Selçuk ErenerolZOR YAZI

Bi’nevi Soykırım. / Selçuk Erenerol

1948 tarihli olup, 1951 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler nezdinde kabul edilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de taraf olduğu “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”, soykırımı çok açık bir şekilde tanımlamıştır.

Soykırım oluşturan eylemler Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur: a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek; d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek. Soykırımda bulunmak, soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak, soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak, soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek, soykırıma iştirak etmek anayasaya göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılır.

Sözleşme gayet açık ve net bir şekilde, herhangi bir gri alan bırakmaksızın soykırıma giden adımları belirlemiş ve çerçeveyi çizmiştir.

Günümüzde yürütülen soykırım faaliyetleri ise artık direkt olarak savaş ve çatışmadan uzaklaşmaya başlamış; özellikle gıda ve sağlık gibi hayati önem teşkil eden alanlara kadar kaymıştır.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) uyarınca belirlenen Binyıl Kalkınma Hedefleri (Millennium Development Goals) içerisinde de çok önemli bir yer tutan sağlık, gıda, içilebilir suya ulaşım ve yoksulluğun önlenmesi maddeleri ne yazık ki, BM’nin her işi gibi, yalnızca kağıt üzerinde imzalanmış ve tozlu raflara kaldırılarak amacını tamamlamıştır.

8 maddeden oluşan Binyıl Kalkınma Hedefleri amacına ne kadar ulaşmıştır, tartışılır. Bir işi tamamına erdirmeden yeniden kağıtlara imza atmak için gövde gösterisi peşinde koşan BM, adeta dikkat eksiliği ve hiperaktiviteden (DEHB – ADHD) muzdarip bir çocuk gibi, bu sefer de 17 maddeden oluşan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni (Sustainable Development Goals – SDGs) hayata geçirmeye koyuldu.

Daha geniş kapsamla ele alınan ve dünyamızı cennete çevirecek bu hedeflerde yine yoksulluk, temiz gıda ve içilebilir suya ulaşım, sağlık gibi konular başı çekmektedir. Yalnız, bu genişletilen hedefler aynı zamanda yeşillendirilmek istenen dünyamızı “iklim” ile tahakküm altına almaya çalışan politikaların da oluşumuna sebebiyet vermiştir. İklim konferanslarına özel jetleriyle giden efendilerimiz kullandığımız plastik pipetten ötürü üremimizin dünyamıza sakıncalı olduğu fikrini beyinlere zerk etmiştir.

Kağıt üzerinde her şey çok güzel. Kim daha yeşil bir dünya istemez? Betonarmeden yeşilleri kazananlar dışında, doğadaki yeşile bakınca içi huzur dolmayan bir insan var mıdır? Kim yoksulluğun bitirilmesine, sağlıklı gıdaya ve içilebilir suya ulaşımın kolaylaştırılmasına karşı çıkar? Kanımca kimse. Lakin, işte gözlerimizin önünde, karşı çıkanlarla beraber yaşamaya devam etmekteyiz. Bazı odaklar, nedense, insanların refaha ulaşmasında beis görmektedirler. Günahların çan eğrisine takıldığını zanneden yobaz dinciler gibi, efendiler de refahın paylaşılmaması gereken bir unsur olduğunu düşünmekteler.

Kimisi yeryüzünde yaratılan cehennemin sebebinin “sınav” olduğunu söyler, kimisi de bu cehennemle mücadele ettiği yalanıyla bizi sıtmaya mahkum eder. Değişen bir dünyada yaşamaya çabaladığımız aşikar. Devletlerin ve ulusların yapısı ambalaj değiştirmekle meşgul. Bir tarafta bu değişime ayak direyenler, diğer tarafta da değişimin hızlanması ve işleri bulandırmak için büyük çaba sarf edenler olarak görünürde ikiye ayrılmış bulunmaktayız.

Bir üçüncü seçenek ise bu değişimin kaçınılmaz olduğunu kabullenip çağın gereksinimlerini eski değerlerimizle harmanlayamaya çalışanlardır. Makbul olan yol da budur.

Soykırım, terörün aksine, net bir tanıma sahiptir. Lakin, ne soykırım ne de terör artık net değildir. Çağın getirdiği değişim bütün suları bulandırmakta; oyunun bilinen kurallarını çöpe atmaktadır. Cebir ve şiddetin kullanıldığı terör eylemleri artık her seferinde kan akıtmaya ihtiyaç duymadığı gibi soykırım da gaz odalarından çok ileriye gidip kendine yeni yüzler benimsemiştir.

Sağlık Bakanlığı’nın kent meydanlarında Vücut Kitle Endeksi (VKİ) hesapladığı tiyatroya bakarken çok az kişi insanların gırtlağından geçen besinin kalitesini sorgulamaktadır. Çok yiyenlerin göbek değil de statü sahibi olduğu; göbek sahiplerinin ise yoksulluktan sağlıklarını kaybettikleri bir dönemden geçmekteyiz.

Dünya insanlığına satılan bu senaryoda imza yarışına girilen kağıt parçaları ne bir ağacın yaprağını, ne bir çiçeğin polenini, ne suyun temizliğini, ne de soluduğumuz havanın kalitesini arttıracaktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 1990lardan beri obezite yetişkinlerde iki katına çıkarken, ergenlerde bu oran dört katına ulaşmış durumda. Küresel yoksulluk güncel olarak mücadele edilemeyen bir trend olarak devam etmektedir.

Dünya çapında 2 milyar insan içilebilir suya ulaşımda sıkıntı çekmektedir. Birleşmiş Milletler’in ve yan oluşumlarının ulu bilgeliği ve bağımsız devletlerin feraseti sayesinde bu başarıdan hepimiz gurur duymalıyız. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de kadınların %20,9’u, erkeklerin %13,7’si, çocuklarda her onundan biri, genel istatistikte ise Türk toplumunun %17’si obezdir.

Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kanser İstatistikleri raporları ve Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kanser de, aynı obezite gibi, her yıl yükselişte olan bir trend izlemektedir. 2001 yılında 2,38 olan doğum oranımız, son verilerle 1,48’e düşmüştür.

Sağlıklı besine ulaşım için politikaların tartışılması ve teşvik edilmesi gereken yerde kent meydanlarına baskül ve mezura koymakla meşgulüz. Zeytin ağaçları kökünden sökülmekte, tarım ürünleri pestisitten evrim geçirmeye yüz tutmakta, yurt dışından ucuz ve sağlıksız et kovalanmakta, çarpık kentleşme ve yanlış sanayileşme ile doğa katledilmekte, geleceğimiz olan çocuklar ve gençlerimiz sağlıksız gıdalarla ve yanlış eğitim politikalarıyla büyütülmektedir.

Lafın kısası: Cennet, cehenneme çevrilmekte ve bir ulusun yarınları dört koldan yok edilmektedir.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.