BASINDAN SEÇMELERMANŞET

Mista‘arvim’ler – İsrail’in Gizli Hizmetkârları

Osman Başıbüyük, Sun Savunma Net, 07 Mart 2025/Ankara

Yahudi Padişahın Yahudi Veziri

Mevlana’nın anlattığı “Yahudi Padişahın Yahudi Veziri” hikâyesi bilinmeden bugün Suriye’de neler yaşandığı, Ahmed el Şara’nın kim olduğu ve İsrail’in bölgede nasıl oyun kurduğu anlaşılamaz.

Mevlâna, Mesnevi’nin ilk cildinde bize tarihi bir ders vermektedir.[1]

Bir zamanlar Filistin’de bir Yahudi padişah ile onun Yahudi veziri yaşarmış. Hikâyede bu ikilinin gerçek kimlikleri muğlaktır. Ancak bir tahmin yürütüldüğünde Yahudi padişahın Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine vali olarak atanan Hirodes (d. MÖ 72 – ö. MS 4 / Kudüs) olduğu anlaşılmaktadır.

Hikâyeye dönelim. Yahudi padişah ve Yahudi vezirin yönettiği topraklarda Hristiyanların sayısı giderek artmaya başlamış. Tabi ki bu gidişattan Yahudiler hiç de hoşnut değilmiş. Yahudi vezir, padişaha sorunu kökünden çözmek için bir plan sunmuş. Plana göre Yahudi vezir, Hristiyan dinine geçtiği için padişah tarafından halkın gözü önünde cezalandırılacak ve bu sayede Hristiyan halkın vezirin gerçekten Hristiyan olduğuna inanması sağlanacakmış. Böylece kripto haline gelen vezir, Hristiyanların içine sızacak, zaten çok eğitimli ve yetenekli olduğu için de Hristiyanların başına geçerek onları yanlış yola sevk edecekmiş.

Plan uygulamaya konmuş; vezir cezalandırılarak saraydan uzaklaştırılmış; Hristiyanlık adına ceza çeken vezir, Hristiyan halk tarafından rağbet görmüş; etrafına toplanan insanları ilmek ilmek işlemeye başlamış; sonunda kendi anlayışını İsa’nın gerçek öğretisi olarak halka yutturmayı başarmış. Vezir, plan gereği bir müddet sonra cemaatine öleceğini söylemiş. Kendisine inananlar arasından 12 kişiyi halifesi olarak belirlemiş. Her birinin eline farklı metinler vermiş. Hepsine de sadece kendi elindeki metnin doğru olduğunu ve metni elinde tutanın gerçek halifesi olduğunu söylemiş. Vezir bir müddet sonra canına kıyarak ortadan kaybolmuş. Belirlenmiş 12 kişinin her biri kendisinin gerçek halife olduğunu ileri sürerek ortaya çıkmış. Her birinin elindeki metin birbirinden farklı ve bir diğeriyle çelişiyormuş. Birinin ak dediğine diğeri kara diyormuş. Böylelikle Hristiyanlar arasında sonu gelmez çatışma ve kavgalar başlamış. Mevlana’nın anlatımına göre Yahudiler toplum içine fitne tohumlarını işte böyle ekiyormuş.

Siyonistler bu taktiği 2 bin yıldır kullanıyor. Suriye’nin başına oturtulan Ahmed el Şara’nın kim olduğunu yazacağız ama önce yakın tarih hakkında biraz bilgi verelim.

Bir Haganah savaşçısı eğitim esnasında dikenli tel üzerinden atlarken, Tel Aviv, 1948, Everett Collection Inc/Alamy

Mista‘arvim’ler

İngiliz mandası altındaki Filistin’de Yahudi yerleşimlerini korumak maksadıyla Haganah isimli paramiliter bir örgüt kurulur. 1920-1948 yılları arasında faaliyet gösteren bu örgütün içinde hücum kıtası anlamına gelen Palmach isminde özel silahlı bir birlik vardır. 1942 yılına gelindiğinde Palmach’ın içinde ha-Shahar (şafak) isimli çok gizli başka bir birim daha oluşturulur. Bu birime anadili Arapça olan özellikle 7’nci yüzyılda Arap yönetiminin başlangıcından itibaren Orta Doğu’da yaşayan veya 1492 Saferat göçü ile bölgeye yerleşmiş, Arap kültürünü benimsemiş, Araplardan ayır edilemeyecek Yahudiler alınır. 1948 Bağımsızlık savaşının başlamasıyla, ha-Shahar üyeleri Arap mahalle ve köylerine sızarak, istihbarat toplamak, sabotaj ve suikastlar yapmakla görevlendirilirler.

