KÜLTÜR SANAT

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Nihat Ziyalan

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın şair, yazar, oyuncu konuğu sevgili Nihat Ziyalan 26 Şubat 1936 Adana doğumlu. İzmir’de Hava Astsubay Okulu ve Adana da Erkek Lisesinde bir süre okudu, yarıda bıraktı. Yaşını büyüttürerek gittiği askerlikten sonra, Adana Tiyatro’suna oyuncu olarak girmiş, orası kapanınca, önce Ankara Sanat Tiyatrosu’na, sonra da Yeşilçam’a geçmiştir, daha çok da şair olarak tanınır.

Çoğunu Yılmaz Güney’le çevirdiği yüz elliye yakın filmde oynayan Nihat Ziyalan aynı zamanda şair, yazar ve tabip Mustafa Ziyalan’ın babasıdır. 1980’de, Türk sinemasının içine düştüğü kriz nedeniyle Avustralya – Sidney’e göçtü.

İkinci Yeni şiirinden geçerek, anlatımcı şiirin karnını deşen ve taze anlamlarla yüklü bir şiire ulaşmaya çalışan Ziyalan, sonunda Sezgisel Yalınlık yolunu seçti. .

Şiirleri önce Adana’da çıkan Bugün gazetesinin sanat sayfasında, sonra Yeditepe, Dost, Pazar Postası, Papirüs dergilerinde, öyküleri ile değişik konulardaki yazıları Adam Öykü ve Öküz gibi dergilerde yayımlandı. İkinci Yeni çizgisindeki şiirleriyle tanındı.

 2009’da 1. Çukurova Ödülü’nü alan ve edebiyat dergilerinde yazmayı sürdüren Nihat Ziyalan sevgili eşi Nedret Ziyalan ile birlikte tüm zamanını edebiyatla geçirdiği Sidney’de yaşıyor. 

“Kendimi delikanlı gibi hissediyorum” diyerek, sekseninden sonra sevgi şiirleri yazmaya başladı.

ESERLERİ:

Asık Yüzlünün Biri  (1963), Güvercin Uçuşu (1980),  Avustralya’dan Şiirler (1985), Sevgili Şiir (2007), Tomurcuk Sevda (2009) Çapkın Çiçekli (2015)

Eve Götür Beni (2018) Sevdakeş (20 21) adlı şiir kitapları, Güneşle Damgalı (2000), Menekşeli Konak

(2004), Attım Kapağı Yurtdışına (2010) adlı romanları, Kısa Pantolonlu Sevda (2001),Severim

Pazartesiler (2005) ve 2015’te yayımlanan Üstüme Fazla Gelme Ayçelen adlı öykü kitapları, Sidney’de

sahnelenen Nasreddin Hoca ile Azrail adlı oyunu var..

NİHAT ZİYALAN’IN ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ ;

Şiir muhalif olmak zorundadır. Yılmaz Güney’le Dünya’yı değiştirmek gibi bir bağlanmaya baş koymuştuk ilk gençliğimizde. Bunun mümkün olmadığını yıllar geçtikten sonra anladım. Ama okuyanın belleğinde sorular uyandırabiliriz.

Şiirimin yolu budur artık.

İlk kez burada söylüyorum: Bitirdiğim her şiirin ardında acaba tekrar şiir yazabileceğim korkusuyla tam 65 yılım geçti Aklım erdiğinde etrafıma şiirle bakan biriydim. İlk şiirimi Dumlupınar Denizaltısı’nın batması üstüne 1953 yılında yazdım. Seksen beş yaşıma vardım; bir kez bile iyi bir şiir yazdım diyemedim, diyeceğimi de sanmıyorum. Her günüm şiir çalışmakla geçtiği halde.

Şiir nedir diye sorarsanız, yanıtım kesindir: Bilmiyorum.

 Eğer şiirin bir reçetesi olsaydı onu yazar ve defteri kapardım. Oysa şiir ele geçirilmez, ne kadar

kovalasanız da hep kaçandır. Yazdığım şiirin çoğunluğa ulaşmasını yeğleyen biriyim. Elit kesim için yazmıyorum.

Şiirle ilk karşılaşan birine de şiirimle dokunmak isterim. Onun için geçirgen bir şiir yazmaya çaılışıyorum. Bunu yaparken basitliğe düşmeyen bir yalınlığı seçtim. Bunun ötesine giderek SEZGİSEL YALINLIK’i kotarmaya gayret ediyorum.

Okuyucu benim için yazar kadar önemlidir. Ondan da üstündür diyebilirim. Ardı ardına benden şiir okumayın lütfen. Okuduğunuz şiirimin belleğinizde yürümesine, size hayal kurdurmasın izin verin. Yani benim şiirim üstünden kendi şiirinizi yazın.

Kırk yıldır yaşadığım Sidney’den selam-sevgiler.

EVE GÖTÜR BENİ NEHİR

köprüden Parramatta Nehri’ni seyrediyorum

Sydney’in ortasında

hayatım su gibi berrak

akıp gidiyor

.

1999 tatilinde Taksim Meydanı’nda

Özdemir İnce’nin sevgi dolu tekmesini

aynı güzellikte savuşturmam geçiyor

çocuksu coşkumuza tanık olanların

gülümsemesi de akıntıda

bir balık sıçradı

gözlerini benden ayırmadan

kuyruk salladı

.

Seyhan Nehri’nde

elimle yakaladığım balığa benzettim

kavanozda beslemeye kalkınca

azarlanmış götürüp nehre bırakmıştım

.

dur Parramatta Nehri!

sürüklediğin balıkla konuşacaklarım var

soracaktım

cenazelerinde bulunamadığım sevdiklerim

yolumu gözler mi gitti

deniz kenarında

yanıma konup üzüntümü paylaşan serçe

yüzmesini havada durdurup

bana kuyruk sallayan balık

doğduğum yerden mi tanıdık

şimdi onları geldikleri yere mi götürüyorsun

önüne katmış her şeyi sürüklerken

bırakma Nihat’ı burada

beni de eve götür nehir

**

KAVAL YOĞURT ÇALIYOR

sütün mayalanmasını dinliyorum

.

gecenin çaldığı kaval

inek mi koyun mu

boyunlarındaki çan fısırdıyor mayalanmada

.

dönüşürken süt

tencerenin bohçası çözülecek diye korktum

kulağıma ninni kaval

uykumu getirdi

.

pamuk toplamaya gittiğimiz çocukluğum tarlasında

.

sabahı karşılayan kuş ötüşü

açtırdı bohçanın katlarını

yoğurt

bahar tüttü

.

hatırladım rüyamı:

matinelerde gözümün önüne düşen saçımı

kız lisesi

öğretmenleriyle birlikte üfürüyor

yüzlerinde hissediyorum şiirimi

gençliğimin kaval sesiyle başladı günüm

dönüşmeye başladı kocamış sütüm

boynumda çıngırak

.

“sakın geç kalma erken gel”

**

YAŞLI GÜNEŞLE DELİKANLICA

çamaşır ipinde kimin için kuruyan güneş

kal öyle

asıyorum kemiklerimi yanına

.

ikimiz bir arada korkulu

sanacaklar korkmuştum

kuşlar uçuyor

gölgesi değiyor üstümüze

.

ürkütmez yıllar

kemiklerim seninle aynı ipte salındıkça

altımızda otlar güvenceyeşil

rüzgar estikçe

.

çamaşır ipinde şarkılar

kuruyan güneş

kemiklerimle

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.