Yunan aldatmacası
Anadolu’da antik etnojenez denildiğinde herkesin aklına bir Yunan kültürü bir Helen kültürü gelmektedir. Batılıların bize pompaladığı Avrupamerkezci bir bakış açısıyla ve maalesef Cumhuriyet’in genç dönemlerinde de Batı hayranlığı nedeniyle Yunan klasikleri diyerekten çevrilen yazılarla, sanki bu bölge Yunan uygarlığının alanıymış, burası Yunan ulusunun bölgesiymiş gibi bir kavram ortaya çıkmıştır.
Doğru bir tarih bilgisiyle olaya baktığımızda kazın ayağının öyle olmadığı, yani gerçeklerin hiç de böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Önce şu terimlere bakalım:
Yunan: Yunan kelimesi Pers İmparatorluğu’nda Darius tarafından Batı Anadolu’daki büyük satraplığa verilen isimdir. Karya, Likya ve Pamfilya bölgesi Yunan satraplığıdır. İç Anadolu’daki Kapadokya Satraplığı, Adana çevresindeki Klikya Satraplığı ve dördüncü olarak da Kuzeybatı Anadolu’daki satraplıklardır.
Bu boyutuyla bakıldığı zaman bu bölgeler hiçbir şekilde klasik anlamda Grek değildir. Yunan kelimesinin de Greklerle özdeşleştirilmesi bizim tarihçilerimizin bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır.
Grekler üç kabile olarak; Dorlar, İyonlar ve Elionlar olmak üzere Mora ve Ege kıyılarında koloniler oluşturmuş bir topluluktur. Sayılarını topladığımız zaman otuz bin kişilik bir ordu oluşturabilecek konumdadır.
Ama bu kolonilere karşı çıkan ve onlarla sonuna kadar savaşan kuzeyde Bithynia ve İznik bölgesini kapsayan bölgedeki halklar olan Traklardır. Traklar Avrupa’dan gelen bir topluluktur. Güneye inildiği zaman Karyalar, Lidya’nın devamıdır. Lidya’nın dağılmasıyla Karya ve Likya gibi etnik gruplar ortaya çıkmıştır. Bu gruplar kesinlikle anti-Grek’tir.
Kuzeydeki alana geldiğimiz zaman İyonya ve Elionlar karşısında yer alan bölge, tarihten de bildiğimiz Truva’dır. Burada da Greklerle hiçbir ilgisi olmayan bir halkın varlığı söz konusudur.
Bu halk Frigyalılar dediğimiz bir etnik grup olarak Traklarla beraber Trakya’dan gelen bir gruptur. Benzer büyük bir etnik grup olarak da Keltlerden olan Galatlar gelmiştir.
Bu durumda Batı Anadolu’daki ve Anadolu’daki halkı Grek olarak almak tarihin en büyük yanılgılarından biridir.
İkincisi Makedonlar, İskender’in Atina’yı fethetmesinden sonra Greklerin büyük bir bölümünü sürgüne uğratmışlardır. Bu sürgünle beraber Grekler tümüyle bölgeden ayrılmıştır. Ama diğer taraftan Ege kıyılarında koloni halindeki Grek askerleri ise paralı askerler olarak Anadolu’daki Pers devletinin hizmetine girmişlerdir.
Yani Karya, Likya, Klikya, İç Anadolu’da Kapadokya ve kuzeydeki Bithynia bölgelerindeki satraplar tümüyle Persler’in yönetiminde olan satraplıklardır. Pers-Yunan savaşlarına baktığımız zaman Pers ordusunun İran’dan çıkıp Peloponnes’i fethetmesi değil, Ege kıyılarından hatta Ege adalarından çıkarak Peloponnes’i ve Tesalya’yı fethetmesi söz konusudur.
Tarihimizi doğru anlamamızda bizi yanıltan nokta budur. Yunanlıların dediğimiz bu bölge hiçbir zaman Grek değildir. Yunanlı dediğimiz bölge Darius’un satraplığıdır ve Pers ismidir ve bu Pers isimli bölgenin, Yunanlıyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi tam tersi İranlıdır.
Pers yönetimi bu bölgedeki Anadolu etnilerinin üzerinde egemenliğini sürdürmüş, onları kendi yönetimlerine bırakmış; ama İranlılaştırma sürecine girmiştir. Darius’un meşhur 300 Spartalı filmindeki büyük atağı İran’dan değil Anadolu kıyılarındandır. Bugün Foça’da da İranlıların yerleşim yerinin mezarları vardır. Sart, İran’ın başlıca satraplıklarındandı.
Büyük İskender İmparatorluğu
Batı Anadolu’daki halkı Grek olarak almak tarihin en büyük yanılgılarından biridir. Makedonlar, İskender’in Atina’yı fethetmesinden sonra Greklerin büyük bir bölümünü sürgüne uğratmışlardır. Bu sürgünle beraber Grekler tümüyle bölgeden ayrılmıştır.
Anadolu’da Helenistik dönem
Daha ilginç bir nokta, Yunan karası dediğimiz, bugünkü Yunanistan, aslında Grek olan bölgedeki tüm orijinal Grek kabileleri İskender tarafından sürgün edilmiş veya asker olarak götürülmüştür.
İskender’in Trakya’dan Anadolu’ya girip ilk savaş yaptığı bölge Biga Çayı’dır (Granikos). Biga Çayı’nda İskender’in karşısında yer alan Darius’un ordu komutanlarının emrinde yirmi bin Grek paralı asker vardı. İskender savaşı kazandıktan sonra bu Grek paralı askerlerin tümünü sistematik bir şekilde katletmiştir.