Bu tür ajanlara İbranice “Mista‘arvim” adı verilmekte yaptıkları işe ise Hista‘arvut denilmektedir. Mista‘arvim kelimesi, Arapça Musta‘ribun kelimesinden türemiştir; Araplaştırıcılar veya Arap olanlar anlamına gelir. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasının ardından, ha-Shahar birimi devletin güvenlik teşkilatının bir parçası haline gelir ve çok sayıda yeni Mista’arvim birimleri kurulmaya devam eder.[2]

İsrail istihbaratı bu proje kapsamında Suriye, Mısır, Irak, İran ve Türkiye gibi kendi açısından önem arz eden ülkelerden İsrail’e göç eden bazı Yahudileri geldikleri ülkelere yerleşmeleri için eğitir ve “Mista‘arvim” haline getirerek geri gönderir. Bu ekip yaşadığı ülkede İsrail’e casusluk yapmaya devam eder. Dünyanın her ülkesinde mutlaka bir miktar Yahudi yaşadığı için İsrail’in kendisine hizmet edecek kimseler bulması hiç de zor değildir.

Bize göre Mista’arvim örgütünde iki tip casus vardır: Birisi yaşadığı ülkede bilgi toplamak, halkı birbirine düşürmek için fitne operasyonları yürütmek ve bu maksatla gerektiğinde sabotaj ve suikastlar gerçekleştirmek üzere görevlendirilmiş daha çok ajan diyebileceğimiz tiplerdir. Diğer tip ise yaşadığı ülkenin devlet kurumlarına sızması, hatta o kurumların başına geçmesi böylece vatandaşı olduğu ülkeyi İsrail’in çıkarları doğrultusunda yönlendirmesi istenen casuslardır.

Suriye Devlet Başkanı Adayı Eli Kohen

Mesela bunlardan birisi olan Eliyahu Ben-Şaul Kohen isimli ajan Kamel Amin Tabeet takma adı ile Suriye’de Savunma Bakanının baş danışmanlığına kadar yükselmiş bir casustur. İlginçtir, İsrail istihbaratı casuslarına numara vermektedir. Savaçı-566 deşifre olunca 1965 yılında Şam’da idam edilir. Bir Suriye gazetesi, “Suriye Devlet Başkanı olabilecek bir kişi nasıl olur da İsrail casusu olabilir” diye başlık atmıştır. Deşifre olmasa belki de bu casus, Suriye Savunma veya Dışişleri Bakanı olacak ya da istihbaratın başına geçecekti. Kim bilir hangi pozisyonlarda deşifre olmamış nice casuslar vardır? Eli Cohen’i yargılayan ve idam cezası veren mahkeme başkanı ise bu casusun Suriye’deki en yakın arkadaşlarından birisidir! Casus Sv-566’nın cesedinin nereye gömüldüğü bilinmez, ailesi halen mezarı aramaya devam etmektedir![3] Ne ilginç öyle değil mi?

Hamas’ın Kurucusu

İlginç bir örnek daha verelim. Filistinli bir genç olan Mosab Hassan Yousef, İsrailliler tarafından hapsedilip işkenceye maruz kalır. Hapishanedeyken Hamas’ın tecavüz ve şiddet taktiklerinden nefret etmeye başlar. İntihar bombacılarını ortaya çıkarmak ve bu sayede masum hayatları kurtarmak amacıyla İsrail istihbaratına yardım etmeye karar verir. 1998’de hapisten çıkartılır. O artık bir İsrail casusudur. Yaklaşık 10 yıl Şin Bet’e casusluk yapar.[4] İsrail Güvenlik Ajansı Şin Bet, en güvenilir bu haber kaynağına babasından dolayı “Yeşil Prens” lakabını takmıştır. Mosab Hassan Yousef’in babası, Hamas’ın kurucu liderlerinden Şeyh Hassan Yousef’dir. Anlayacağınız bizim Yeşil Prens, Hamas’ın en tepesinden bilgi aktarmaktadır.

