Çukurova Belediyesi Orhan Kemal Kültür merkezinde 3 Aralık 2022 tarihinde Adanalı şair İlhan Kemal’in şiiri ve şairliğine dair düzenlenen panelde Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Bedri Aydoğan yönetti ve bir de konuşma yaptı.
Panel, şairin şiirlerinin müzik eşliğinde seslendirilmesiyle birlikte çeşitli yönleriyle ele alındı. Kulele eşliğinde şarkılar seslendirildi.
Paneli Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Bedri Aydoğan yönetti ve bir de konuşma yaptı. Panelin diğer katılımcıları Prof. Dr. İ. Çetin Derdiyok, eleştirmen yazar Cemil Okyay, şair, yazar Mustafa Emre oldu. Her katılımcı 15 dakikalık süre içerisinde İlhan Kemal şiirini çeşitli yönleriyle değerlendirdiler.
Programın hazırlanmasında emeği geçen Çukurova Belediyesi çalışanlarından Selda Kaya ise sunuculuk görevini üstlendi ve şairin şiirlerini seslendirdi. Tiyatro sanatçısı Gürsel Fırat davudi sesiyle şiirler okudu. Şiir okuyan bir başka katılımcı ise edebiyat öğretmeni İlknur İşoğlu Ünal idi. Şiirlere gitarıyla ve sesiyle Temel Dal eşlik etti. Son bölümde müzik öğretmeni Nesrin Zengin ukulele resitali verdi ve üç parça seslendirdi.
Adana’nın Kültür ve sanat yaşamına uzun yıllar yön veren şair, yazar dostları ve sevenleri’ de İlhan Kemal’i yalnız bırakmadı.
Neslihan Dağlı, Kurtuluş Bilgilioğul, Ercan Benlioğlu, Nesrin Yeten, Temel Dal, Duran Aydın, Şahin Taş Demet Duyuler, Mehmet Taşar, Bilge Göllü, Alişer Avcı, M. Demirel Babacanoğlu, Aliozan Emre, Yaşar Erkmen, Ahmet Türkmen.
Şairi konu alan kısa bir belgesel film gösteriminden sonra İlhan Kemal, panelin gerçekleşmesine destek veren Çukurova Belediyesi Başkanı Soner Çetin ve Kültür Müdürü Tolga Solmaz’a ve emeği geçen herkese teşekkürünün ardından etkinlik katılımcıların toplu fotoğrafıyla sona erdi.
Çukurova Belediyesi Orhan Kemal Kültür Merkezinde 03.12.2022 tarihinde gerçekleştirilen “İlhan Kemal Şiiri” panel sonrası şairin yaptığı kapanış konuşmasının bir bölümünü burada paylaşıyorum.
İlhan Kemal Şiirine Dair Poetik Özet ;
‘’ Şiirim estetik bir başkaldırı olsun istedim, buna çalıştım: Rüya dille yazdım, belki de sayıkladım!.. Hiçbir kalıba oturtulamamasına özen gösterdim şiirimin: Biri bireysel bir şiir dilim olduğunu, bir diğeri tutkunun şairi olduğumu söylerken, bir başka birininse modern toplumcu bir şiir yazdığımı söyleyeceği kadar şaşırtıcı ve ele avuca sığmaz, hayat kadar savruk, hayat kadar derli toplu bir şiir atlası sermek istedim dünyanın avlusuna.
Sözcüklerin büyüsüne inandım. Sözcüğü sözcükle çarpıştırarak yabanıl bir tını, iç müzik oluşturmaya, kaotika içinde uyumu yakalamaya soyundum. Tüm bunları geleneğin mirasını reddetmeden, fakat ona tabu derecesinde tapınmadan yapmaya çalıştım. Yereli evrenselle kucaklaştırmak istedim. Tema algımın içinde her şey kendine kendince bir yer buldu. Bir bilindik tekniğin üstüne bin bir bilinmedik teknik ilave edebilmek için kafa yordum. Mozart ile Karacaoğlan’ı el ele tutuşturmak muradıyla kalemimin ucunu ateşe yonttum.
Türkçenin bütün güzelliklerini aşikar etmek hayalim oldu. Her nasıl bir şiir yapısına çalışırsam çalışayım, insancıllığı, dil sıcaklığını önceledim: Şiirlerim kalplere incecikten dokunan meltem edasında ya da su şırıltısı tadında olsun istedim. Beni bir çoban da okusa, entelektüel de okusa her ikisinde de bir edebi şölene düşmüşlük hissi uyandırabilmeyi kendime hedef olarak belirledim. Her şey imgeye dönüşsündü benim şiirimde, bir virgül, nokta, soru işareti, ünlem bile…
Bir söz simyacısının şu nasihatinden ödün vermemeyi kendime rehber edindim: “Yeni şeyler söylemek lazım cancağızım!” Çünkü kim ne der, beni herkes anlamalı gibi kaygılarla sıradanın düzeyine inmek değil, sıradan bir yurttaşı nitelikten bu yana çekebilmekti asıl hüner.
Gelişme böyle olurdu. “Poetik olanın yanında epistemik / ontolojik gelişme, kelime paletinde cesur ataklar, duyumsama düzeyinde parlak söyleyişler kazandırmayı ve formel olandan sıyrılmayı” şiirimin olmazsa olmazları saydım. Her yeni kitabımı bir öncekinden farklı kılarak toplamda senfonik bir şiire ulaşmak için koştum durdum. Tamam, kan ter içindeyim. Seviyorum terimi ve kanımı. Terimi silen, kanımı yıkayan olmamış mı? Ne gam! Doruklara sevdalı bir karıncanın inadını ve ısrarını kuşandım.
Kimsenin işine karışmadım kendi işime baktım. Orada burada bedenimle boy göstermek yerine tüm benliğimle sadece şiire ve yaşam kavgasına odaklandım göğün altında, bir kıyıda… Ruhumdaki stepte at sürdü, kardelen sabrı topladı yalnız bir şaman. Bundandır belki geçmişten el alan, günümüzle sentezlenen bir modern zamanlar ağıdına yahut bir Antep bozlağından faş olmuş haykırış yağmuruna, bir Eğin halayından fırlayan dünyaya yan bakışa çıkması şiir yolumun bin ucundan birinin de.
Su şırıltıları kadar dinlendirici, yıldızlı geceler kadar dingin, evrenin sonsuzluğu kadar derin, dağ menekşeleri kadar duru ve güzel, ilkyaz kadar baş döndürücü, bir şair kadar içten, sabah rüzgarı kadar narin, bebekler kadar temiz kalpli, kasırga kadar hırçın, haklı yumruk kadar göğe savruk bir şiirin peşinde koşu devam etmekte.
Sadece duyguya yaslanan şiir dili, şiiri kitsch eder. Ama sadece nesnelere yaslanan şiir dili de aynı işlevi görür. Ne o, ne şu, ne bu! Biz ince bir harmoniyi arıyoruz, güzel dengeyi. Şiir birçok maharetin bileşkesinden oluşan estetik şahikasıdır, o altın oranı, ebruli bahçeyi arıyoruz. Bulmaya ömür yeter mi bilmiyoruz. Biliyoruz, bulmak değil aramak bizi yolda tutan, şiirin cam kırığı yolunda, dikenli yolunda. .’’
Haber: Neslihan DAĞLI