Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Gıyasi Aydemir 1955 Isparta doğumlu. Adana Erkek Lisesinden mezun olan yazar Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünde okudu.
Bir süre devlet memuru olarak çalıştı. Yurt dışında mesleki eğitimler aldı, incelemelerde bulundu. İş hayatına özel tohumculuk firmalarında değişik illerde üretim uzmanlığı ve farklı kademelerde yöneticilik yaparak devam etti.
Şiir ve öyküleri bazı antoloji ve yıllıklarda, Söylem, Tay, Tersakan Toros, Ekin Sanat, Çağdaş Yaşam, Temren, Tmolos Edebiyat, Yaşam Sanat, Mut Çıtlık, Tersakan Sanat, Patika, Edebiyat Nöbeti, Sincan İstasyonu gibi kültür, sanat ve edebiyat dergilerinde yer aldı.
Yayımlanmış Kitapları;
Bir Zamanlar Bir Köy Masalı-Karahan Kitabevi, 2008, Bana Bir Şiir Bırak-Karahan Kitabevi, 2010 Nice Şahbaz Atlar-Karahan Kitabevi, 2015, 397 Sensizlik-Karahan Kitabevi, 2015 Çukurova Sıla Ben Gurbet(Öykü)-Karahan Kitabevi, 2016, Ağzı Süt Kokan Kelebek-Temren Yayınevi, 2018, Gerçekküstü-Klaros Yayınları, 2020
Gıyasi Aydemir’in şiir üzerine düşünceleri;
“Çocuğumuzun katilini bağışlayıp içimizdeki katili öldürdüğümüz yerdir şiir.” diyen biri için verdiği hazzın dışında şiirin tüm tanımlarının ötesinde, yerine getirdiği işlevlerden biri de sağaltıcı etkisi, yaşadığımız dünyanın yüklediği onca acı ve sorumluluğa karşı insana eklediği direnme gücüdür.
Cezasız kalan suçları cezalandıran adalet, ulaşılamayan makamlara dilekçe, kendimizden bile sakladıklarımızın bileni ve sırdaşı, yeryüzü kirlerini arındıran temizleyici, ruhun acıyan yerlerinin merhemidir o.
Benim yazarak yaptığım, sözcükleri kuşanıp -insanın evrenle, insanın insanla, insanın doğayla, insanın inançlarıyla, insanın çelişkileriyle, duygu ve düşünceleriyle, anılarıyla, kötülüklerle, iyilik ve güzelliklerle ilişkileri kadar çeşitlilik gösteren- acının üstüne yürümekten başka bir şey değildir.
Şiiri yaşamın ta kendisi diye nitelendiriyorum. Her ne kadar yaptığımız tanımlarla çeşitli kalıplara, akımlara, biçimlere, biçemlere ayırsak da şiir dediğimiz büyülü evren sonsuz, sınırsız bir sanat dalı. Beğeni alır ya da almaz, şiirden sayılır veya sayılmaz, her durumda her şey için herhangi bir şekilde yazılabilir. Kurallar yalnızca koyanları ve uyanları bağlar.
Sanatın insanoğluna verdiği özgürlüğü, sınır tanımazlığı, gücü veren başka bir şey olmadığına inanıyorum. Dünümüzde olduğunca günümüzde de kendi özgürlüğü ve akışı içinde yolu sonsuza uzayıp gidecektir şiirin.
Ülkemizde, sanırım dünyada da, şiir yazan, söyleyen, neyin şiir olduğuna ya da olmadığına, nasıl olması ya da olmaması gerektiğine kendi meşrebince, birikimince, sesini duyurabildiğince hüküm veren, düşünen, manifesto yayınlayan, tanımlayan o kadar çok insan var ki, ben düşünmüyorum desem yeridir.
Birilerinin şiire ayar verme çabaları şiir evreninde ne kadar karşılık bulur, ne derece etkili olur kestiremeyiz. “Sen yazma, yazdıkların şiir değil!” ihtarları ya da kişisel ilişkilerle öncelenen ve yüceltilen şairler ve şiirler, şiirin o bitmek tükenmek bilmeyen gökyüzünde ne kadar uzun ya da kısa ömürlü olurlar bilinmez.
