Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu benimde şiirlerini hayranlıkla okuduğum Şair, yazar, gazeteci sevgili Nevin Koçoğlu.
5 Kasım Gaziantep doğumlu. Çocukluk yılları İstanbul’da geçti. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimlerini Gaziantep’te yaptı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi (2008) Bölümü’nü bitirdi ve hâlen de Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ikinci bir fakülteye devam ediyor.
Almanya’da faaliyet gösteren “DPV- Deutscher Presse Verband” adlı basın kuruluşuna bağlı bulunan Nevin Koçoğlu, Uluslararası Basın Kartı’na sahip bir gazeteci olarak çok sayıda gazetede köşe yazarlığı yaptı, politik makalelerin yanında daha çok çevre duyarlılığı konusunda yazdı ve sivil toplum kuruluşlarında aktivist olarak görev aldı. Hâlen “Gaziantep Haberler” gazetesinde yazıyor. “Güney” Dergisinde yöneticilik, Yazgam Edebiyat Sitesi’nde genel yayın yönetmenliği yaptı.
kütüphane oluşturmayı sosyal sorumluluk projesi olarak seçmiş, uzun yıllar bu konuda çalışmalar yapmıştır. Ankara’da yaşamaktadır.
Miletus, Luz Cultural, Pont Suspendu, Our Poetry, Different Truths, Bonyada Kalem, Carear en Salamanca, Mandegar, Turkish Literature Magazine, Honer ve Egtesad, Akköy, Yeni e,
Kurşun Kalem, Lacivert, Patika, Güney, Eliz Edebiyat, Kurgu, Karşın, Mavi yazı ve şiirlerinin yayınlandığı dergilerdendir.
Şiirleri; İspanyolca, İtalyanca, Kürtçe, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça ve Sırpçaya çevrilmiştir. İspanya ve Almanya başta olmak üzere yurtiçi ve dışında uluslararası etkinliklere ve okumalara katılmış, antolojilerde yer almıştır.
Kitapları:
Tanrının Vişne Bahçesi (2013)
Tanrının Vişne Bahçesi 2. Baskı (2014)
Bexçeyé Vîşneyan é Xweda –Kürtçe ( 2014)
Tanrının Vişne Bahçesi 3. Baskı (2018)
Tuz ve Gece (2015)
Tanrının Vişne Bahçesi- Farsça basım /İran (2020)
Kuğu Kardinalinin Ölümü (2020)
VE ŞAHİDİM
I
Çürür ‘su uykusuna’ yatan bütün ağaçlar
ve kalbin, en yüksek dalda asılı o vuruş,
çürür…
II
Suya düştüğünde göğün gözleri
öğrendim yeşilin siyahtan daha acıya çaldığını
o yeşil çanaktan süzülenin bağışlanmazlık olduğunu
ve saydım kızıl çemberde akrebin-
külden yana kaç kez dönüş yaptığını,
saydım…
III
Uyuyan dumanlı bir göl
ne kadar anlayabilir ermişin yeşil gözlerini,
gri bir gökyüzünü örtünmüşken üstüne…
Çıplak ağaç dibindeki altın nergis,
saçımdan dökülen mor sümbül,
dokuma tezgahındaki dantel
bilmez kırmızıdan arınmanın zor olduğunu
kor bir ateşi taşırken avuçlarında…
IV
İşte buradayım,
yüzünün gölgesinde
akıp giden hiçbir şeyin sessizliğinde…
Ve şahidim,
ve şahidim duvarlarımın çatlaklarının
en iyi ıssızlıkla sıvandığına…
V
Şimdi-
nehir kıyısında yatan kuru ağaçlar gibi ölmeli,
göğe yakın, sana uzak…
Ölmeli…
**
SÖYLE KAHİN
Söyle kâhin
taşır mı günahlarımızı iki güvercin boynu
arındırır mı bizi saçımızın isiyle tütsülenmiş o şarap?
İçimizde taşıdığımız erken mezar ölüleri ah
gözlerimizde çırpınan boran kuşu
arıtmaz bizi hiçbir şey biliyorum
ruhumuzda sindirilmiş yakılacak bir cadı
ve uyutulmuş bilgenin ağır kanı
Kuşların taşıyamayacağı kadar ağır
siyah bir nefes var şimdi “aklım ve kalbim arasında” dolaşan
Karanlığın kıvrımları arasında kaybolmuşken biz
gecenin ötesine geçebilecek miyiz ?
Söyle kâhin
taşır mı günahlarımızı iki güvercin boynu
arındırır mı bizi saçımızın isiyle tütsülenmiş o şarap?
**
SARI SABIR VE BUHURDAN
Hiç konuşmadım gecenin derinine ben
ağlatan meşeyi dinledim
ve ağlayan suyu
Koynunda zer uyutan ey toprağın tuzu
duyduğum ses rüzgâr değil, gölgelerin fısıltısı
İki göğsüm arası ebe sancısı ah…
Sarısabır çiçeğiyim yüz yıl öncesinden, ‘yüzüklerimi getirin-
küpelerimi, gömdüğünüz’derinden*
Bir tutam kırmızı iplik bileğimde, bu ateşten ben geçtim
açıp saçlarımı önünüzde, acı suyu ben içtim!
Ah yazgısı ateş mercan otu, kayadan akan su
kavruk sedir ağacım, şifa bulduğum tunç yılan
ve sarısabır yaktığım buhurdan…
Kalbime iliştirdiğiniz erken hüzünden uzak
bir yaprak buldum altına sığınacak
‘ gökten aşağı çiy damlayacak!’