
Türk Irkı Nasıl Oluştu ?
Anadolu Türkleri ve Orta Asya Türk’lerinin Arasındaki Tip Farklılıklarının Nedeni
İşin derinliğine inmeden görünüşe bakarak bir kanıya varanlar bunların içinde yerli ve yabancı bilimadamları da var.
Türk grupları arasındaki farklılıkları bir ırk/soy farklılığının işareti sayıyorlar.
Belli başlı ayrı özellikler, Türkistan Türklerinde göz kapaklarının belirgin çekikliği ile, Batı (Anadolu ve Balkan) Türklerinin çoğunda bunun olmayışı; bir de Orta Asya’da kestane kumral renkli saçlara daha az rastlanışı.
Buna dayanarak Türk Dünyasında bir soy/ırk beraberliği değil, sadece kültür/dil birliği olduğunu ileri sürebiliyorlar.
Görünüşe aldanmamalı sözünü hatırlatarak konuya daha bilimsel bir yaklaşımda bakalım.
İlk bakışımız antropolojik tarih yönünde olacak.
Bir kere İlk” ve “Ön Türklerin yapılarına bakalım.
Türk’ün doğumuna her evlilikte bir ana birde baba olduğu gibi sebep olan iki ana ırk vardır.
Biri Ural dağlarını yurt edinmiş Alpinler, diğeri ise henüz Amerika’ya göç etmemiş olan Doğu Asyalı Kızılderililer… Alpinler kestane renk saçlı, düz yeşil gözlü, yuvarlak başlı (brakisefal), Kızılderililer ise bakır tenli, hafif çekik gözlü, mezosefal (orta) başlı, siyah saçlı ve kara gözlü özellik taşırlar.
M.Ö. 9000’le 7000 arasında, Cilalı Taş (Neolitik) Çağının bitişiyle tunç devrinin başladığı sıralarda, Alpinlerin bir kolu güney doğuya (Hazar-Aral Göllerine) doğru göç ederler.
O tarihte Doğu Asyalı Kızılderililerin çoğu Bering Boğazı yoluyla Amerika’ya geçmişti geri kalanlardan ufak bir boy batıya doğru göçer ve Aral gölü civarına yerleşmiş olan Alpinlerle evlenirler (yani karışırlar).
Doğan yeni nesil (tabi asırlarca aralarında evlenip genetik istikrara kavuşunca), Alpinlerden de Kızılderililerden de farklı yeni bir soy olarak ortaya çıkarlar.
Bunlara “İLK TÜRKLER” diyoruz.
Bunlar buğday tenli, kestane renk saçlı, belli belirsiz çekik ve ela gözlü, yuvarlak başlı (brakisefal) yapıdaydılar.
Yani Kızılderili özelliklerini az Alpin genlerini daha çok taşıyorlardı. M.Ö. 6000-4000 yılları arasında bu ilk Türkler Mezopotamya’ya (Subarlar, Sümerler, Elamlılar), Hindistan’a (Mohencadaro-Hareppa), M.Ö. 3000’lerde Anadolu’ya (Hatti’ler ,Luwi’lerin bir kısmı ve daha sonraki Turska/Etrüsk’ler, Ulmek’ler) göçtüler.
Gelelim ÖN-TÜKLER’e… M.Ö. 2000’lerde Alpinlerin ufak bir kolu gene doğuya fakat bu sefer kuzeydoğuya, Altay Dağları’na kadar uzanıyor.
Orada kalmış Asya Kızılderilileri ile tekrar bir evlenme oluyor. Doğan yeni nesle Ön-Türkler diyoruz.
Bin-bin beş yüz yüz yıl kadar aralarında evlenmelerle onlarda genetik istikrara kavuşuyor ve İlk Türkler’e çok benzeyen yeni bir soy beliriyor.
Çin arşivleri de rastlanan Ti..kler Hyung-nu/Hun”lar herhalde bunların çocuklarıydı.
İlk Türkler’le Ön Türkler de M.Ö. binli yıllarda karşılaşacak ve birbirleriyle karışacak, bildiğimiz Türkler olarak tarih sahnesine çıkacaklardır.
Türkistan’da Sakalar, daha doğuda Gök-Türkler, Uygurlar… vb.
Bu Yeni Türklere, doğudan batıya doğru bakıldığında, hafif farklar göze çarpıyor.
Aral gölünün kuzeydoğu ve güneydoğu coğrafyasında yaşayanların göz çekikliği, batıda kalanlara kıyasla da daha belirgin, tenler, saçlar ve gözler daha koyuca Avrasya ve Anadolu’dakiler ise daha açık renkli ve düz gözlü olanları daha fazla.
Şimdi sualimize geldik.
Bu, iki ayrı soy mu demektir veya başka ırklarla karışmanın damgası mıdır?
Bir kere iki ayrı ırk/soy değiller. Kafatası, kan grubu, boy, yüz ölçümleri temeldeki beraberliği gösteriyor.
Fark, aynı milletin dilinin bölge ve lehçe ayrılıkları gibidir.