Zamanı en gerçekçi değerlendirici makamında görmek gerekir. Şiiri öncesiyle sonrasıyla sürekli devinen, biçim, biçem değiştiren, değişen bir sanat diye değerlendirmek belki de en doğru olandır. Çağına göre çok bilinen, dillere pelesenk olan ama unutulan ve unutulmayanlar olarak da bakılabilir.
İnsanlarda iz bırakanların, tazeliğini ve etkisini koruyanlar çağından taşıp yeni çağlara ulaşanlar, biz insanların sınıflandırdığı, adlandırdığı filan akım, falan biçim, feşmekân -izm’in dışında güzelliğini, güncelliğini, kalıcılığını koruyan çok güzel örnekler var.
Tarihte olduğunca günümüzde de şu ya da bu biçimde kendi biçemi ve ait sayıldığı akımınca geleceğe kalmayı başarabilecek şiirler, şairler çıkacaktır. Fikirler beyan edilecek, zıtlıklar çarpışacak, şairler ölecek ama değerince hak eden şiirler şairlerini yaşatmaya devam edecektir.
KISA GÜNÜN DEFTERİ
Tütün çekiyorum yağmurda
yağmura benzemeyen bir yağmur Ankara’da
balkondan bozma bir balkonda
anlamı ağaç olmayan bir ağaç
dalları çıplak, dibinde burnum
dallarında mumyalaşmış çiçekler
çiçeklerinde diriliği şüpheli tohumlar
tütünüm serkeş, hava gri.
Arabalar geçiyor Mektep Sokak’tan
aklım uzaklarda
gözlerim özleme dalmış
şairler- yazarlar geçiyor gözlerimden
Azar, Gökgöl, Gündüzalp
göçüyorlar birer ikişer.
Tenimi yalıyor soğuk, sinsi
kaçıyorum yalnız, uyanıp özlemlerden
telefonum suskun
kapalı televizyonum, açıkken de
aklım gözlerimde.
Zaman örtmüş son hallerini,
özlediklerim resmigeçit gözlerim esas duruş
iklimler ötesi yanıyor içim göz göre
görmüyor vuslat, puslu baba evim
dağlar ardı
geçmişte gemim
dümenim harap
yırtık seyir defterim.
Defterimi açıyorum sonra,
defterimde haneler
hanelerde odalar
odalarda şiirler
mahallemin gülleri
her gidişimde eski
her gelişimde yeni edebiyat kentim
yerli yerinde
değişik sakinleri
sil baştan yittiğim sokakları keşfediyorum
rumuzlarda kimlik tespitli nüfus sayımı.
Şiirler; binlerce tarif,
zarif,
haraç mezat,
naif,
girilmeyen odalar, efsunlu,
açık kapılar çalınmayan,
metruk kör kuyular, düşülüp çıkılamayan,
kaç gönül ağrısı,
kaç yürek yarası,
kaç kovgun,
dönüşsüz göçler,
inzivalar,
düş kırıkları,
diş kırıkları, öpüşürken,
şiirler yakın, haşarı
tanığım, yükü insan,
envai surat,
kaç kat, derin,
atamam içimi dışarı.
Şairler; yalın, ağdasız, boyanmamış,
maskesiz, tüllü hafiften.
İnsan kadar insan, iyi kadar iyi,
kötüden şair olur mu,
aç sen içten,
kapalı odalara benzer kapandıkça kalpler,
nemli önce sonrası küf soğudukça duvarlar,
geliri giderini karşılamaz aklımın,
aklım şairlerde.
Kalemleriyle intihar et,
korkma ölmezsin, öp yüreklerinden,
öp yüreklerinden.
Kalemleriyle iftihar et
ama önce şiirlerini öp gözlerinle,
şiirlerini öp.
