
Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Nursel Aras Iğdır’da doğdu. İlkokulu babasının memuriyeti nedeniyle Van’ın Canik Köyü’nde tamamladıktan sonra Van Kız İlk Öğretmen Okulu’nu bitirerek on beş yaşında öğretmen oldu.
Ardından da Anadolu Üniversitesi Eğitim Ön Lisans Programını tamamladı. Uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra Bursa’ya yerleşti. Özel okul çalışmalarının yanı sıra bir dönem özel radyolarda “İki İnsan” adında bir program hazırlayıp sunan Aras, reklam ajanslarına metin yazarlığı da yaptı.
2004 Aralık ayı sonunda piyasaya çıkan Kara Üzüm Salkımı Hüzünler adlı öykü kitabının 2005 Ağustos ayı başında ikinci baskısı yapılıp tamamı seslendirilerek Türkiye’de ilk kez görme engelliler için CD formatında sesli kitap haline getirildi.
2007’de yayımlanan Türkiye Edebiyatçıları ve Fikir Adamları Ansiklopedisi’nde yer aldı. Deliler Teknesi, Eliz Edebiyat, Çini Kitap, Yaşam Sanat, Gamlı Baykuş, Mavi ADA,
Bursa’da Yaşam, Patikalar, Bay Dergisi, İmgelem, Kasaba Sanat, Olympos gibi çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları, röportajları yayımlanan yazarın 2008’de çıkan Azize adlı romanının Mayıs 2009’da ikinci, Nisan 2012’de üçüncü baskısı yapıldı. “Gece ve Kör-Ebe” adlı şiiriyle de 2011 Raşit Kara Şiir Yarışması Birincisi oldu.
2018 yılında Amerika, Avrupa, Güney Amerika, Afrika, Asya olmak üzere beş farklı kıtanın 53 ülkesinden özenle seçilen ve İtalya’da yayımlanan uluslararası OPA ANTHOLOGY of Spiritual poetry seçkisinde 100 şair arasında yer aldı.
“Elma Ağacında Kör Kuşlar” ve “Açtığın Yaralarımdan Öp Beni” adlı şiir kitaplarının ardından 2020 yılında “Kutsuz Kuş” gençlik romanı yayımlandı.
İki dönem Bursa Yazın Sanat Derneği eş başkan ve başkanlık görevlerinde bulunan Nursel Aras Uluslararası PEN Yazarlar Federasyonu Türkiye Merkezi üyesi, Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.
Nursel Aras’ın şiir anlayışı;
‘’Ben toplumcu gerçekçi bir yazarım. Dolayısıyla yalnız kendi ülkemde değil, tüm dünyada gelişen olaylarla ilgilenirim.
İçim; yakınım kadar uzaklara da acır. Bu yüzden şiirlerimde “AŞK” ı kullanarak hem toplumsal olayları daha belirginleştirmeye hem de kadınlara ve çocuklara daha çok sahip çıkmaya çalışıyorum.
Çünkü aşk, toplum olarak hâlâ hayatımıza girmiş ve ruhumuzu olgunlaştırabilmiş değil. Bugün bile kadın-erkek bağlantılarını kuran sebeplerin başında Allah’ın emriyle kadını annesinden, babasında isteme ritüeli gelir. Kaçgöç anlayışı vardır. Namus davası vardır. Kadın eksik akıldır. Erkeğin kaburga kemiğidir. Cadıdır. Şeytandır.
Okumuş yazmış, en iyi eğitimi almış olsa bile kadının sınırları bir yere kadardır. Cennet anaların ayakları altındadır ama anneler çocuklarının gözleri önünde her gün şiddete maruz kalır ya da öldürülür.
Şiir anlayışımda AŞK bir ölçüdür. Politiktir. Örgütlenmedir. Devrimdir. Özgürlüktür. Barıştır.
Çünkü Necati Cumali’nin dediği gibi “Hangi politik kanıda olursa olsun, ne iş görürse görsün, gönlünde aşkı yaşatmamış insanın elinden çıkan her iş eksiktir.
“Bir insanı sevmekle başlar her şey…” diyen Sait Faik Abasıyanık’ı da unutmamak gerekir.
