yıldızlarını titreten bülbülü eti için öldürmekten farksızdır” diyen şair haklıdır.
Ayrıca; şiirin, insana duygu / düşünce bakımından bir etkide bulunmak gibi olmazsa olmaz bir işlevi vardır, olmalıdır. Bu, iyi. Kötü olan; şiirin, “birey için şiir” görüntüsü altında bireyden ve giderek toplumdan uzaklaşması, uzaklaştırılmasıdır.
Nâzım çizmişti altını: Şiir, karın doyurmaz ama bir ideal uğruna savaşan açlara ekmek-su kadar, hatta ondan da üstün güç verebilir.
“Kim için, kimin şiiri?” sorusuna en kestirme yanıt, “hepimiz için hepimizin” biçiminde olabilir, olmalıdır. Yeter ki tatsız, kokusuz, renksiz olmasın.
Başkalarından ayrıksı olayım diye ölü, küf kokan, ‘tarih’ olmuş sözcükler cımbızlanarak yazılmamış olsun. Özellikle; omurgasız, imge avına çıkılmış ‘şiir’ olmasın.
Şiir diye yazılanı, şiirden çok düzyazıya yaklaştıran, benzeten dilsel bazı kullanımlar vardır. Yıllar önce uzunca bir yazımda söz konusu ettiğim o durumları burada da kısaca belirteyim:
-Devrik tümceyle şiirselliğe ulaşmak varken düzyazı tümcelerine sarılmak…
-Olasılık ya da kesinlik anlamı da sağlayan -dir ekini (ve türevlerini) kullanmak…
-Benzetme anlamlı “gibi, sanki, benzer…” gibi sözcüklere yer vermek…
– “Bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar” gibi sözcükleri sıkça kullanmak…
– Başta, “ve” olmak üzere bağlaçlara, ilgeçlere, belirteçlere yer vermek…
– İkilemelere, tam çekimli eylemlere çok yer vermek…
Bunlara benzer kullanımlar, “şiirde yasak” demiyorum. Bunların, şiirsellik düzeyini düşüreceğini, söylüyorum.’’
Şiirleri, inceleme yazıları, öykü ve söyleşileri Berfin Bahar, Beşparmak, Çağdaş Türk Dili, Deliler Teknesi, Folklor Edebiyat Kar, Kıyı, Lül-sanat, Öğretmen Dünyası, Öykü Teknesi, Söylem, Tersakan Toros, Türk Dili, Yasak Meyve, Yaşam Sanat, Yazılıkaya gibi birçok dergide yer aldı.
Kitapları;
2’si araştırma, inceleme: 1) Döne Döne KARACOĞLAN” (1.b 2000, 2.b 2012) Karacoğlan şiirlerinin içine girilmiş kapsamlı bir çalışma.
2) Yerel bir ozanın şiirlerini derleyip düzenlediği Destanlar (1.b 2002).
4’ü öykü:
1) İkinci Kerem Sonuncu Aslı / Türk-Ermeni Öyküleri (1.b 1998, 2.b 2006),
2) Onlar Çocuk Kalacak (1.b 2011),
3) Kafdağının Kuşları (1.b 2015),
4) Gerçek Ay Işığı (1.b 2020).
4’ü şiir:
1) Aşk Yoksa Ben Yokum / Rubailer (1.b 1997),
2) Filistin Sancısı (1.b 1999),
3) Onbeş Yunus Koy’verdim Bu Kıyıdan (1.b 2012),
4) Aşka Açık Unutulmuş Kapımız (1.b 2018).
HÜZÜN KOKUYOR EKMEK
I
aklı başında akşam / barış içinde masa
‘tik-tak’ saatten değil ispanyol iskarpinden
hüzün kokuyor ekmek
aldırma seslerin küskünlüğüne
gece gözlerini açar bir yerden
çıkar gelir beyaz atı kanatlı
uzaklığın önemi yok oynar telefon
belki de doluverir boş koltuğun kucağı
gül biter halının deseninde
ayak sesi düşer merdiven boşluğuna
fal doğru çıkar ilk kez
beklenen komşu kız kanatları güvercin
II
başı dönüyor duvardaki resmin saatin
neye yarar telefon / açık ağız bu koltuk
yüz üstü terliğin teki
susmuş sofranın gözleri zeytin
yudumu sancı suyun
hep böyle dar mıydı bu ev
bir yerde zil sesi aralıklı / durmadan
birileri çalmazsa üç vakte değin
belki de bu kapı ağlar birazdan
III
kara yılan kıvrımı aradaki mesafe
arsız konuk
çöreklenir ortasına sevincin
bayramına küsmüş çocuk
iki tek buz daha sözün közüne
haydin dilekler mutluluğa
bilinmez mi kim beklenir
dostlarım varmış diyelim
kırıntı zamanlardan örülmüş kazak
ilmeksiz düğümlere
bir düze iki ters iki düze bir
üstelik evliymişim oğlum kızım
IV
bizimki değilmiş çalınan kapı
mektuplar bankadan sahiplerine
arada gelir gider davetsiz
iki kürek arasında ürperme
damakta mı şeker de mi tatsızlık
tuzsuz bibersiz dizi filmler
meğer ederinden ucuzmuş kitap
daha ilk dizede öyküler biter
yaşamın rendesi jilet keskin
bugünü de yedik dünün ucundan
ne denli susarsa saksıda çiçek
büyür gözlerdeki safari orman
hüzün kokuyor ekmek
**
YİTİK FİL
hortumundan vurulmuş fil
serengeti düzlüğünde sürüsü
yitirmişim yitirmişsin yitirmiş
yaban köpekleri yesin yalnızlığımı
ışığım açık
korkmasın karanlıklar
ırmak yatağındayım
fitili kısılmış lambadır içimdeki
evcil zebra sürüsü güdüyorum
gemsiz atın dizgini dolu
dilimler aynada kırık
yaşamın yalnızlığı düştü elime
kentlerin kalabalığı dilsiz
senden fil acısı / aklar / saçımdaki
uzaktasın umarsızım halsizim
serengeti düzlüğünde
sürüsü içinde yitik
yaban köpekleri yesin yalnızlığımı