Site icon Söz Gazetesi

Karadeniz MÖ 2000’den beri Türk yurdu

Karadeniz bölgesindeki ilk yerleşimler, M.Ö. 2000’li yıllardan itibaren bir Türk konfederasyonu olan Kimmerler ile başlamıştır. Atlı hayat süren, kısrak sütü (kımız) içen Kimmer Türkleri Karadeniz’de kök salar.
Bir başta Türk boyu olan Saka-İskitler ise M.Ö. 720 yıllarında Hazar denizinin kuzeyinden gelerek bölgedeki egemenliği Kimmer Türklerinden kendi üzerlerine alırlar.
Türklerin Kıpçak kolundan gelen Kimmerler ile Oğuz kolundan olan Saka-İskitler arasındaki güç mücadelesinden sonra Kimmer Türklerinin Azak (Hazar) denizi ile Kafkaslar arasındaki kolu Kür, Aras ve Çoruh boylarına yayılmıştır.
Bu iki Türk boyu arasındaki mücadele Gürcülerin Kartlis-Çkhovreba adlı destanlarına da yansımış ve Prof. Dr. Zeki Velidi Togan tarafından işlenmiştir.
Hakimiyetlerini Doğu Avrupa’ya kadar genişleten Saka-İskit Türklerinin bir kolu da M.Ö. 680 yılında Kafkas geçitlerini de aşarak Azerbaycan, Gürcistan ve eski Urartu ülkelerine yayılmıştır.
Karadeniz bölgesinde Kimmer ve Saka-İskit Türklerinden sonra görülen Türk boyları ise Bunturki ve Kıpçakların diğer kolları olmuştur. Sonra Afşar ve Kalaç/Halaç Türkleri bölgede görünmüşlerdir.
Karadeniz’de Grek yerleşimleri ise Saka-İskitler ile Bunturki-Kıpçak Türkleri döneminde MÖ 6.yy.da başlamıştır. Yöredeki Türklerle bir kısmi karışım olmuştur. Bugün Yunanistan’ın bölge üzerinde Pontus Rum kışkırtmalarına yeltendiği belli bir nüfusun genetik kökeninde bölgedeki Türk nüfus yoğunluğu dikkate alındığında ağırlıklı olarak Türklük bulunmaktadır.
Saka-İskit Türklerinin Kalaç adlı uruğunun bir kolu olarak doğuda Gence, Kazak kesiminden batıda Çoruh ağzına varıncaya kadar yayılan, en batıda Şavşat, Ardanuç, Artvin, Borçka ve Gönye’yi içine alan sancağın Kalarç adı taşıdığı tespit edilmiştir. Bunların “Kalaç” adlı büyük Türk uruğunun bir kolu olarak Saka göçleriyle Aşağı Çoruh boyu ve Rize-Batum arasında yerleştiği anlaşılıyor. Öteden beri buradan Karadeniz’e doğru esen sert, kuru ve kayıkları deviren yele de Batum-Rize arasında hala “Kalaç yeli” denmesi de binlerce yıllık bir başka Türklük belirtisidir.
Çoruh ağzına kadarki Kalaç boyundan başka, Bayburt-İspir kesiminde “İspir”e adını veren Sakaların SESPEİR yahut HESPER boyu buralara yerleşmiştir. Ayrıca M.S.131 yılında Rize’de tespit edilen “Askur/Azgur” adlı Oğuz boyunun Rize’nin doğusundaki Askuros deresine adını verdikleri anlaşılmaktadır.
M.Ö. 120’li yıllarda Saka-İskit Türklerinin Arşak kolundan gelen Val Arşak’ın oğlu Arşak, yendiği Pontluları baskı altında tutabilmek için Kafkas Geçitleri ötesindeki Balkar Türklerinden kalabalık bir kolu ülkesine getirterek buğdayı bol düzlüklere (Bayburt çevresine) ve Çoruh solundaki dağlara yerleştirtmiştir. Bu yüzden Bayburt-İspir kuzeyindeki sıradağlara Balkar’dan ses kayması ile “Barkal” ve buradan güneye esen yele de “Barkal yeli” denilmektedir. Rize’de Hemşinlilerin en güzel yaylaları Barkal Dağı’ndadır.