İsrail, Filistin halkını bölerek direnişi zayıflatmak istemektedir. Ne hikmetse tam da bu sırada Hamas kurulur! Şeyh Yousef ve oğlu Filistin davası uğruna İsrail’in hapishanelerinde yatarak halkın güvenini kazanmıştır! Bu baba-oğulun hayat öyküsü ne kadar da çok Mevlana’nın 800 yıl önceden bize aktardığı hikâyeye benziyor öyle değil mi? Şimdi ABD’de yaşayan oğul Mosab Hassan Yousef Hristiyan dinine geçmiş; yersen…

Kaynak: AA

Bugün Gazze’nin halini görüyorsunuz. Taş üstünde taş kalmadı. Sahil şeridi yeni inşaat alanlarına hazır hale getirildi. Trump, orayı tatil beldesi haline getireceğini söylüyor. İsrail ve ABD, Filistin halkına bölgeyi terk etmekten başka çareleri olmadığı propagandasını sürekli tekrarlıyor, halk pes etmek üzere.

Bu operasyonu başlatmak için İsrail’e bir bahane gerekiyordu. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nın lideri Muhammed Deif, 07 Ekim 2023 günü İsrail’e yaptığı Aksa Tufanı saldırısı ile bu bahaneyi yaratmıştır. Günümüzden bakıldığında bunun tam bir sahte bayrak operasyonu olduğu açıkça görülüyor. Hamas’ın tepelerinde halen çok sayıda “Mista‘arvim”in gezdiği çok açık.

Sızma Yöntemi

Eski MOSSAD Başkanı Tamir Pardo şöyle diyor; “İstihbarat kurumunun elinde, düşman ülkedeki karar alma mekanizmasının içine kendi adamını yerleştirme imkânı varsa bundan daha iyi bir istihbarat mevcut değildir.”[5] Onun bu sözünden hareketle İsrail istihbaratının hasım ülke ve örgütlerin içine sızma yöntemini şöyle özetleyebiliriz:

1) Hedef ülke içinde yaşayan bir Mista‘arvim İsrail karşıtı eylemlerinden dolayı hapse atılır. Hapisteyken gerekli eğitimden geçirilir. Beraber çalışacağı elemanlarla tanıştırılır. Hapiste işkence gördüğü havası yaratılarak bu kriptonun hasım örgüt nezdinde itibarının artması sağlanır.

2) Bir af veya esir değiş tokuşu bahanesiyle eğitilmiş bu Mista‘arvim serbest bırakılarak örgütüne geri dönmesi sağlanır.

3) Hasım örgüt içerisindeki gerçek liderler çeşitli suikast ve saldırılarla öldürülür böylece içeriye sızan Mista‘arvim’in önü açılır. Yapılan suikast saldırılarından kriptonun kurtulması sağlanarak ona kahraman havası verilir. Bu sayede içeri sokulan kripto örgütün üst yönetimine ve mümkünse en tepesine taşınır.

4) Mista‘arvim’ler çok dindar görünümlü olmalıdır. İçine girdikleri inancın vecibe ve ritüellerini tam olarak yerine getirirler. Dini inanç onların en önemli kamuflajıdır.

5) Bir Mista‘arvim hedef ülkede yüksek bir makama gelmişse, o İsrail’in en sevmediği adamdır; o da İsrail’i hiç sevmez! Böyle bir algı yaratılır. Karşılıklı düşmanlık görüntüsü iyi bir kamuflajdır. Aynı zamanda puan kazandırır. Bunlar İsrail’e hep küfür eder ama iş icraata gelince hiçbir şey yapmazlar.

6) İçeriye daha önce sızmış değişik pozisyonlarda yer tutmuş tüm kriptolar yeni elemanın uygun noktaya taşınmasına yardımcı olur.