Keza ikinci savaş Karya’da olmuş, Persli komutanların emrindeki Grek askerler aynı şekilde Makedonların hedefi olmuştur. En büyük Grek nüfusunun katledilişi, Klikya’daki İssos Savaşı’nda gerçekleşmiştir. Pers ordusunda paralı asker olan Greklerin tümü öldürülmüştür.
İskender’den sonra Selevkoslar döneminde Grek sürgünlerin Mora’ya dönmelerine izin verilmiş; fakat bu sürgünler daha sonra dönememiştir.
Bu anlamda artık İskender sonrası dönemde hiçbir şekilde bugünkü Yunanistan denilen bölgede Grek kalmamıştır. Anadolu dediğimiz kıyılarda da İskender’in savaşları döneminde ilk hedef aldığı askerler Grekler olmuştur.
Pers ordusundaki Grek paralı askerlerinin tümüyle katledilmesinden sonra Selevkoslar döneminde İskender’in generallerine Anadolu’da başkaldıran bölgeler tümüyle Pers yönetimindedir ve Miltiades ailesi ünlü bir aile olarak burada bu mücadeleyi vermiştir.
Trabzon, Samsun ve Giresun gibi Grek kolonileri burada önemsiz bir pozisyondadır. Ama buradaki halk Anadolu’daki Mosklar gibi Pers yöneticiler tarafından yönetilmektedir.
Keza Kapadokya’da da aynı yöneticiler vardır. Klikya’da da aynı durum söz konusudur.
Bu durumda Anadolu’da Helenistik dönem dediğimiz dönemin, antik Grekçenin konuşulmasından başka Helenizmle hiçbir ilgisi olmayan bir dönem olduğu görülmektedir. Kaldı ki İskender de Makedonluğu öne çıkararak Grekliği tümüyle tarihten silme çabasındadır.
Bunu benzetmek istersek Pakistan’ın ve Hindistan’ın İngilizce konuşması ne kadar İngilizse, Anadolu da o kadar Grektir.
Bu boyutuyla bakıldığında Anadolu’daki Grek dilinin konuşulması ticari anlamda Grek kolonilerinin başarısıyla ortaya çıkmıştır. Ama daha sonraki dönem Roma’nın gerek Makedonya’yı gerek Peleponnes’i gerek Anadolu’yu fethetmesiyle karşısında ilginç bir biçimde Persli Miltiades’in durduğunu görmekteyiz.
Anadolu’daki savaşta ise Romalılara hizmette bulunan Galatlar olmuştur. Galatlar, Keltler olarak Anadolu’ya giren kabilelerdir ve bu noktada Romalılar’ın hizmetinde yer almışlardır. Anadolu’nun Romalılar tarafından fethedilmesi sonrası artık bu bölge bütünüyle Latince konuşan bir halka dönüşmüştür. Konstantinopolis denilen İstanbul da bu süreçte kurulmuştur.
Burada durum giderek Greklerin oluşturduğu çok tanrılı dine karşılık Rumların yani Romalıların oluşturduğu tek tanrılı Hıristiyanlık birbirinin zıddıdır. Yani Grekler’le Rumlar arasında hiçbir ilişki yoktur, birbirinin zıddıdır. Ama sanki Greklerle Rumlar birbirinin devamı gibi gösterilmektedir.
Yunan ve Grek kavramları
Yunanlılar ise, Yunan deyimini doğru kullandığımız zaman Batı Anadolu’daki Pers kolonilerine verilen ortak bir satraplık ismidir. Biz bunu alıp Grekler olarak kullanmamız cahilliğimizdendir.
Roma’nın Anadolu’da var olan etnilerin tümünü Hıristiyanlık çatısında birleştirerek Hıristiyanlaştırması bir Rum etnosu ortaya çıkarmıştır. Bu Rum etnosu, Grekle hiçbir ilgisi olmayan tam tersi anti-Grek Anadolu halkıdır: Friglerdir, Karyalardır, Bithynialardır, Galatlardır ve bu halklar kesinlikle ve kesinlikle anti-Greklerdir. Anadolu’da Romalılar’ın egemenliği döneminde etnik olarak Grek kalmamıştır.
Dil olarak ise İskender’in Grekçe konuşması bunları Helenleştirmez, Yunanlaştırmaz. Söylediğim gibi Pakistanlıların ve Hindistanlıların İngilizce konuşması ve bu sebeple İngilizleştikleri kadar; bu bölge de Grekleşmiştir.
Ama etnik olarak da Grek kalmamıştır. Çünkü Roma, Peloponnes’i ve Teselya’yı fethettiği zaman buralar boş alanlardı.
Anadolu’ya gelindiği zaman etnik halkların Roma’yla mücadelesi Pers iktidarlarına karşı yapılan bir mücadeledir. Perslerden alınmış bir yapıdır. Bu boyutuyla bakıldığı zaman geçen yazılarımda bahsettiğim Yunanlı milletvekili “Türkler de İranlılarla aynı ırktandır” derken vurguladığımız noktadadır. Buradaki Perslerin ve Anadolu’daki etnik halkların Rumlaşması hiçbir zaman Grekleşme değilir. Bu Rumlaşma, Roma’nın ürünü olarak karşımıza çıkmıştır.
İşte tarih yazımında Rum İmparatorluğu’na Bizans İmparatorluğu diyerek, sanki bu Grek imparatorluğuymuş gibi, Greklerin yeniden canlandırılması gibi bir çarpıtma yapılmıştır. Oysa gerçekte hiçbir zaman böyle olmamıştır. Artık Grek de Yunan da kalmamıştır.
Prof Dr Şener Üşümezsoy
Kaynak: internet seçkilerinden iktibas edilmiştir.