Saka-İskit Türklerinin Arşak kolunun beyi Arşak tarafından M.Ö. 250’lerde İran’da Hamadan topraklarına yerleştirilen “Manua” adlı Türk uruğunu 360 yıl sonra Arşak Beyi Ardaşes, onlara arazi vererek Revan kuzeyine yerleştirir. Bu uruğa “Amad-Uni” (Hamad Hanedanı) denilmeye başlanır. İşte bu Horasanlı Türkler de Rize bölgesine M.S. 626 yılından itibaren gelip Hemşen/Hemşin bölgesine yerleşerek ve mevcut unsurlarla da karışarak adlarını bölgeye vermişlerdir.
Saka-İskit Türklerinin kadınları çok güçlü ve söz sahibidirler. Saka-İskit Türklerinin imparatoru da Tomris Hatun’dur. Karadenizli kadınların gücünün ve iradesinin kültürel kodlarında Saka-İskit kadınlarının (amazonların) yer aldığı görülmektedir.
Bu dönemde Hıristiyanlık da bazı Türk boylarında benimsenir ve Gümüşhane’deki Sadak, Trabzon, sonra Kalarç’tan (Aşağı Çoruh-Rize) Nusaybin’e varıncaya kadar yayılır.
Türklerin “sarı saçlı, gök gözlü” sarışın ve kumral Kuman-Kıpçak kolunun genetik kökenlerine etki ettiği Lazların ataları, Türkçede ikiz adlı olarak tanınmıştır. ALAZAN = Alazlar, Lazlar, Çanarlar şeklinde anılmışlardır.
M.Ö. 5. yüzyılda Herodot, Saka-İskitlerin ekincilikle uğraşan Alazon (Alazlar) boyundan bahseder. İslam kaynakları ve Ermeni kaynakları bu savaşçı ahaliyi Sanarlar veya Çanarlar olarak kaydederler. Böylece, biri Karadeniz’in kuzey batısında Bucak kesiminde, biri doğusunda Abaza-Mergel/Megrel arasında ve biri de Kuzey Azerbaycan’da Şirvan batısında iki Alazan boyunda olmak üzere üç bölgede Alazon, Çanar ve Laz kollarının dağılarak yaşadığını görüyoruz. Bunlardan Karadeniz’in kuzeyindeki kolun 958 yılında Türklerin Hazar boyu Kağanı Yusuf’un ünlü mektubunda bir Hazar Türk uruğu olarak “Çan” veya “Çanar” adının bir şekli olarak “Zanar” deyişini hem Lazlar hem de göç ederek boşalttıkları bölge adı olarak kullanmaktadırlar.
Türkiye’deki Lazların genetiğinde Türklük de önemli bir damar olarak mevcut olduğu halde öteden beri Türkiye’yi bölüp parçalamayı gözeten Rusya ve Gürcistan, Lazların Müslüman Gürcü olduklarını ve Megrel soyundan geldiklerini ansiklopedilerine ve okul kitaplarına yazmışlardır. Yani Karadeniz bölgesinde yaşayan Lazların genetik kökleri içindeki bileşenlerden biri olan Türk damarı çekilip atılmak istenmektedir. Türkiye’deki Laz Enstitüsü ve Laz Kültür Derneği, işte bu bölücü yoldan gitmektedir.
900’lü yıllardan itibaren Karadeniz bölgesinde görülen diğer Türk boyları da Peçenekler, Uzlar ve Gagavuzlar olmuştur.
2. Selçuklu Sultanı Alparslan (1063-1072), 1064’te Ağrı dağı çevresi ile Kars ilini fethettikten sonra, 2. Batı seferinde Tiflis’i de alır. 1068 yılında da Ahıska, Ardahan ve Ardanuç çevresi Selçuklu Türklerinin egemenliğine girer. 3. Batı seferinde ise 1071 Malazgirt zaferiyle bütün Doğu Anadolu ve bu arada Erzurum-Gümüşhane-Erzincan bölgeleri ve etrafı fethedilir.
