Bu günler, bir taraftan en yoğun işgalin yaşandığı, diğer yandan da Milli Kurtuluş Savaşı vermek için yoğun çabaların sarf edildiği günler….
Mutlaka öğrenmeli ve öğretmeliyiz….
1.Dünya Savaşı’nın son dönemleri… Pek çok cephede kanlı muharebeler: Çanakkale, Kafkas, Galiçya, Irak, Suriye, Filistin cepheleri…Boğaz boğaza vuruşmalar…Gazze’de Osmanlı ordusu inatla direniyor, Hatta Ali İhsan Paşa General Tawshend komutasında bir İngiliz ordusu’nu Kut’ül Amare’de esir alıyor…
Bunun üzerine İngilizler General Allenby komutasında bir ordu daha gönderiyorlar.. Çetin savaşlar sonucunda 11 Aralık 1917 Günü Kudüs. Ardından Şam ve Halep şehirleri de İngilizler tarafından işgal edilir.
“Galip” İngiliz general Allenby Şam’da, Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan Selahattin Eyyubi’nin türbesi başına gelir ve tıpkı bir Romalı komutan gibi, türbe içindeki sandukanın başına yaklaşarak postalının ucuyla sandukaya birkaç kez vurduktan sonra şunları söyler: “KALK SELAHATTİN BİZ YİNE GELDİK!”
…O Selahattin Eyyubi ki bu tarihten yüzlerce yıl önce, 2.Ekim.1187’de Haçlı ordularını mağlup etmiş, Kudüs’ü almıştır. Kudüs’ün fethi, bütün Hıristiyan alemi için büyük bir darbe olmuştur. Bu nedenle, aradan tam 730 yıl geçmiş olmasına rağmen, Haçlıların bir parçası ve devamı olan İngilizlerin temsilcisi, o kuyruk acısının verdiği hınçla, Selahattin Eyyubi’nin mezarı başında bunları söylemiştir.
Anadolu’da neredeyse 50 bin yıldan, belki de daha eski yıllardan beri var olan Türkleri geldikleri topraklara geri gönderme düşüncesi, hevesi, arzusu, emeli, isteği, talebi, beklentisi, öngörüsü ve sairesi olan ABD’nin o günkü başkanı Wilson’dan tutun da, Avrupa’nın hemen bütün ülkelerindeki yöneticileri, Yunanistan’ın hayalperestliği ile meşhur Venizelos’u ve içimizde, yanımızda, arkamızda, önümüzde görünüp de bunlarla gönüllü işbirliği yapan bir yığın hain kahpe çocuğu, Ekim 1918 Mondros mütakaresinden sonra adım adım Anadolu’yu işgal ettiler.
Çanakkale’de geçit vermediğimiz İngiliz, Fransız donanmaları, ellerini kollarını sallaya sallaya Dolmabahçe önlerine gelip demir attılar. Düşman orduları ülkemizi adım adım işgal ettiler.
İstanbul başta gelmek üzere bütün ülkede yas, tasa, üzüntü, kaygı, keder, elem, kasvet hâkim olmuş, dünya başkentlerinde Türkiye’nin kaç parçaya bölünmesinin uygun olacağı tartışılmaya başlamıştı.
Bir tek kişi, evet bir tek kişi Dolmabahçe’de demir atmış düşman gemilerini gördüğünde, halkına, milletine ve kendisine olan güven dolu inancı içerisinde şunları söylemişti: GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!
O kişi, geçti milletinin başına, örgütledi Kuvvay-ı Milliye’yi… “Öldü, bitti, mahvoldu, kıpırdaması mümkün değil, ameliyat masasında narkozu yemiş cerrahın neşter darbelerini bekleyen hasta gibi yatıyor” dedikleri Anadolu halkının yeniden dirilişini sağladı ve hep birlikte düşmanı GELDİKLERİ GİBİ GERİ GÖNDERDİLER….
İçimizde ve dışımızda bunu hazmedemeyen bir yığın alçak, namussuz, şerefsiz, işbirlikçi, hain, insanlık dışı her türlü sıfata haiz, melun, şenaât ve denaât timsalı zat ve zerzevat, işte o günden beri, Mustafa Kemal’in anıtkabirdeki mezarının, aslında gönüllerimizdeki tahtının, yanına gidip, muzaffer bir eda ile KALK MUSTAFA KEMAL BİZ YİNE GELDİK demenin hesabı, kitabı, özlemi, beklentisi, hevesi, arzusu, isteği, talebi, emeli, gayesi, ereği, amacı, düşüncesi içerisinde icra-ı faaliyet eylemektedir.
Tüm yaşadığımız gelişmelerin özeti biraz da budur.
23.MAYIS.2024