Ahmed el-Şara

Şimdi sıra geldi Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendiren bir şahsa. Bu şahıs Suriye iç savaşının baş aktörlerinden birisidir. Kod adı olarak Ebu Muhammed el-Golani’yi kullanıyordu. Gökten zembille Suriye Devlet Başkanlığı koltuğuna oturtulunca birdenbire Ahmed el-Şara oluverdi. Kim bu Ahmed el-Şara? Gelin hep birlikte bakalım.

Ahmed el-Şara’nın ailesi Suriye’nin Golan Tepeleri bölgesindendir. Şara’nın kullandığı Golani (Jolani) takma adı işte bu topraklara atıfta bulunmak için seçilmiştir. İsrail, Altı Gün Savaşı (1967)’nda Golan Tepeleri’nin bir kısmını işgal eder. İsrail’in bu savaşta çok sayıda Mista‘arvim kullandığı bilinmektedir. Şara ailesi, işgal üzerine ülkeden kaçarak Suudi Arabistan’a yerleşir. Baba Hüseyin el-Şara Suudi Arabistan’da iş bulmuştur! Petrol mühendisliği yapar. Böylece aile ülkeye tekrar döndükleri 1989 yılına kadar izlerini kaybettirir. Mühendis Hüseyin Bey ülkesine geri döndükten sonra da Şam’da bakkal dükkânı açar!

Bizim “kahramanımız” Ahmed el-Şara, 1982 yılında Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde doğar, Şam’da büyür. 18 yaşına geldiğinde 2’nci Filistin İntifadası (ayaklanma) patlak vermiştir. Bu ayaklanma onu etkiler, baskılara direnmek gerektiğini düşünmeye başlar! Bu duygularla 2003 yılında işi-gücü, üniversiteyi bırakır Irak’a gider ve orada El-Kaide’ye katılır. Ne de olsa Irak’ta çıkartılacak iç savaşa adam lazımdır.

Tesadüf olsa gerek! Şara’nın Irak’a geçişi tam da ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden birkaç hafta önce olmuştur! Şara kısa süre sonra ülkeye kaçak girdiği için askeri istihbarat tarafından yakalanır, sorguda herhangi bir bağlantı bulunamayınca serbest bırakılır.

Ahmed el-Şara’nın Irak’ta üç yıl El-Kaide saflarında savaştığı söylenir. Nerede nasıl savaştığını gören bilen yok. Ama kısa sürede Irak El-Kaidesi’nin kurucu lideri Ebu Musab el-Zerkavi’nin yakın dostu olur. Zerkavi, ABD işgalinden sonra kutsal Şii mekânlarına bombalı saldırılar yaparak Şii-Sünni çatışmasını tetikleyen teröristtir. Zerkavi Iraklı değil Ürdünlüdür. Bu profesyonel terörist dünyanın neresinde Cihatçı iç savaş çıkarılacaksa oraya götürülür. Profesyonel hayata Afganistan’da başlamıştır.

Zarkavi, Kaynak: Getty Images

Zarkavi’nin 2006’da bir ABD hava saldırısında öldürüldüğü söylenir. Gerçek bilinmiyor! Savaş bu, körün taşı denk gelmiş de olabilir!  ABD hava saldırıları o dönemde artmıştır. Bu gelişme üzerine Ahmed el-Şara Lübnan’a gider. Lübnan’da Jund el-Şam militan grubuna lojistik destek sağladığı söylenir. Anlaşılan Irak’ta başına bir şey gelmesin diye bir süreliğine koruma altına alınmış veya özel bazı bağlantılar kurması için kısa süreliğine Lübnan’a gönderilmiştir. Şara, aynı yıl tekrar Irak’a döner ama bu sefer Amerikalılar tarafında yakalanır ve hapse atılır. Ebu Gureyb, Kamp Bucca, Kamp Cropper ve Kamp Taji hapishaneleri de dâhil olmak üzere çeşitli gözaltı merkezlerinde beş yıldan fazla hapis yatar. Hapishanedeki mahkûmlarla tanışır, kaynaşır yaptığı işlerle onların gözünde parlatılır böylece liderliğe hazırlanır. Zaten kendisi de hapisteyken Suriye’de neler yapacağını planladığını söylemektedir.