1071 Malazgirt Savaşı Türklerin Anadolu’ya ilk değil son toplu gelişi olmuştur.
Sultan Melikşah (1072-1092) çağında Selçuklular, Danişmendli Emir Ahmet başbuğluğundaki ordusuyla Bizans’ın müttefiki sayılan Abhaz-Gürcistan Kralı II. Giorgi’nin kalabalık ordusunu 24 Haziran 1080 günü yenerek büyük bir zafer kazanır. Bu sebeple bütün Çoruh boyları ile birlikte, Acara-Rize-Trabzon bölgeleri de fethedilip Karadeniz kıyıları ele geçirilir. Gürcistan kaynaklarına göre bu zafer üzerine, Türkistan’dan (Orta Asya’dan) göçüp gelen Ebu Yakup ve İsa Böri başçılığındaki kalabalık Türkmenler develeri, at yılkıları ve koyun sürüleriyle birlikte bu yeni fethedilen bölgelere gelip yerleşirler. Bu sırada 80 bin obalı Çepni Türkleri de Trabzon bölgesi ve çevresine gelip yerleşmişlerdir.
Ancak I. Haçlı Ordusu’nun İznik’i alması ile güçlenen Bizanslılar 1098 yılında donanma ile gelerek Türklerin Trabzon emiri olan Sülü Beğ’den Trabzon’u almışlardır.
Yeni Kuman-Kıpçak Türklerinin Rize Bölgesine Tekrar Gelip Yerleşmeleri (1204)
Abhaz-Kartel Kralı IV. David 1098 yılında Kuman-Kıpçak Türk Hükümdarı Şara-Khan oğlu Atrak’ın kızı ile evlenir. Selçukluların zayıflamasını fırsat bilerek Kuman-Kıpçak Türkleriyle Selçuklu Türk Devleti’ne karşı ittifak etmek amacıyla kaynatasının milletinden yararlanmak isteyen IV.David, Atrak Han’a elçiler gönderip 1118 yılında 40.000 seçkin savaşçıdan oluşan yeni Kuman-Kıpçak Türklerini ve 5 bin Kafkasyalı köle olmak üzere 45.000 kişiyi Tiflis, Arpaçay boyları ile İspir ve Bayburt dışındaki bütün Çoruh havzasına yerleştirir.
1195’te Kafkasların kuzeyinden yeni Kuman-Kıpçak Türkleri gelince, onlara da Tamar dağında eski ve yerleşik Kuman-Kıpçak Türklerinin yurtlarından yerler verilir. İşte bu yüzden eski Başkumandan Kıpçaklı Kubasar’ın ailesi ve akrabası göçerek Rize bölgesine gelir. Bugünkü Kumbasar ailesi, 1195 yılında Rize’ye yerleşen ve 1461’de Osmanlı’nın bölgeyi fethi ile Müslüman olan soylu Kubasar hanedanına mensuptur.
Abhaz-Gürcistan Kraliçesi Tamar, haçlı ordusuna yenilerek kendisine sığınan Komninoslu I. Alexis’e Kıpçak Türk ordusu ile yardım ederek onun Nisan 1204 yılında Trabzon İmparatorluğu adıyla yeni bir devlet kurmasını temin eder. Bu sırada Rize ve Trabzon bölgesine yeni Kuman-Kıpçak Türk askerlerden bir çokları daha gelip yerleşirler. Rum, Romalı demektir ve Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) askerlerinden bölgeye yerleştirilenlerin devamı olanlar da Atatürk’ün Yunanistan’la yaptığı nüfus mübadelesiyle Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bunlar, Trabzon İmparatorluğu döneminde din farklılığı nedeniyle kale içinde ve Türklerle hiç karışmayarak kapalı toplum halinde yaşamışlardır. Halkı Türk, yöneticileri Romalı olan Pontus Rum Devleti meselesi de budur ve bugün Yunanistan tarafından bölgedeki bazı satılmışlar eliyle Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanılmak istenmektedir.
1214 yılında yenilerek Sinop şehri ve limanını Selçuklulara bırakan Trabzon İmparatorluğu, giderek ancak Giresun-Trabzon-Rize kesimini elinde tutabilmektedir. Ellerinde tuttukları yerlerde dahi, kırlık alan, kaleler dışında bulunan yerlerle yaylalarda Türk obaları vardı ve Rize de dahil olmak üzere bir çok yerde Çepniler yaşıyorlardı. Türkler bütün bölgede hakim durumda idiler.
