Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal Paşa’nın ilk icraatlarından biri, 20 Ocak 1921’de kabul edilen ve 23 maddeden oluşan Teşkilat-ı Esasiye maddelerini, Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasası olarak kabul etmek olmuştu. 1923’de Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından da, 1924 sayılı Anayasa 20 Nisan 1924’de 401 sayılı kanun numarası ile kabul edilmişti.
1921 ve 1924 anayasalarının en önemli özellikleri arasında egemenlik hakkının millete verilmişti. Her iki anayasada, yasa çıkartılmasında meclis üstünlüğü esastı. 1924 yılı Anayasası en uzun olarak 36 yıl kalmış, 1960 yılında lağvedilmişti. 1921 Anayasası, bir savaş anayasasıydı, 1924 Anayasasında ise Osmanlılık tümüyle terk edilmişti.
Ülkemizdeki bor madenlerinin varlığı, Doğu Roma İmparatorluğu devrinden beri bilindiği ve kullanıldığı da tahmin edilmekteydi. İlk bor minerali yataklarına Balıkesir İli-Susurluk ilçesinin Sultançayırı bölgesinde rastlanmıştı. Cevher, bir kalsiyum tuzu olup Pandermit olarak uzun süre yabancı şirketler tarafından işletilmişti.
1861 yılında ilk çıkarılan “Maadin Nizamnamesi”si ile Balıkesir bölgesinde 1865 yılında Fransız “Desmazures” şirketine (BOR) Boraks Madeni İşletme imtiyazı verilmişti. 1887’de ise, İngiliz Boraks Consolidated Ltd. şirketi de bölgeye yerleşmişti. Şirketin arkasındaki isim tanıdık, Rothscild ailesi idi. Her iki şirkette işletme imtiyazını Osmanlı Padişahlarından almıştı.
Rohtscild ailesi, Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamid’e, 1956 Kırım savaşı için verdikleri borç için ve diğer borçların silinmesi karşıılığında Filistin topraklarını isteyen meşhur bir ailedir.
Fransız Desmazures’in şirketi de Karesi (Balıkesir) ili bölgesinde çıkardığı bor cevherini, işlemek üzere ülkemizde işleyecek bir tesis kurma yerine, ham olarakk Fransa’daki fabrikasına taşımakla meşguldü.
Şimdi de aynı durum vardır. Altın aramak için Türkiye’ye gelen Rohtscild ailesi ortaklığı ile birlikte çalışan Rio Tinto Şirketinin Türkiye’de altın üretmek için çıkardığı tonlarca toprağı ülkelerindeki tesislere taşıdığı gibi.
Bu maden Fransız ve İngilizler için sanayide kullanılması yönünden o kadar önemli bir madde olmasına rağmen resmi tarih kitaplarında hiç bahsedilmez. İsin aslı, Bor, yukarıda geçen ailenin etkisiyle İngilizlerin desteğinde Yunanlılar’ı İzmir’den karaya çıkartılıp, Balıkesir ve Uşak Yönünden –iki ayrı koldan- Polatlı’ya kadar ilerlemesini sağlayacak kadar bir madendi…
Ama, sonuç umulduğu gibi olmadı ve Mustafa Kemal Paşa’nın meclis’den aldığı yetkiyle; İnglizlerin İstanbul’u işgal sonrasında koltuğundan atılan Osmanlı Paşası Mustafa Fevzi Çakmak’ın Anadolu’ya kaçırtıp, Genel Kurmay Başkanı yapıp, Albay Mustafa İsmet İnönü’yü de komutası altına alarak, tarih sahnesinde geçen diğer Paşalar ile birlikte, kurtardığına tanık olmaktayız.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde, Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM’nden çıkarttığı 1924 Anayasasın doğrultusunda çıkartılan Maden Kanunu’nun ana ruhunda; Madenlerin işletilerek ihracında döviz kazandırma düşüncesi olduğunu görülür.
Rohtschild ile ortağı Rio Tinto şirketine bağlı Boraks Consolidated Ltd. İngiliz şirketi’nin elindeki maden ruhsatlarını ilk iptal ettiren isim Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Ayrıca, İngiliz şirketinin faaliyetlerine karşı Mustafa İsmet İnönü’nün de,1963 yılında sert bir tutum gösterdiğini, sonraları,
1968 yılında TBMM’nde bor mineralleri arama komisyonu kurulduğunu, on yıl sonra da, Başbakan Bülent Ecevit tarafından bor madenlerinin işletilmek üzere ETİBANK’a verildiğini devletin resmi kayıtlarından görüyoruz. Ancak devlet resmi kayıtlarına bakıldığında, bu kanunun 2004’te yürürlükten kaldırıldığını ve özellikle Rohtschild ailesinden başlamak üzere uluslararası şirketlere maden arama, çıkartma ve kendi ülkelerinde işletecek şekilde işletme ruhsatlarının 2005 yılında yeniden verilmeye başladını görmekteyiz. Fakat, başta Rohtschild ailesi ellerinden alınan maden çıkartma ruhsatlarına karşısında ne yaptı dersiniz: Üstelik, Mustafa Kemal Atatürk 1919 yılında yapımına başlanıp, 1926 yılında tamamlanan Paris camisi ile Anadolu’nun ilçelerindeki yıkık camiilerinin onarımı için para yardımına, Ayasofya’nın müze olarak kullanılması, ama cami olarak tapu kütüğüne işletmesine rağmen, Türk halkının bir çoğunu etkisi altında bırakacak propaganda ile oldu mu dinsiz, din düşmanı, DEİST.
Aynı şekilde, Ankara Cinnah caddesi üzerinde eşi Mevhibe hanım ile birlikte yaptırıp, 1961 yılında ibadete açılan Çankaya Merkez Cami’sine rağmen, siyasi rekabet hırslı zihniyetin propogandası ile Mustafa İsmet İnönü’ün1958 yılında Uşak’ta taşlanmasına, siyasi meydanlara sokulmamasına ne demeli!
İşte tarihin cilvesi! Siz tutun, bir ülkeyi düşman istilasından emrindeki komutanlar ile kurtarın, fakat halâ bitmeyen bir hınç ve savundukları dine rağmen, münafıklığa aday olacak şekilde iftiralar atın ve atmaya da devam edin. Acaba bu saldırıyı yapanlar, Büyük Mahkemede hesap verilecek günde akıbetlerinin ne olacağını hiç düşünmezler mi!? (Bkz. İbrahim Süresi: 41)
.