Site icon Söz Gazetesi

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Serkan Özer

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın şair konuğu sevgili Serkan Özer 1981 Hekimhan-Malatya doğumlu. Belirli aralıklarla tayini çıkan anne ve babası öğretmen tipik bir memur çocuğuyum. Babamın önerisi ve teşviki ile tek tercih öğretmenliği seçtim. Üniversiteyi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Sınıf Öğretmenliği bölümünü  bitirdim.

Üniversite yıllarında şiir yazmaya başladım. 2003’te ilk şiirim Ankara’da çıkan Nikbinlik dergisinde yayımlandı. Daha sonralarında Varlık, Sözcükler, Şiiri Özlüyorum, Ada, Eliz, Çini Kitap, Bireylikler gibi çeşitli dergilerde şiirlerim yayımlandı.

2003’te yine bir dergi çıkarma maceramız oldu arkadaşlarla. Kısa bir süre sonra dergiyi sonlandırmak zorunda kaldık. Dergiler her zaman benim önceliğim olmuştu ve yine öyle olmaya devam etmektedir.

SERKAN ÖZER’İN ŞİİRE DAİR DÜŞÜNCELERİ;

Şiirlerimi genelde çocuksu duygularla kelimelere yüklüyorum. Bir çocuğun sevinci ,hüzünleri, korkuları ve gergin halleri gibi durumları şiirlerimde kullanıyorum. Biraz da bu güncel yaşamımın getirisi. Çocukluk hallerimi çok seviyorum ve sanırım bunlar şiirlerime de yansıyor.

Ya da en azından ben böyle yazmaya çalışıyorum. Gerilimli şiirlerim de mevcut ama bunları ölçüsünde yapmaya çalışıyorum. Aslında gündelik yaşamda anlık ve yaşanmış duygu ve düşünceler şiirlerime yansıyor.

 Şiir, duygu düşünce birleşiminden ortaya çıkar. Şiir sanatı açısından önemli olan bu birleşimin dengesini kurabilmektir. Eğer duygu-düşünce diyalektiği çerçevesinde birleşim iyi bir şekilde gerçekleştirilmişse ortaya şiir yönü güçlü metinler çıkmaktadır.

Serkan Özer İmgelemede kolay gibi görünen ama okuru zorlayan şiirlerinin olduğunu söylüyor ve ekliyor elime şiir ile alakalı ne geçse okuyorum. Şiirin bu gizemli dünyası, benim şiirlerime de yansıyor. Üç dizelik, hatta tek dizelik şiirlerim de var Dağınık Atlas kitabımda. Tek dize bile olsa okuru düşündüren, farklı dünyalara çıkarım yapmasını sağlayan şiirler yazıyorum ya da bunu amaçlıyorum.

Şiirin kaynağı, insanın ve yaşamın kendisidir öncelikle. Filmler, müzikler, sanat tarihi, coğrafya ve edebiyatın birçok türünden beslendiğini düşünüyorum. Koş Kişot ve Dağınık Atlas şiir kitaplarımın ardından sırada iki dosyam daha var, birisi bitti diğeri de bitmek üzere.

Ama şimdilik erken… Maalesef bu konuda da ön yargılar var ülkemizde.  Biraz daha demlensinler diye beklemekteyim. Belki sonrasında da mesleğimle de alakalı olduğu için bir çocuk şiirleri kitabı çıkarabilirim. 

Yarım kalan Yarabandı dergimizi tekrar çıkarabilirsek çok da mutlu olacağım.

KİTAPLARI;

Koş Kişot, Dağınık Atlas ( Klaros Yayınları )

YÜZLEŞME

geceleri yastıkları ve balkonlara özenen odalarımı

kapı kapı dolaştırıyorum paniklerim atak

rüyalarım ölünerek cinayetlerine gülümsüyor

seksenlerden kalma ince kıyım taşkınlardayım

bir filmden kalmış eski mi eski mısır patlamaları

yarım ay asılıyken tavanda hem yıldızlı hem pekiyili

ayağıma dolanan çizgisiz sarışın kumları

ve onların dipdiri dökülüşlerinin yatağındayım

yorgundur bacakları şehirlerimin

sesimi duyun ey bu durakta kalmadan gidenler

evdeki sözler karşıya karşıdakiler eve uymuyor

gündüz vapur gece tren üşütülüyorum

abaküsleri kırkar kırkar sayıp

içimi gösterir aynaları bilinmez oyunlara

duvarlarımızı da silinmez aynalara katıyorum

aslında gece gündüz yollarda istenmeden büyütülüyorum

önüme kuleler oturmuşsa da

saatlerin içi ve kaybolmuş insanları yalnızdır

dünyanın kuyusuna attığımız taşlar beni bilir

ben taşları desem hangi dünyanın durması yaradır

**

KARGA

hiçbir şey ölmese de üç deyince sana ait mutluluk ölür

boyar üstünü karanlık bir gül ve içi boş resim

sokak kedileri selama durur çekilir bacakların

çocuğa da sorsan önce mutluluk ölür

içine filler otursa da üç deyince sana ait masal okunur

yamaçlarına eyvah eyvah kurtlar çıkar çalar ninni

dağ keçisi gibi dağılıp kalırsın kimsesiz

çocuğa da sorsan önce masalın okunur

dünyan yanmasa da üç deyince sana ait ev çöker

bir sabah çekip gitsen, içinde çatısı kalır

tören törendir aldırma cenazene konar bir karga

çocuğa da sorsan önce ev çöker

yalnız da kalsan üç deyince sana ait bir tek sözcükler gelir

bir söz sıkılması bu fotoğraflar boğazına düğümlenir

tüm çöllerin birleştiği o yerde korkular sürüklenir

çocuğa da sorsan önce sözcükler gelir

hiçbir şey ölmese de içinde yanan bir tek sen ölür

**

EKSİK

o da bizim eksikliğimiz kalıplara sığmıyoruz

bir şişe dolusu havamız yok gidiyoruz aşka

bulanıklarda yüzüyor gemimiz dertleniyoruz

karaları sevmişiz onu da eksiklik sayıyorlar

yorgunluğumuz kentin ortalarına kadar düşüyor

sözlüğümüz gurbette çalınmış türkülerden

önlüğümüz kara, yakası kirlenmiş fotoğraflarımız

üç numara saçımız kaç şiir daha uzatır bilinmez

kalbimiz hızlı atıyor kuşlarımız çok kuşkularımız da

kaldırımlarda mutlu olamıyoruz yollar kayboluşumuz

güneşi sevmediğimizden midir nedir yüzümüz kirli

hürriyete giden bir çocuğun çember dönüşlerindeyiz

şiirimiz şiire benzemiyor o da bizim eksikliğimiz

çağlarımız geçiyor bizi, denizlerimiz çarpıntılı

kıyılarda dolaşmıyor oltalarımız, kurşunumuz ağır

rast gelmiyor her işimiz eksikliğimiz bizim bitişiğimiz

Exit mobile version