1228 yılında Melik adlı bir serdar önderliğinde Bayburt üzerinden gelerek Maçka yoluyla Trabzon’a varan bir Selçuklu ordusu şehrin surları önüne kadar varmıştı. Surlara kapanan Tekfur askerleri dışarı çıkmadıkları için geri dönmüşlerdir.
Bölgedeki kalabalık Çepni Türkleri Trabzon devletine vergi vermeyip savaşta Selçuklu ordusuna asker vermekle yükümlü idiler. 1264 yılında Sinop üzerine sefer yapmak isteyen II. Andronikos’u kalabalık Çepniler engellemişlerdi.
Osmanlı fethine kadar Trabzon bölgesi; Karakoyunlu, Akkoyunlu ve bugünkü Ordu ilindeki Bayramlı Türkmenlerinin de akın edip haraç aldıkları bir yer olmuştur. Rize ve Trabzon’daki Kuman-Kıpçak Türkleri ezici çoklukta olduğundan babası Basil ölünce 1340’ta Trabzon’da tahta geçen kızı Anna’ya Türkçe “Ana-Kutlu” deniliyordu.
1390 yılında Giresun’u alan Hacı Emiroğlu Süleyman, şehri Bayrameli’ye (Ordu’ya) bağlamıştı. Trabzon tekfurluğu 1453’te İstanbul’u alan Fatih’e haraç ödemeye başlamıştı
Osmanlı’nın Bölgeyi Fethi (1461)
Fatih Sultan Mehmet, 1461 yazında ordusuyla gelince Tekfur aman dileyerek savaşsız teslim oldu. Tekfur savaşamadı çünkü yönetim elindeydi fakat bölge nüfusunun ezici çoğunluğu Türklerden oluşuyordu.
Aynı 1461 yılında, doğuda Çoruh ağzına kadarki yerler ve arada Rize’de savaşsız fethedilerek bütün buralar yeni kurulan Trabzon Sancağı’na bağlandı. Şehir ve kasabalara gönüllü ve sürgün olarak Çorum-Amasya-Tokat ve Samsun bölgelerinden Türkler getirilerek vergilerden muaf olarak 1464 yılına kadar yerleştirildi.
İkinci Fatih devri iskanı 1466’da oldu. Konya/Karaman bölgesi Müslüman Türklerinin bir kısmı da Trabzon Sancağındaki şehir, kasaba ve köylere, Rumeli ile Trabzon ve Rize köylerine yerleştirildi. Bu yüzden her iki iskan sırasında gelen Müslüman Türkler, buralardaki Müslüman olmayan Türklerin gönüllü Müslümanlığa kazanırken, Osmanlı vergi defterlerinde kimlerin hangi göçmenin irşadıyla Müslüman olduğuna işaret edilmiştir.
1486 yılından, yani Fatih’ten 25 yıl sonra tutulan ilk tapu Tahrir Defteri’nde şimdiki Rize bölgesi; Rize, Atina (Hemşin dahil Pazar) ve Lazluk (Ardeşen, Fındıklı (Viçe), Arhavi, Hopa) adlı üç kaza halinde Trabzon’a bağlı olduğu belirtilmektedir.
Sultan II. Bayezid oğlu Şehzade Sultan Selim (Yavuz)’in 1511 yılına kadarki 20 yıllık Trabzon Sancak Beyliği sırasında 1501-1507 yıllarında aşırı Şiilik ile Akkoyunlu Sunni Devletini yıkan Şah İsmail’in kırgın ve zulmetinden yılan Akkoyunlu Türkleri, en yakın Osmanlı toprağı olan Trabzon Sancağına aileleriyle gelip sığındılar. Yavuz bunları Trabzon ve Rize bölgesine iskan ederek geçimlerini kolaylaştırmak için onlardan kurduğu ordu ile Kutay şehrini alarak Batı Gürcistan’ı kendine tabi kıldı.
Şehzade Sultan Selim çağında Trabzon ve Rize yöresine o kadar kalabalık Akkoyunlu Türkleri gelip yerleşti ki bugün KE sesini Ç ve GE’yi C biçiminde söyleyenlerin lehçesi, Tebriz ve Revan Türklerinin konuşmaları gibidir. Göze “Coz”, Gemiye “Cemi”, Katipe “Çatip” diyen bu lehçe, Erzurum merkez ve yakın köylerine Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534-1545 yıllarında yerleştirdiği Tebriz’li Akkoyunlu Türklerinin lehçesiyle de aynıdır.
