Merhaba sevgili okur.
Bu haftanın şair konuğu sevgili Ayfer Yurdakul
53 yaşında, evli , iki çocuk annesi.Ankara’da ikamet eden şair, şiir sevdası ve şiirle hemhal oluşunun torunlarıyla oyun oynayacağı zamanlara denk gelişinden, şiire olan tutkusundan, okumayı çok seven bir insan olarak‘’ Sanıyorum ki susarak dolan kadınlardandım. Ben de artık vazgeçilmezim olan şiirle ifade eder oldum kendimi.Yazıyorum çünkü yazmanın bende bıraktığı duygu terapi gibiydi’’ diyor…
Çeşitli edebiyat dergilerinde şiirleriyle yer aldığını, hiç şair sıfatını kullanmadığını ‘’ ne zaman ki şiirlerimi okuduğumda ben şair olmuşum dersem o vakit şairim diyeceğim. Bunun da olmasını hiç istemiyorum. ’’ diye söz ediyor…
Açıkçası oldum dediğim yerde bitmek istemiyorum diyen bir şair…Son olarak küçük aforizmaları Ay & Ay imzasını kullandığını, bu ismimin ve mahlası olan Ay ışığının kısaltması olduğunu not düşüyor…
Türk edebiyatına kelimeleriyle, mısralarıyla bizlere ve ruhlarımıza dokunan tüm kadın şairlerimizi köşeme konuk etmekten daima sevinç duyarım…
Haftaya buluşuncaya değin sevgiyle, hoşlukla kalın…
YANIK ŞİİR
sevdiğimle kaldın
uzaktan
çoçukça
bu kadın büyümez ki
onyedisinde
güvercin yüreğimle
çenenin altında
ürkek
uzun sözün yasını tutuyorum
suskun
sonra diyorum
dengi dengine değil kırmızı
boyu huyu
az beklesen
büyüsem
bir yüzyıl kadar
öyle soğuk ki sevgili
kıyısı kalbinin
ortası cehennem nârı
dilindeki ateş
gelincik alı
olmaz böyle tanrı misafiriyim
düpedüz ruhumu satıyorum
sen çağırdın beni
siyah bir cümleden çıkartıyorum
beyaz sözcükleri
işleyen dil
neden sana gelince susar
içimden gelmiyor
bana ne bu yolculuktan
gelmiş bulundum
şöyle bir düzlük bulsam ah…
açıyorum elimi bak bu susmuş
bu konuşmuş
bu gülmüş
beş olması gerekir
bu sevdaya tutulmuş
diğeri tövbeli
aşk kolay iş beni anlasana
maharet birlikte yanmakta
hadi tut elimi
sırattan düşelim
şiire ateş lazım
**
İMLASIZ MEKTUP
okudum gözlerinin imlasız mektubunu
ağaçtan oydum seni
incecik telaşım fire verse de
taş soğuktu kaydı
umursamadı sıcağımı
cilasız düştün dilimden
her güzellik yerinde ağır diyorsun
kara yağız cümlem
derinlerde ki siyah incim
uzaklar da bir silüetsin
tütüne duaya sevdalı
nişastası dökülen buğday
özü değişen yağmur
bir insan hikayesi
nasıl da kesti balı
ay güveleri çoktandır kanatsız
mora çalan
bir papatya ağızı benimkisi
gülün açılmayan yaprağı
kayın ruhu
meşenin palamutu
hepsi bir insan hikayesinde saklı
kabuğunu ten saydığım
ayak ucundan doğrulup
yeniden doğurdum seni
etten kemikten
kaygılı
yaralı
ne zaman dolup boşalsa gözlerin
çölde ki çiçek konuşur
gülüşken gelinlerim susar
hâla soruyor musun
kimdim
neydim
ölüm ihanet, maraz savaş, aşk tutku
kuruyan ağzın ,
usuna zehirce zarifce
mendilinde ter kokusu
hepsinin denklemi
suretinde müjgan iniltisi
* *
BAHAR YANILSAMASI
“koşun öpücük cümbüşüne “
çocuk oyunu bu dünya
döndüm çölden çimenden
söz verdim
dilleştiğim uç uç böceğine
böğrümde açar mor menekşe
kırmızı kuşaklı bu mevsim
kaşlarım ebemkuşağı
yüzüm Zülfikar
terkisini ters bağlamış
sıkı tut yuları yolcum
rivayet edilir ki
dağın düzlüğüdür en zor olanı
hangi çağ da açılmış ki
bu köprü
pek güleç taşları
selam sana bahar kokan dilcem
içimde binbir serçecik sözler
öğreteceğim dinle
el ayak olsun mayısa
deli koşar haziran
akranım ne de olsa
gagası kınalılar
giydirsin nalınımı
bi koşu gidip
düş olup ergen yatağına
güneşi indireceğim genişçe bir avluya
ağızsız sabahlar el atın hele
akşam olmadan