Asıl Görev Şimdi Başlıyor

2011 yılı Mart ayında Suriye’de kitlesel gösteriler başlar. Suriye’deki kıpırdanmayla birlikte Ahmed el-Şara hapisten çıkartılır. Bu da tesadüf olsa gerek! Mevlâna’nın 800 yıl önceden bize aktardığı hikâyeyi hatırlayın. Belki de Şara’nın hayatında tesadüflere hiç yer yoktur.

Irak’ta El-Kaideye bağlı Irak İslam Devleti kurucusu Ebu Bekir el-Bağdadi, Şara’yı çatışmalara katılacak bir El-Kaide birliği oluşturması için Suriye’ye gönderir.

Suriye’deki halk ayaklanması 23 Aralık 2011 tarihinde başkent Şam’da patlatılan iki araç ile iç savaşa doğru evirilmeye başlar. Bu bombaları Mista‘arvim’lerin patlattığından emin olabilirsiniz. Artık plan maya tutmuş, saatli bombanın fitili ateşlenmiştir.

Ahmed el-Şara, 2012’nin başlarında Suriye’de El-Nusra Cephesi (Cebhat el-Nusra) isimli bir örgüt kurduğunu duyurur. El-Kaide ile bağlantısının farkında olmayan Suriyeli gençleri bünyeye katarak örgütünü hızla büyütür. İç savaş genç erkekleri hayatta kalmak ve ailelerine bakmak için para veren örgütlere savaşçı olmaya, bir nevi paralı askerliğe mecbur eder. İç savaş ortamında sadece parayı bulan örgütler büyüyebilir. El-Nusra cephesi büyüdüğüne göre Ahmed el-Şara parayı bulanlardandır. Parayı kimin bahşettiğini siz düşünün!

Şara, 2013 yılında ilk röportajını verdiğinde, El-Nusra Cephesi’nin Suriye genelinde İslam hukukunun (şeriat) köktendinci bir yorumunu dayatmayı amaçladığını ve Şii, Alevi, Hristiyan veya Dürziler gibi dini azınlıklara yer olmayacağını açıklar. Bu terörist, Suriye’deki iç savaşı var gücüyle körüklerken aynı zamanda Türkiye’ye göçü zorlayan operasyonun da içindedir.

O dönem ABD bu teröristin kellesine 10 milyon dolar ödül koyar. Bu tür ödüller teröristleri ölüm korkusuyla saklanmaya zorlar. Böylece kripto elemanlar kendi adamlarının içine çıkmadan, yüzlerini onlara göstermeden, sahada mücadele eden üst düzey militanlarla müzakere ihtiyacı duymadan, uzaktan talimatla örgütü kolayca yönetme fırsatı bulur. Teröristin başına ödül konması bu mekanizmayı çalıştırmak içindir.

El-Nusra 2013 yılı sonuna kadar Irak El-Kaidesi ile işbirliğini devam ettirir. Bu tarihte Irak El-Kaidesi lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, El-Nusra cephesini kendi örgütüne kattığını ve yeni örgütün adının Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) olduğunu ilan eder. Yaptığı katliamlarla halkı göçe zorlayarak Suriye’den Türkiye sınırına paralel olarak Akdeniz’e ulaşacak enerji koridorunu açma operasyonuna girişir. Bu noktada Şara ile yolları ayrışır, biri iyi polis diğeri kötü polis rolünde Sünni Müslüman gençleri kendi aralarında da savaştırarak kırmaya başlarlar. Irak ve Suriye’de her şeylerinin ellerinden alındığını düşünen Sünni Müslümanların yaşadığı kızgınlık, “şeriat devleti” kurma fikri ile yoldan çıkartılarak ölümle yok edilir. Bu arada ABD Başkanı Trump’ın, IŞİD’i Barack Obama ve onun dışişleri bakanı Hillary Clinton’un kurduğu yönünde bir açıklama yaptığını hatırlatalım. Bu açıklama bize İslamcı liderler El-Bağdadi ve El-Şara’nın kimin beslemeleri olduğunu tüm çıplaklığı ile göstermektedir.