Rize-Trabzon bölgesine dördüncü iskan, Yavuz Sultan Selim’in Padişah olduktan sonra, Mısır-Kölemen Sultanlarına meylettiği anlaşılan Maraş-Elbistan’daki Dulkadiroğulları Türk Beyliği’ni 1515’te ortadan kaldırınca, oradan gönderdiği Maraşlı ve Dulkadirli oymakları ile olmuştur. Bu yüzden Dulkadirli uruğunun Köroğlu oymağı kolundan Rize’de Hemşinliler içinde birkaç ailesi Ankara’da yerleşmiş 18-20 kadar “Köroğlu” soyadını devam ettirenler vardır.
Kurtuluş Savaşı esnasında Karadeniz Türkleri Rum çetelerinin hakkından gelmiş, arta kalanlar da nüfus mübadelesiyle gönderilmişlerdir.
Giresunlu Türkler de Riyaset-i Celile Muhafız Bölüğü adıyla uzun süre Atatürk’ün özel muhafızlığını üstlenmişlerdir.
Osmanlı zamanında Lazistan denen yer ise Trabzon sancağına bağlı ve bugünkü ölçekte ilçe boyutundan ibaret olan bir yerdir. Türkiye’deki Lazlar da bugün iki ayrı Lazuri (Lazca) lehçesi konuştuklarından birbirlerini tam anlayamamaktadırlar. İşte Laz Kültür Derneği ve Laz Enstitüsü gibi kurumlar, Kürtler gibi bir sürecin içine girerek çeşitli talepler sıralamaktadırlar. Ana-baba bakımından Laz-Gürcü ortak yapımı olan Tayyip Erdoğan’ın da Lazistan-Kürdistan eyaletleri çıkışı, Karadeniz’i dalgalandırmış bulunmaktadır.
Karadeniz’de binlerce yıl boyunca hep bir Türk nüfus yoğunluğu ve egemenliği görülmektedir.
Kemençe ve horonun Türklüğü başka bir makale konusudur ancak burada şu kadarını belirtelim ki Karadeniz’in kuzeyindeki Gagavuz Türklerinde horon aynı horon, adı Kuman Türklerinden gelen kumançe de aynı kemençedir.
Bugün bölgede Lazlık, Gürcülük, Pontusçuluk oynayanları bir kez daha uyarıyoruz:
Sizin de genetik kodlarınızda güçlü bir damar olarak Türklük vardır. Hem genetik hem kültürel hem de ulus adı anlamında Türklüğü reddedip etnik bölücülüğe soyunmaya yeltenenler, büyük Türk milletinin demir yumruğu altında ezilmekten kurtulamazlar. Çünkü Türk töresinde vatana ve millete ihanet asla affedilmez.
Kimmer, Saka-İskit, Kuman-Kıpçak, Bunturki, Afşar, Kalaç, Gence, Kazak, Hesper, Askur, Arşak, Manua, Alaz, Çanar, Hazar, Peçenek, Uz, Gagavuz, Selçuklu, Türkmen, Çepni, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Bayramlı, Karaman, Maraşlı, Dulkadirli, Köroğlu Türkleriyle binlerce yıldır yoğrulan Karadeniz Türk oğlu Türk’tür.
Ey etnikçilik yapmaya yeltenen güruh, aklınızı başınıza devşirin! Rus’a, Yunan’a, Gürcü’ye, Alman’a ve Amerikalı’ya maşa olmak yerine büyük Türk milletinin şerefli birer ferdi olun!
“Bu ülke tarihte Türk’tü şimdi de Türk’tür ve ebediyyen de Türk kalacaktır!” K. ATATÜRK
Atatürk dönemi hariç 500 yıldır itilip kakılarak devlet yönetim kademelerinden uzak tutulduğun için örgütlenmeyi hiç bilmiyorsun; örgütlen Türk!
Ne sağdan ne de soldan, Atatürk’ün çizdiği yoldan..!
H. Cem KANIBİR
Atasen Genel Başkanı
Türkbilimci (Türkolog)
Exit mobile version