Dil ayıdır, fakat yer yer şive ve lehçe farkları vardır. Tip konusunda da öyle…
İkinci soru ,Melezleşme”nin olup olmadığıdır.
Melez”in doğru tarifi, aşağı yukarı eşit miktarda iki ayrı ırkın karışmasıdır.
Ya genetik bir istikrarsızlık vardır ya da istikrara varılmış bambaşka bir soy meydana gelmiştir.
Türkler bu iki kategoriye de uymaz. Özellikler asırlar boyu devam etmişler ve ne doğudaki nede batıdaki Türkler yeni iki ırk oluşturmuştur.
Lehçe farkı gibi olan bu “tip farklılıkları” nedendir öyleyse? İzahı şöyle.
İlk Türkleri doğrudan evlenme’den doğanlarda yani Asya’nın batısındakilerde, Alpin ırkın “düz göz kapağı, açık ten ve göz” genleri biraz daha fazlaydı.
Ön-Türklerinkinde ise hafif çekik göz, koyuca ten ve göz genleri baskındı.
Her ne kadar tarih boyunca İlk Türklerle Ön Türkler kaynaşmışlarsa da, doğudakilerde Kızılderili, batıdakilerde Akdeniz ırklarının izi daha belirgindi.
Doğu Asya Türklerini alalım.
Hemen her yerde, her millette olduğu gibi onlarda komşu soylarla bir dereceye kadar karışmışlardır.
Bu Türklerin, göz çekikliği abartılı olan Moğollarla ve Çinlilerle evlendikleri olmuştur.
Bir hesaba göre bunun derecesi 15-20 kadardır.
Türklerin genetik özelliğinde, ecdattan biri olan Kızılderililerden miras hafif göz çekikliği de ilave edilince bu göz çekikliği biraz daha belirgin olmuştur (tenin ve göz-saç renklerinin biraz daha koyulaşması da aynı sebepten).
Şunu hemen belirtmeli ki bu “normdan kayış , sadece yabancı evliliği” yapan ailelerde kalmamış, daha sonraki nesillerde , toplumların genetik havuzu” dolayısıyla bütün Orta Asya Türklerinin tiplerine yansımıştır.
Aksi yönde buna benzer bir değişim Batı (Avrasya, Anadolu ve Balkan) Türklerinde de oluşmuştur.
O coğrafyada şu ırklar yaşıyordu: Avrasya’da Kuzeyli Nordic) ve Slavic; Anadolu’da ise Akdeniz Mediterranean Aryan ve Semitic), İlk Türk Hatti ve Kuzeyli Aryen Hitit soylarıdır. M.S. 1000’lerde Oğuz Selçuk Türkleri Anadolu’ya girdiklerinde nüfusça çokça azalmış olan yerli halk harplerle daha da kırılmış, gerisi (Rum, Ermeni ve dağlık Kürt toplumları olarak) Türklerle pek karışmadan kimliklerini sürdürmüşlerdir.
Gene de bazı kız almalar ve evlenmeler olmuştur bu da doğudaki gibi yüzde 15-20 oranlarında kalmıştır.
Bu karışmaların hiçbirinin çekik göz özelliği yoktu, onun içinde batı Türklerinin genleri de mevcut olan göz çekikliği, doğu kardeşlerin ki gibi takviye görememiş, belirgin bir hal almamıştır.
Bilakis “düz gözlülerin” genleri, Türklerin Alpin ecdatlarından miras düz gözlülüğü takviye etmiş, ortaya çıkarmıştır.
Buna rağmen 1940’larda Anadolu Halkı üzerinde yapılanan trometrik ölçümler, Batı Türklerinin yüzde 52’sinin hala hafif göz çekikliği özelliğini koruduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yörüklerde bu Orta Asya’dakilere benzer derecede belirgindir. Bugün “Kürt” dediklerimizin yüzde 70’den fazlası, Çaldıran Savaş’ından sonra dağlara sığınan Türkmenlerin, az sayıdaki dağlı Kürtlerle karışanların çocuklarıdır ne yazık ki kendilerini “Kürt” sanır ve Kürtçe konuşurlar.
İşte Doğu ve Batı Türklerinde göze çarpan tip farklılığı, fazla olmadığı için, aynı dildeki şive-lehçe farklılığı gibidir.
O “başkalık“ da tam bir melezlikten değil, Türklerin genlerinde mevcut hafif göz çekikliğinin, Doğu Asya’da az sayıda sarı ırk karışmasıyla takviyelenmişolmasındandır; batıdaki Türklerde de göz çekikliği genlerinde mevcut olduğu halde batıda takviye görmemiş olmasındandır. O da ancak %48’i düz gözlü olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Prof. Dr. Reha Oğuz TÜRKKAN
Not.
1944’ün Türkçüleri ile bu günün Ülküçüleri Bilim Estetik Sanat kültür olarak kıyaslamak bile Türkçülere hakaret olur.
Terazinin bir kefesine seksen sonrası ülküçüleri bir kefesinede çeyrek Zeki Velidi Togan koysan Çeyrek Zeki Velidi Togan topuna ağır basar.
Nejdet Çöl