İç Savaşı Uzatan Denge

Suriye’de iç savaş ilerlemektedir. Terazinin iki kefesi gibi bir denge kurulur. Esad üstünlük sağladığında terazinin öteki kefesine hemen yabancı cihatçı savaşçılar konulur ve denge tekrar sağlanır. Esad zayıflayınca bu sefer İran’ın milisleri devreye sokulur. 2015 yılında Türkiye Suriye’ye müdahaleye hazırlanmaktadır. Esad’ın kurtulma şansı yoktur. Bu sefer imdada Rusya yetişir, hava sahasını Türkiye’ye kapatır, Esad ayakta kalır. Çünkü ülke daha tükenmemiştir. Amaç iç savaşın uzamasıdır. İç savaş ne kadar uzarsa ülkenin kaynakları, özellikle insan kaynağı tükenecek ve Suriye diz çökerek parçalanmaya hazır hale gelecektir.

Bu süreçte Ahmed el-Şara ne zaman ne yapması gerekiyorsa mükemmel bir zamanlamayla yapmıştır. Önce IŞİD’den ayrılır sadece El-Kaide’ye bağlı olduğunu söyler. Rusların ülkeye gelerek dengeyi değiştirmesinden sonra 2016 yılında El-Kaide’den de ayrılır. Diğer İslamcı grupları da ikna ederek onları El-Nusra cephesi ile birleştirir ve 2017 yılında Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ; “Levant’ın Kurtuluşu Örgütü”) örgütünü kurar.

El-Nusra Golan Tepeleri civarında savaşırken en büyük destekçisi İsrail’dir; örgüte silah, mühimmat temini yanı sıra yaralılarını da İsrail’e götürerek tedavi eder. İsrail’e götürülüp tedavi edilenler belki de “Mista‘arvim”lerdendir, bilemeyiz! Şara HTŞ olarak İdlip’e yerleşip orada bir düzen kurduğunda da bu sefer en büyük destekçisi Türkiye olmuştur. Bölgedeki geçerli para birimi TL’dir; gerisini siz anlayın.

Ahmed el-Şara’nın İdlip’te keyfi yerindedir. Kendisine muhalefet eden herkesi öldürterek ortadan kaldırır. 21 yaşında El-Kaide’ye katılan Şara acımasız bir katildir. Bu arada millet birbirini boğazlarken o evlenmiş bir de 3 çocuk sahibi olmuştur. Ne zaman evlendiği ve çocuklarının doğum tarihleri saklanmaktadır. Söyleseler de bilsek; acaba Amerikan hapishanelerinde yatarken doğan bir çocuğu var mıdır?

Mista‘arvim’den Devlet Başkanı Yaparsan Ülke Parçalanır Zaten Plan Budur!

2024 Kasım ayında beklenen anın geldiğine hükmedilir. Suriye artık tükenmiştir. Ne para pul ne de insan kaynağı kalmıştır. İnsanlar savaşma azim ve iradesini yitirmiştir. Milliyetçilik veya dini duygular artık onları savaşmaya teşvik edememektedir. Hemen düğmeye basılır. Zaten gerekli operasyon planı çoktan hazırdır.  Esad’ın ülkeyi nasıl terk edeceğinden, Rus ve İranlıların ne yapacağına kadar her şey bellidir. Ahmed el-Şara, 27 Kasım 2024’de İdlip’ten 30 Toyota kamyonet ile yola çıkar Halep, Hama ve Humus’u aldıktan sonra 07 Aralık’ta Başkent Şam’ın kapısını dayanır.

Ayın gün Katar’ın başkenti Doha’da Suriye zirvesi yapılmaktadır. Katar, Türkiye, Mısır, İran, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan ve Rusya temsilcileri son pazarlıkları yaparlar ve aynı günün akşamı Ahmed el-Şara Şam’a girer. Esad kaçmıştır artık defakto lider Şara’dır.

Eş zamanlı olarak İsrail operasyonu başlar. İsrail hemen Golan’ın geri kalanını işgal eder, Şam’ın kenar mahallelerine kadar gelir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail’in Suriye’nin güneyindeki işgalinin kalıcı olacağını açıklar. Bu arada İsrail hava kuvvetleri Suriye ordusunun, karargâh, mühimmat ve lojistik depoları ile askeri üslerini aralıksız bombalamaya devam eder. Ahmed el-Şara bu işgale ve bombalamaya sessizdir. Bizim İsrail ile bir sorunumuz yok açıklamasını yapar. Ona göre İsrail, Esad ordusunun artıklarını temizlemektedir.

