
Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Nazlı Öğretmen 1991 Haziran Adana’da doğdu. Nevşehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu olan şair yüksek lisans eğitimime devam etti.
Eliz Edebiyat dergisiyle yazın dünyasına adım atan Nazlı Öğretmen bir süre Nif Sanat dergisinin editörlüğünü yaptı.
Kalemini daha çok şiir ve düşünce yazılarına evirdim diyen şair aynı zamanda edebiyat dünyasının başarılı şair ve yazarı benim de kıymetli dostum Selda Kaya’nın kızıdır. Halen 2015 yılında başladığı öğretmenlik mesleğini başarıyla sürdürmektedir.
NAZLI ÖĞRETMEN’İN ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ ;
“Gül ıtrıyla selâmlar sabahı, şair yaratır. Pınar hangi susuzlukları giderdiğinin farkında mı? Güneş sarayları da aydınlatır, kulübeleri de. Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raks edecekler.
Senin olmalarını istiyorsan, onların olacaksın, yalnız onların.” demiş sevgili Cemil Meriç. Bir gül bir şair, bir şair de bir gül yaratır demek girizgah için yerinde olacaktır. Kelimeleri sevmek ve yakıştırmakla başlar şairin yazma serüveni. Bu söylem arayışında kelimelerce yol kat edilir ve her şair kendi izini bırakmaya çalışır.
Çünkü iyi şiir, zamansızdır, zamanlar üstüdür. Bütün zamanlara meydan okuyup bugünlere süregelmiş şiir iyi şiirdir elbette. “Şiir yazanın değil ihtiyacı olanındır.” Bu meşhur cümle, Pablo Neruda’nın yaşamını anlatan “Postacı” filminde Neruda’nın mektuplarını taşıyan bir postacı tarafından şairin kendisine söyleniyordu. İyi şiir yazmanın bir bedeli vardır dercesine özetliyordu aslında şiirin nasıl da herkesin olabileceğini.
Şiir bir yaratımdır, evet. Yüz bin yıllık sözcüklerle yeni şeyler söyleme yaratımıdır. Yani küçük bir tanrıdır şair. Eski edebiyatta bunu en güzel Nedim ve Fuzulî gibi sanatçılar yaptı. Başta söylediğime istinaden, gülü gül yapan bu ince ruhlu sanatçılardır. Bunlardan önce gülün sadece adı varken şimdi sanı var.
Yeni edebiyatta Nazım Hikmet, Attila İlhan gibi nice şair bu yoldan-yeni şeyler söyleme yolundan- gitti. Şiirini köklü bir düşünceye, imgeleme yaslayarak geleneği sürdürdü. Çünkü “Şiiri yaratan tek bir şair yoktur.” Böyle demişti Neruda. Benim imgelemim de gücünü çoğunlukla gelenekten/hayran olduğum tüm sanatçılardan alır.
Bu, organik bir bağ aslında. Üniversitede, eski edebiyatın ilk dersinden beri böyle büyülü ve edalı bir şeyler çağrıştırıyor bende divan edebiyatı.
Kalemim de kendini böyle var etti.

.
Eprimiş Gazel
Bu gül
bu bülbül ya bu gülistan
koyulmuş nicedir bir bağ bozumuna
daldaki gülen ayvalar,
salkım saçak gonca güller
has bahçenin süsü solmuş.
Bülbül bekler bin yıldır aynı dalda
aynı daldan düşer
eprimiş bir gazel
.
Bir sırra kadem basmış gül
Bülbül neylesin.
.
Bin nağme etse bülbül açmaz tek gonca
Bağban neylesin.
**
Tragedya
Söyleşirdik
İki belagat kitabı gibi
Sözü kaynağından içip söyleşirdik
.
Bengi suyu ararken geçtik kendimizden
.
Zamanın çanına asılı
Koygun sözler toplandı tragos şarkılarından
Tragedyalar girdi araya.
.
Bengi suyu ararken geçtik kendimizden.
**
Nedim’e Zeyl
Güllü diba giydin amma korkarım azar eder
Nazeninim saye-i har-ı gül-i diba seni
Nedim
Yeni çatlamış bir incir dudakların
Nazenin bir beyit sanki Nedim’den