Merhaba sevgili okur.
Bu haftanın şair konuğu sevgili Gülnihal Özkan.
1970 Ankara doğumlu kendisi hakkında ”Bir oğlu, bir köpeği, bir kedisi bir de duruşu var ” diyerek özetliyor.
Her ne kadar başlık şiir hakkındaki ilk bilgileri veren önemli unsurlardan olsa da şiirlerinde başlık kullanmıyor.
Türk şiirinde genel anlamda başlık kullanma geleneğinin söz konusu olmadığını ve günümüz şiir anlayışına göre Tanzimat edebiyatıyla birlikte Türk şiirinde kullanılmaya başlandığını belirtmek isterim…
…
çünkü sevgilim
yılanları yaraları değil
yalanmayı bilmemeleri öldürür…
güneş henüz doğmamıştı sevdiğimde seni
(bundan zamanı gece olarak anlama)
gökyüzü yıldızsızdı
ve ay henüz aşıķ olmamıştı dünyaya…
(bildin… kainat yaratılmamıştı)
şaraptan önce bir zamanın cennetindeydik…
ve henüz hiçbir insan
hiçbir yılanın zehrine aşina değildi…
oysa bir alevi ısırmıştım ben
bu yüzden elmadaki diş izleri benim değildi…
tam olarak boynumu öpmüştün sen de
ki boynum yasak bir ağaçtan daha uzun değildi…
Kabil’in Habil’i öldürmesi için fazlasıyla masumdu evimiz
bir o kadar da temiz…
(bu yüzden yaratılmıştı dünya… anlasana…)
cennetimizin ışığından farklı bir ışık doğuran
ve kendisi de doğan bir güneşin sabahlarına atıldık
birbirimize unutturularak…
(gece ise sanırım birbirimizi bize hatırlatsın diye konmuştu düzeneğin içine)
güneşin, yerini dört sabah yıldızına bırakıp
yedi gece yatağımda uyumasından anla…
(o elmayı ısıran ben olsaydım milyar milyar yıl evvel öptüğüm dümdüz karnınla aklımdayken bugün öptüğüm göbek deliğine bakıp seni yadsımaz mıydım?)
al başımı göğsüne yasla
boynum uzun değil yasaklanmış bir ağaçtan hala..
okşa siyahından saçlarımı
ve kollarında affet beni…
çünkü sevgilim
sen affedersen ancak
yarasını yalamayı öğrenecek her bir yılan…
ve bizi aşkla yalnız bırakıp acılarımızla terbiye olmamızı isteyene karşı
toprağa ayağı değmeyenle başlayacak en büyük isyan…
25.09.2013
**
…
ben okumayı
senden duymadığım cümleleri
gözlerinde ararken söktüm Aliya…
geciktin diye sen
geciktim bu yüzden ilk emre…
okudum
okudum
okudum…
zulmünü okudum ilk
cehennemi bildim…
tenini okudum
günahları hatmettim…
benden esirgediğin sevgiyi
başkalarının yüzlerinde okudum
ayrılığı belledim…
şimdi dönüp “neyi biliyorsun ki sen…?” diyorsun ya
bildirmediğinden bilmedim…
dönüp Rabbine;
“affet onları… bilmiyorlar… bilseler yapmazlar…” diyenden
haberi yok mu kalbinin…?
ah Aliya…!
benim kendine acıyan sevgilim
aynı merhametten dilenmeye
kapına tövbelerle geldim…
açmazsan
öleceğim…
14.08.2001
&
….
susunca sen
kelebek uçuşlarının rengi siliniyor gökyüzünden
“döllenememiş çiçekler mezarlığı”nın kaydını tutuyor yüreğim…
sanki tek bir kırlangıç uçmamış gibi
göç yolları düşüyor maviden…
mavi
içimden düşüyor…
şeytan konuşuyor sen susunca
Tanrılar, güzel oğulları için yeryüzünün güzel kızlarını seçmiyor artık…
baharını benim açtığım elmalar
kızarmadan yılanların koynuna koşuyor…
kanatlarımdan yaptıkları örs üzerinde
canımı dövüyor sanki demir ustaları…
su
çelikten düşüyor…
susunca sen sevgilim
İbrahim’in kalbi bir putun içinde atıyor…
11.08.2014
” Şiirin sihri bu işte… yıllar önce yazarsın… yıllar sonra kehanet olur…” diyerek noktalıyor sevgili Gülnihal Özkan.