Biz size ne olduğunu tüm çıplaklığı ile söyleyelim. Baba Hüseyin el-Şara İsrail’in Golan Tepelerinin yarısına çökmesine yardımcı olmuş, oğul Ahmed el-Şara ise geri kalanı tepside Netenyahu’ya hediye etmiştir. Bütün işaretler Ahmed el-Şara’nın bir Mista‘arvim olduğunu göstermektedir.

İsrailli stratejist Oded Yinon, 1982 yılında İsrail’in güvenliğini sağlamak için gerekenleri yazdığı planda Suriye’nin dörde bölünmesini tavsiye etmişti. Plan kıyıya yakın bir Şii Alevi devleti, Halep’te Sünni bir devlet, Şam’da kuzey komşusuna düşman başka bir Sünni devlet ve Golan bölgesinde de bir Dürzi devleti kurulmasını öngörüyordu.[6] Büyük Ortadoğu Projesi de açık açık bölgedeki 22 devletin sınırlarının değiştirileceğini söylüyordu. Böylesine planları olan İsrail’in, gerekli hazırlıkları yapmadan, adamlarını uygun yerlere yerleştirmeden, Esad rejimini devirme operasyonuna girişmesi düşünülebilir mi? İsrail, Suriye’yi kendisi için daha büyük tehdit olan cihatçı Müslümanların elinde tek parça teslim eder mi?

İstanbul’da Assad’ın devrilmesini kutlayan göstericiler. 08 Aralık 2024. Fotoğraf: Yasin Akgül/AFP via Getty Images

Bir ülkede iç savaş yaşandıktan sonra o ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini tekrar sağladığı görülmemiştir. En canlı örnek gözümüzün önünde duran Irak’tır. Bütün bunlar bilinmesine rağmen AKP hükümetinin dış politika sorumluları bile bile lades demiş, Suriye iç savaşına taraf ve destek olmuştur. Suriye’de yaşananlardan bu ekip sorumludur.

6 Mart 2025 günü itibariyle Ahmed el-Şara, Esad artıklarını temizliyoruz bahanesiyle Lazkiye ve Tartus’ta yaptığı katliamlarla yeni bir ayaklanmaya sebep oldu. Ülke parçalanıyor. Bir Mista‘arvim’den ne beklersiniz?

PYD/YPG Fırat’ın doğusunda duruyor. Dürziler özerklik ilan etti. Biz ise ülkeyi parçalayan Mista‘arvim’e hâlâ destek veriyoruz.

Bu işte bir terslik yok mu?

Türkiye’nin yapması gereken ilk şey Ahmet el-Șara’yı devirmektir. Eli kanlı bir teröristten devlet başkanı olmaz. Suriye’de istikrarı ancak uzlaşma ve seçimle gelen birisi sağlayabilir. Aksi takdirde Türkiye’ye yönelecek yeni göç dalgasını durdurmak mümkün olmayacaktır.

[1] Cengiz Batuk, “Dinleri Anlamada Öykünün Rolü: Mevlana’nın Yahudi Padişah Hikayesi Bağlamında Hıristiyanlığa Bakışı”, Uluslararası Mevlâna ve Mevlevilik Sempozyumu Bildiriler II, 26-28 Ekim 2007, S-135

[2] Yonatan Mendel and Nadeem Karkabi, “The Re-Enchantment of the Orient: Mista‘arvim and Their Special Status in Jewish-Israeli Society”, The Middle East Jurnal, Volume 77, Autumn 2023

[3] Rafael Sadi, “Dünyanın merak ettiği ajanın evine Odatv girdi”, odatv.com, 11 Eylül 2021

[4] Mosab Hassan Yousef and Jim Becket, “From Hamas to America”, Published by Forefront Books, August 2024

[5] Rafael Sadi, “Dünyanın merak ettiği ajanın evine Odatv girdi”, odatv.com, 11 Eylül 2021

[6] Orta Doğu için Siyonist Plan, İngilizce’den çeviren Ercan Caner, Sun Savunma Net, 28 Ocak 2017. Erişim 07 Mart 2025. https://www.sunsavunma.net/orta-dogu-icin-siyonist-plan/

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.