Kürt meselesinin ortaya çıkışının bir nedeni de Doğu Cephesi sorunudur. 17. yüzyıldan itibaren yükselişe geçen Rus emperyalizmi, 1800’lerin başından itibaren Osmanlı’yı hem Doğu cephesinde Kafkaslardan hem de Batı cephesinde Balkanlar’dan sıkıştırmaya başlar.
Batı cephesinde Slav kökenli Bulgarları ve Ortodoks Yunanları kışkırtan Ruslar, Doğu’da ise Ermenilere ve Kürtlere el atar. 1800’lerden hemen sonra ilk Kürdoloji çalışmaları yine Ruslar tarafından başlatılır. Kürtçülerin bugün bile en temel başvuru kaynakları olan kitaplar da bu dönemde Ruslar tarafından yazılmıştır.
Rusların bu çabaları karşısında Osmanlı’da da uyanma başlar. Rus destekli Kürt aşiretleriyle Türk ordusu arasında çatışmalar başlar. 1830-1855 tarihleri arasında sekiz büyük Kürt isyanı gerçekleşir.
Asıl büyük Kürtçü hareket ise tam da 1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlarda hem de Kafkaslarda Ruslarla savaşan Osmanlı’ya karşı bir cephe de Kürt aşiretleri açar.
Bedirhanlar ve Şeyh Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürer.
Rus General Korganof, Erzurum’a saldırıya geçmeden önce Zeylani ve Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve bunlara yüklü miktarda ödeme yapar. Sonuç Ruslar açısından olumludur. Kürtler, Osmanlıyı Rusya’ya karşı desteklemezler.
Kürt isyanlarının genel karakteri de burada şekillenir: Türk devleti ne zaman bir düşmanla savaşsa mutlaka bir Kürt isyanı başlayacaktır.
Rusların Kürtlere desteği sonrasında da devam eder. 93 Harbi’nden sonra hem Ermeni hem de Kürt meselesi bir arada ortaya çıkacaktır. Doğu illerimiz Rus işgaline girdiğinde hem Ermenilerin hem de Kürtlerin isyanları aralıksız devam eder.
Hamidiye Alayları
1890 yılında Hamidiye Alayları kurulur. Alayların hedefi Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını önlemektir. Bu birlikler Sultan Abdülhamit tarafından kurulduğu için Hamidiye Alayları adıyla anılmıştır.
Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır. Fakat bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirdikten sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya başlamıştır. Bu alaylar daha sonra lağvedilecektir fakat Hamidiye Alayları’nın lağvedilmesinden sonra da Kürtler silahları bırakmayacak ve Türk ordusuna karşı savaşacaklardır.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Kürtler de Doğu bölgelerinde Ruslarla birlikte hareket eder. O dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği Kürtleri yine satın almıştır. Nitekim hemen 1914 yılında Kürt isyanları tekrar başlar. Rus orduları Doğu Anadolu’yu işgal ederken Kürtler de bağımsız Kürdistan hayaliyle Ruslara yardım ederler.
Ünlü Sykes-Picot Antlaşması’na göre “Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurularak Rusya’ya bağlanacaktır.”
Kürtlerin Çanakkale’de savaşmamalarının nedeni de budur. 1916 yılında antlaşmaya dökülen plan, Rusların 1830’dan beri uyguladığı plandır.
Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri alt üst eder. Kürtler de bu dönemde hem Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de Amerikalılarla işbirliği yapar. Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması ile karar verilir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na giden süreçte Kürtler hep Türkiye’yi işgal eden kuvvetlerle birlikte hareket etmiştir.
Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerle birlikte savaşmaması o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir.
Rus Gordlevski aynen şu satırları yazar:
“Türkler vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar.”
Rusya’da Bolşevik İhtilali gerçekleşince Kürtler açısından işler değişir. Çünkü Lenin, Kürtleri değil İngilizlerden çekindiği için Batı kuvvetlerini Ruslara göre ön cephede durduran Mustafa Kemal’i desteklemek zorunda kalır. Sykes-Picot Antlaşması feshedilir. Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir ve Kürtler yalnız kalır.
Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas hamisi de Ruslar değil İngilizler olacaktır.
***
Kürdistancı Kürt isyanları meselesinin dış kısmının başlangıcının Doğu boyutu Rus eksenli iken Batı boyutu ise çok özetle şöyledir:
Karl Marks ve Friedrich Engels kafa kafaya verip yazdıkları Komünist Manifesto (1848) ile sosyalizmin ardılı ve bir üst aşaması olarak komünizm teorisini geliştirmişlerdir. Bu ikilinin büyük kısmı New York Daily Tribune gazetesinde yayımlanmış toplamı da 750 sayfa tutan yazılarından oluşan “Doğu Sorunu (Türkiye)” adlı kitabı da vardır. Bu kitap Batı’nın Şark Meselesi algısı üzerinde son derece etkili olmuştur ve bize Sevr’i dayatan sürecin de ilk adımı niteliğindedir.
Atatürk, Lozan’la birlikte aslında hem Ruslardan hem İngilizlerden sosyalizm kılıfında gelen emperyalizmi de yırtıp atmış olmaktadır.
Emperyalizm bugün de kapitalizm kılıfında büyük oranda ABD’den gelmektedir ancak sosyalizm kılıfındaki Rus, İngiliz ve Alman emperyalizmi de yabana atılacak boyutlarda değildir.
ABD göstere göstere yaparken Ruslar, İngilizler ve Almanlar Türkiye’deki bölücü ve ayrılıkçı hareketleri STK’lar üzerinden desteklemektedirler.
Atatürk’ün yolunda milli bir STK olan Atasen, her türlü ihanete karşı mücadelesini yılmadan, yorulmadan sürdürecektir!
***
Kaynak:
ATASEN
Ata Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası

