
İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek “Bartholomeos devlet başkanı pozisyonuna
yükseltiliyor ve bölünme adımı atılıyor!” dedi
ABD, AB ve AKP’den aldığı cesaretle “Vatikan lideri” gibi davranan Fener Rum papazı Bartholomeos’un ülkeyi bölecek ilk adımı İstanbul’dan atmaya hazırlandığına dikkat çeken İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek, “Egemen bir devletçiğin alt yapısı kuruluyor” ifadesini kullandı.
Adım adım işleyen plan
Özbek, “Fener Rum Ortodoks Kilisesi, Türkiye denetimi ve egemenliği dışında bir devletçik haline getirilmek ve papaz Bartholomeos da devlet başkanı konumuna yükseltilmek isteniyor. Mal ve para edinmeleri sağlandı. Kiliseleri açıldı, cemaatleri devşiriliyor” dedi.
İstanbul’a Vatikan modeli Bölünmenin ilk adımı Fener papazından…
ABD, AB ve AKP’den aldığı cesaretle “Vatikan lideri” gibi davranan Bartholomeos, devlet başkanlığı sıfatını kazanma hazırlığında.
Salim Yavaşoğlu
İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek, ABD, AB ve AKP hükümetinin çabalarıyla Fener Rum Ortodoks Kilisesi’nin, Türkiye’nin denetimi ve egemenliği dışında bir devletçik haline getirilmek ve papaz Bartholomeos’un da devlet başkanı konumuna yükseltilmek istenmesiyle bölünmenin ilk adımının İstanbul’da atıldığını iddia etti. Vakıflar Yasası ile azınlık cemaatlerinin hem içeriden hem dışarıdan mal ve para edinmelerinin yolu açıldı. Trabzon’daki Sümela, Van’daki Akdamar gibi tarihi yerlerimiz, kilise olarak azınlık cemaatlerinin hizmetine sunuldu. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına rağmen her sokakta “ev kilise” adı altında yasadışı “Hıristiyan tekkeleri” açıldı. Görüntülü, sözlü, yazılı medya da kullanılarak azınlık cemaatleri devşiriliyor. Beyan edecekleri kilise, okul, işhanı, apartman, mezarlık, bağ, bahçe ve çayırlar da tapusuyla verilmek suretiyle bu cemaatler, devlet eliyle daha da güçlendiriliyor. Bölge Kalkınma Ajansları, istinaf mahkemeleri kuruldu. İlki Diyarbakır’da olmak üzere 7 bölgede Dini Yüksek İhtisas Merkezleri kuruluyor. Başkanlık sisteminin altyapısı olan eyaletler oluşturuluyor.
Obama teke tek görüştü
Öte yandan ABD ve Avrupa’dan Türkiye’ye gelen devlet başkanları, bakanlar, önce Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos’u ziyaret edip el-etek öpüyor, resmi programlarını ise daha sonra uyguluyorlar. ABD Başkanı Barack Obama, Türkiye’yi ziyaretinde bu konuya son noktayı koydu. 7 Nisan 2009’da Türkiye’deki dini cemaat temsilcileri ile Conrad Hotel’de görüştü. Görüşmede İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, Musevi Cemaati Hahambaşısı İshak Haleva, Süryani Ortodoks Patrik Vekili Metropolit Mor Filiksünos hazır bulunurken Bartholomeos katılmadı. Çünkü; Obama, Bartholomeos’la daha önce “devlet başkanı” gibi teke tek görüştü.
Erdoğan’ın referansı Bartho
ABD, Avrupa Birliği ve AKP’den aldığı cesaretle “Vatikan lideri” gibi davranan Fener Rum Kilisesi papazı Bartholomeos’un Türkiye’de nasıl at oynattığı ise geçtiğimiz günlerde yayınlanan WikiLeaks belgeleri ile ortaya çıktı. Belge, Bartholomeos’un, 15 Ekim 2009’da dönemin ABD Büyükelçisi Jeffrey ile görüşmesiyle ilgili. Jeffrey, ülkesine gönderdiği Kiroptoda Bartholomeos’un Başbakanlık konusunda Tayyip Erdoğan’a referans olduğunu, dönemin CHP lideri Deniz Baykal ile ilgili ise her zamanki gibi olumsuz düşüncelerini ifade ettiğini bildiriyor. Onun yerine ise Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü öneriyor. Görüşmeden bir kaç ay sonra 2 Mayıs 2010’da yayınlanan bir video görüntüsüyle Deniz Baykal CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettirildi.