Kısa bir gün kalemleri,
kalemleri ömür,
helal etsinler haklarını,
ömür kısa bir gün.
**
CENİNİSAKIT
Birinci gün: suç
İkinci gün: pişmanlık
Üçüncü gün: sorgulama
Dördüncü gün: yargılama
Beşinci gün: ceza
Altıncı gün: infaz
Yedinci gün: af
Ötesi kurtuluş/mu
Savunmam yok
Sevgi ve nefret kadar zıt mıyım anne
Birinci/sekizinci gün: suç
Hırsızlık mı kapkaç mı
Katil mi maktul mü
Zina mı tecavüz mü
İftira mı kanıt mı
Siyasi mi adi mi
Yargılar yasalı mı
İktidar mı karşıt mı
Toplum kadar çok musun
Rahmince sıcak mı yüreğin
Masumluğumdan mı düştüm
Ceninisakıt mıyım anne
İkinci/dokuzuncu gün: pişmanlık
Anne ben ihanet miyim
Ceninken ihanet
İhanetken keşke
Keşkeyken baba mı oldum
Henüz büyümedim ki anne
Karanlık kusuyorum bırakıldığım yerde
Cami avluları evimiz karakollar yuva mı
Hurafe yolumuz bilim solumuz mu
Aşk yasak
Sevişmek gayriresmî
Resimler damgalı mı
Ben babalığı özürlü bir baba mıyım
Masumiyet kadar kıt mıyım anne
Üçüncü/onuncu gün: sorgulama
Yırtık göbek bağım
Göbek bağımdan hayatım sızıyor
Güneş yayılıyor beynime
Anne sen benim gökyüzüm/mü/sün
Babam nezarethane mi
Adalet misin tuzak mı
Sen soru ben yanıt mıyım anne
Dördüncü/on birinci gün: yargılama
Kan mıyım
Su muyum
İlik miyim
Ölüm uykusu muyum
Tanımıyor seni dölüt çağım
Bulut muyum leylek misin
Sen söylem ben kayıt mıyım anne
Beşinci/on ikinci gün: ceza
Günah mıyım omuzlarında
Leke miyim senin alnında
Saçının telinde mi büyüdüm
Başörtün nerde
/başörtüsü namus mu anne/
Neden aklından doğmadım
Çizgi miyim ben
İnsanların gözleri tanrı sözleri din mi
Sen yasak mısın özün yasa mı
Sen kaza ben kasıt mıyım anne
Altıncı/on üçüncü gün: infaz
Kelepçe mi
Zindan mı
Cellât mı
Elektrikli sandalye mi
Darağacı mı
Yağlı kurşun mu
Ölüm mü
Sen ocak ben yakıt mıyım anne
Yedinci/on dördüncü gün: af
Sen benim doğum ihtimalim misin
Sen benim masum halim misin
Ben yarın sen cumhuriyet misin
Sen beni henüz doğurmadın ki anne
Sen sınırsız insaf mısın
Sen ebedi af mısın
Sen beni henüz doğurmadın ki
Sen özgürlük ben kısıt mıyım anne
Anne sen af doğurup suç mu büyütüyorsun
Sen benim “çocuklarını yiyen ihtilâl”im misin anne!
**
NEKTAR
Sevmenin saçı okşanmamış çocuklarıydık
Zembereği boşanmış saatlerin sesiyiz şimdi, dinle!
Doğrudur, künyesiz destanlarda savrulduk.
Tehlikeli teselliler doğurduk, çoklu yenilgiler
Anaçtır, dedi bilge, öğren: bahane verimsiz tohum.
Her defasında kendimizi kalbimizle vurduk!
Ummak yediveren dişi, kokulu anılara sığınmak
Eskiyen zaman kitabı, sökün eder kapalı rahminden
Sayfalar yırtıldıkça, acısından sancılı gelecekler kurduk.
Mahzunluğumuz tende narin kuştüyü, düştük
Solgun çiçeklerden bal alan böceklerin ağzına
Avuntusuz yangınların dumanında boğulduk.