ESERLERİ:
Kara Üzüm Salkımı Hüzünler, Yalnızlık da Yorar, Azize, Elma Ağacında Kör Kuşlar, Açtığın Yaralarımdan Öp Beni, Kutsuz Kuş
**

GECE VE ACI / SIZ
bir ad koysam sana gece
sol yanıma sızan acısın şarap gibi
yaz karanlığına:
ağzımızdaki emzik
yalanlar büyütüyor tarihe
bulutlar vurulmuş
gökyüzü suskun
yosun yeşili denizimde yağmur
her kapıda bir gözyaşı şişesi
yüreğim
diyarbekir surlarında iki ok
bir mahya kahvesi yap hasan
falsız olsun
anlamaz papatyalar halimizden
çiğdemler anlamaz bizi
onlar ne bilsin
kandillere saklanan güvercinlerin
son çığlıkları beklediğini
onlar ne bilsin
mardin işi
bakır bir sini etrafına toplaşıp
dost gülüşlerinde unuttuğum eksilen yanlarımı
ve
bir arabanın rutin muayene masrafını
tamirhanenin önünde çınar
çınarın altında hasır iskemle
iskemlede ben
sırtımı dayamışım ağaca
yaprakların hışırtısı bulaşıyor mürekkebe
araya başka sesler giriyor
bekle, diyor, bekle trafik karıştı. karışır tabii. arka camın su düzeneği
bozuk, çamurdan görünmüyor geride kalanlar. direksiyon Z rotu
aşınmış, cızırtılı sesler çıkarıyor çatılara atılan eski radyolar gibi. yağ
kilometreyi aşıp gitmiş çocukluğumun telaşlı oyunlarına.
düşündükçe
düşlerim kırılıyor orta yerinden gece
kuşlara ufalanıyor varoluşum
şeker doldur ceplerine deli kız, diyorum kendime
çünkü her uyanış bir acıdır
sonra küfrediyorum
köşe başlarını işgal eden
ne kadar kükrese de
içindeki miyavlayan kediden habersiz
aşk efendilerine!
üst üste
yan yana
duvarlar ördüler bedenimize
harcı cam kesiği yalnızlık
ey rüzgâr ve su, siz nerdesiniz?
dudaklarımda çürüyor ihanetin nefesi
üşüyor martı sevincim
ellerim üşüyor
kar getirin ağrı’dan
örtün üstüme
ateşin ortasında
buz keseyim!
şimdi yalnız sana bağışlıyorum gözlerimi gece
eğil, usulca öp kalbimi en acıyan yerinden!
**
GECE VE KÖR – EBE
hangi buluta değse elim
kan kusuyor geceye
nefretin listesinde yeni bağbozumları
kadınlar buzdan heykeller gibi acıya susmuş
ben sırtımı insan duvarına verip
bir aşk şarkısı söylüyorum uzaklara
filistinli çocuklar kızıla boyuyor saçlarımı
hangi yaraya üflesem
hangi kimsesize yâr olsam oyy delâl
yüzümü nemrut’a dönsem
dicle köpürüyor
dicle’ye dönsem
fırat hüzün
ters dönmüş ruhumu dövüyorlar et tahtalarında
içim baldıran zehiri
gözlerim ateş
sen şairsin
matruşkana sığındım
**
GECE VE KADIN – SIZ
bir kuş ölüsü gibi
karanlığına gömemezsin beni gece
uğraşın boşuna anlamıyor musun
korkmuyorum artık ayyaş naralarından
tanrılaştım
ve
bütün kızıl saçlı fahişeleri ben doğurdum
onlar benim çocuklarım
onlar benim on sekiz yaşımın
insan çöplüğüne sızan kan çığlıkları
delirdi içimdeki meryem!
gözbebeklerimi oyuyorum şairlerin kalemiyle
evrene sığmayan bedenime şiirden bluzlar biçiyorum
değişmeli bu düzen!
d e ğ i ş m e l i !
çıkıp sokaklara
demir kilitli kapıları tekmelemeliyim
çekip almalıyım
düşleri silinmiş kadınları
soğuk taş duvarların çengelinden
yağmur sonrası renklere boyamalıyım
sevgisizlikten derisi çatlamış yüzlerini
gümüş dişli tarağımla taradığım
kirli ve ıslak saçlarını
kırk belik örmeli
uçlarına kırk mavi boncuk takmalıyım
bir daha kimseler çözemesin diye
sarıp sarmalamalıyım
savaşların üşüttüğü öksüz bebeleri
süt yürümeli memelerime
emzirmeliyim açlıklarını
ve
çocuk gülüşlerinden
havai fişekler yapıp
tutuşturmalıyım kararan gökyüzünü
şimdi sen bana uyu diyorsun gece
u y u y a m a m !
ister yer
ister söv
delirdi içimdeki meryem!
etten değil
çamurdan bedenler yaratan
camille gibi
kurallar cehennemindeki yalnızlığımdan
binlerce beden yaratıp
aşk tohumları ekmeliyim
nefretin kuytularına
yoksa annem bağışlamaz beni!