İstanbul’da cemaat devleti
İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek, ABD, AB ve AKP hükümetinin çabalarıyla Fener Rum Ortodoks Kilisesi’nin Türkiye’nin denetimi ve egemenliği dışında bir devletçik, Bartholomeos’un ise devlet başkanı konumuna yükseltilerek, bölünmenin ilk adımının İstanbul’da atıldığını iddia etti. İstanbul’da ABD kontrolünde, uluslar arası statüde bir cemaat devleti oluşturulduğuna dikkat çekti. Wikileaks belgelerinden Bartho’nun ABD seyahatinden önce ABD İstanbul Başkonsolosu ile bir araya geldiği akşam yemeğinde Türkiye’nin iç politikasına ilişkin görüşlerini açıkladığının anlaşıldığını belirten Özbek, “Bu görüşme notlarının irdelenmesinden önce Fener Rum Kilisesi ile Bartho’nun hukuki statüsünün ele alınması gerektiğini” kaydetti.
Osmanlı yetki verdi
Özbek, şunları söyledi: “Osmanlı devleti, tebaası olan Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerle olan ilişkilerini millet sistemine göre düzenlemişti. Buradaki millet tanımı ulus olmaktan ziyade belli bir dine bağlı topluluk anlamında kullanılmaktadır. Bunlar kendi iç hiyerarşilerinde dini önderlerinin yönetiminde, fakat Osmanlı Devleti’nin tebaası durumundadırlar. Prof. Dr. Sibel Özel bunu kompartıman olarak tanımlamaktadır. Yani belli bir dini gruba ait olan kompartımanlara farklı hukuk sisteminin uygulanması, millet sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla Osmanlı devleti bu tebaasıyla -Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler; bunların hepsi birer cemaat – bu cemaatteki bireylerle tek tek ilişkiye geçmek yerine her bir cemaatin dini liderini muhatap alıyordu ve her biri bu kompartımanları oluşturan cemaatlerin liderleri devletle direkt temas halindeydiler. Patrik de Osmanlı’daki Rum cemaatinin lideri konumundaydı ve bu yüzden de ona Bizans’ta sahip olmadığı bazı yetkiler verilmişti. Bunlar idari yetkilerdi, çünkü Osmanlı’nın hukuk ve siyasal yönetimi bunu gerektiriyordu.
Ayrılıkçılığın tohumlarını attı
Hüseyin Özbek şöyle devam etti: ” Osmanlı’nın kudretli dönemlerinde soruna yol açmadan uygulanan ve yararı görülen bu sistem, Hıristiyan Batı dünyasının yükselişi, emperyalist yayılma aşamasına geçişiyle birlikte dışarıyla işbirliğinin ve ayrışmanın dinamiğine dönüştü. Patrikhane, Ortodoks tebaanın dinsel merkezi hüviyetinden daha baskın bir siyasal merkez işlevi görmeye başladı. Osmanlı’nın çöküş dönemindeki örtülü etkinlikleri, Mora isyanındaki kışkırtıcı tutumu, Yunanistan’ın bağımsızlığıyla sonuçlanacak batı destekli ayaklanma sürecindeki dinsel, ideolojik ve örgütsel katkıları tarihsel gerçekler olarak ortadadır. Yunan bağımsızlığına giden yolun açılmasında Emperyalist devletlerle işbirliğinin yanında, Osmanlı tebaası Rumlar arasında ayrılıkçı düşüncelerin gelişmesinde de sonuçta bir Osmanlı kurumu olan patrikhanenin yadsınamaz katkıları ortadadır. Osmanlı’nın yükseliş döneminin denetimli imtiyazlı kurumu patrikhane, çöküş döneminin denetimsiz imtiyazlı kurumu olma özelliğini sonuna kadar kullanmıştır.
Yurt dışına çıkartılamadı
Özbek, Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye, zaaf dönemlerinin huzursuzluk kaynağı olan ve ülkenin Ortodoks yurttaşlarını uyruğu oldukları devlete karşı kışkırtan bu kurumu ülke dışına çıkarmayı ciddi olarak düşündüğünü belirterek, şöyle dedi: “Lozan görüşmeleri başlarken Türk kamuoyu patrikhanenin yurt dışına çıkarılacağı beklentisi içindeydi. Delegasyona da bu yönde talimat verilmiştir. Lozan’da Türk tarafının patrikhanenin yurt dışına çıkarılması istemi büyük bir dirençle karşılaşır. ABD temsilci heyeti başkanı, onca uzaklığına karşın Amerika’nın bu soruna çok büyük önem verdiğini, patrikhanenin İstanbul’da kalması için çaba harcayacağını belirtir. Yunan heyeti, patrikhaneyi İstanbul dışına çıkaracak hiçbir anlaşmaya taraf olmayacağını ve imzalamayacağını, patrikhanenin Yunan değil bir Türk kurumu olduğunu öne sürer.
Fransız temsilci uzlaştırıcı bir yaklaşımla patrikhanenin Osmanlı’nın millet sisteminden kaynaklanan siyasal ayrıcalıklarından arındırılarak, yalnızca dini yetkilerle sınırlandırılıp Türk hukukuna bağlı olarak İstanbul’da kalması ve patriğin Türk hukukuna göre seçilmesi konusunda uzlaştırıcı bir seçenek geliştirir. İngiliz Baş Delegesi Lord Gurzon patrikin siyasal ve yönetim alanındaki yetkilerinin tümüyle kaldırılarak yalnızca dini bir kurum olarak kalması teklifinde bulunur. Lozan’da Türk heyeti karşısında gösterilen şiddetli tepki ve tüm ülke temsilcilerinin ortak direnci kırılamaz. TBMM ve Türk kamuoyunun patrikhanenin yurt dışına çıkarılması konusundaki beklentisi bu nedenle gerçekleşemedi.
Türkiye’nin adı bile geçmedi
Lozan Konferansı’nın 10 Ocak 1923 günlü tutanağına göre; İsmet Paşa, Patrikliğin siyasal ya da yönetime ilişkin işlerle bundan böyle hiç uğraşmayacağı, yalnız din alanına giren işlerle yetineceği konusunda, konferans önünde müttefik temsilci heyetinin yapmış olduğu resmi konuşmaları ve verdikleri garantileri senet saydığını belirtmiştir. Sonuç olarak varılan noktada Lozan Antlaşması metninde ve konvansiyon eklerinde İngiliz ve Yunan temsilcilerinin bütün çabalarına rağmen – Türk heyetinin kesin tavrı nedeniyle – Fener Rum Patrikhanesi bir kurum olarak yer almamıştır. Bu durum patrikhanenin tamamen Türkiye’nin iç hukukuna bağlı bir kurum olması anlamına gelmektedir. Lozan’ın çizdiği çerçeveye göre Fener Rum Kilisesi papazı ve memurları iç hukuka tabi olarak tayin edilmekte ve denetlenmektedir. Patrik ve patrikhanenin 1453’den 1923’e kadar sahip olduğu siyasi ve idari imtiyazları kaldırılmış olup patrikhane ancak dini işlerle ilgilenebilecektir.
Hiçbir ayrıcalığı kalmadı
Özbek, Lozan’la birlikte patrikhane vasfını kaybeden kilise ve papazının artık İstanbul’daki Rum cemaatinin temsilcisi olmadığı için bu cemaatle Türk resmi makamları arasındaki ilişkilerde aracılık yapamaz. hale geldiğinin altını çizerek, şöyle dedi: “Patrik ve atrikhane görevlileri, sıfatlarına ilişkin Türk kanunlarına tabidir. Yapmış oldukları faaliyetler Türk kanunlarına göre suç teşkil ettiği takdirde Türk Ceza Kanunu’na göre yaptırımla karşılaşacaktır. Patriğin diğer yurttaşlarımıza göre bir ayrıcalığı veya onların üzerinde imtiyazlı bir hukuki konumu da söz konusu değildir. Prof. Dr. Sibel Özel, Lozan Antlaşması’nda patrikhanenin tabi olacağı hukuki rejim bir konvansiyon hükmü ile belirlenmediği için patrikhanenin kilise niteliğinde olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle de Antlaşmanın Azınlıkların Korunması başlıklı 37-45 maddeleri hükümleri çerçevesinde mütalaa edilmesi gerektiğini düşünmektedir.”
Bartho’yla özel olarak görüşmüştü
Obama, Türkiye’yi ziyaretinde 7 Nisan 2009’da Fener Papazı Bartholomeos ile özel bir görüşme yapmıştı. Görüşmede Bartholomeos, “Çok mütevazı ve dostane bir şahsiyet” olarak nitelendirdiği Obama’ya, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda TBMM kürsüsünden verdiği destek için teşekkür etmişti. Bartho, aynı görüşmede, “Okulun açılması bizim için ihtiyaçtır. Patrikhanemizin dini vazifelerini yerine getirebilmesi için, okulun yeniden açılması elzemdir” ifadelerini kullanmıştı.
Kaynak: www.yenicaggazetesi.com.tr