“Türkiye Fay Haritası, 10 yılda bir yenilenmelidir”
ANKARA – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Deprem Araştırma Komisyonu Üyesi Dr. Müzeyyen Şevkin, imar, afet, yapı üretim ve denetimiyle kentsel dönüşüm kanunlarının birbiriyle entegre olarak düzenlenmesinin gerekliliğine dikkat çekti.
TBMM’de düzenlenen Deprem Araştırma Komisyonu toplantısında konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Şevkin, Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) kuruluş felsefesine uygun olarak yeniden yapılandırılması gerektiğini, sürece göre kentsel yerleşim birimleri içerisinde kalan çöküntü alanlarıyla yerleşime açılmış jeolojik riskli alanlarda kurulu yapıların bertaraf edilmesinin yanı sıra bu alanlara yerleşen vatandaşlarla, kent yoksulları için sosyal konutlar üreten bir yapıya dönüşmesinin gereğine işaret etti.
Türkiye’de arsa ve arazi rantının önüne geçecek uygulamaların hayata geçmesinin önemine vurgu yapan Dr. Şevkin, ülkemizde dağınık ve yetersiz altyapıya karşın dünya örneklerine bakıldığında arazi çalışmaları, jeoloji, yapısal jeoloji, tektonik, jeomorfoloji, paleosismoloji gibi aletsel sismik veri kaynaklarını tutan, değerlendiren ve yorumlayan hatta kamuoyuna bilgi aktaran kurumların aynı çatı altında örgütlendiğinin görüldüğünü dile getirdi.
TÜRKİYE FAY HARİTASINA DİKKAT ÇEKTİ
CHP’li Dr. Şevkin, “Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri’nde “USGS” Amerika Jeolojik Araştırma Kurumu var. Bütün verileri topluma kamuoyuyla o paylaşır ve orada bu bilgiler toplanır. İngiltere’de “BGS” İngiliz Jeoloji Araştırmaları, Japonya’da da benzer kurumlar var. Ülkemizde bu kurumların tam karşılığı olabilecek bir yapılanma bulunmamaktadır” dedi.
Deprem Komisyonu’nun da benzer kurumların kurulması için öneri getirebileceğini, adının da “Türkiye Jeolojik Araştırmalar Kurumu” veya “Türkiye Afetler Araştırma Kurumu” olabileceğini belirten Dr. Şevkin, Türkiye fay haritasının 10 yılda bir yenilenmesi çağrısında bulundu.
Valiliklerde, İl Özel İdarelerinde, büyükşehir belediyelerinde ‘Doğal Afetler Daire Başkanlığı’ kurulabileceğini, başkanlık idaresinde oluşacak jeoloji şube müdürlüklerinin afet riskini azaltacak önemli unsurlar olacağını kaydeden Dr. Şevkin, “Yapı üretim süreçleri yeniden tanımlanmalı, etüt ve proje aşamasından başlayarak yapı üretim ve bakım onarımını da kapsayacak şekilde kamusal sorumluluk anlayışı çerçevesinde sivil toplum kuruluşlarının da içinde olduğu bir denetim mekanizması kontrolünde gerçekleştirilmelidir” diye konuştu.
1959 yılında 7269 sayılı, umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlere ilişkin bir yasa çıkarıldığını ve bu yasada ne yazık ki günümüze kadar köklü bir değişiklik yapılmadığını dile getiren Dr. Şevkin, “ 1985’te, depremi ve imarı ilgilendiren 3194 sayılı İmar Kanunu çıkmış. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu 2004’te, 5393 sayılı Belediye Kanunu 2005’te, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 2012’de, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu 2012’de çıkmış; 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu da bunların içerisinde. Deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrasında alınacak önlemlere ilişkin çalışmalar yapılması çok önemli” dedi.
Şubat ve Temmuz aylarında iki ayrı ‘Fay Yasası’nı grup başkanvekilleri ve genel başkan yardımcılarının desteğiyle meclise sunduğunu hatırlatan Dr. Şevkin, “Türkiye’deki 3 ayrı depremde can ve mal kaybı yaşanmasına rağmen fay yasasının mecliste görüşülmediğini söyledi.
YOĞUN SİSMİK HAREKETLİLİK…
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) hazırladığı deprem bölgeleri haritasına göre 18 il, 82 ilçe ve 502 köy/mahallenin doğrudan 5 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilecek faylar üzerinde yer aldığını belirten Dr. Şevkin, “Yani 100 bin konut ve 500 bin nüfusu ilgilendiren bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Kuzey Anadolu fay kuşağı, Güneydoğu Anadolu fay kuşağı ve İzmir’de birbirine paralel 17 fay kuşağının bulunduğu, son derece sismik hareketliliğin olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Anadolu coğrafyası, 2 parmağımızın içerisinde zeytini sıktığınızda nasıl fırlarsa bu şekilde bir Kuzey Anadolu fay kuşağı ve Güneydoğu Anadolu fay kuşağının doğrudan etkisi altındadır. Yoğun bir sismik hareketlilik içerisindeyiz” ifadelerini kullandı.
Depremde bir çok yapının yıkıldığı İzmir-Bayraklı ilçesinin aslında ‘Bornova’ olarak bilindiğini, 300 metreye yakın alüvyoner bir dolgu üzerinde ve 20-30 metreye yakın batak balçık niteliğinde, yeraltı su seviyesinin de yüksek olduğu bir alanda yer aldığını belirten Dr. Şevkin, 4 bine yakın binanın hasar görmesinin ovalardan ne kadar uzaklaşılması gerektiğini ortaya serdiğini söyledi.
Meclise sunulan iki ayrı fay yasasındaki kastın tıpkı sit alanlarında ve yüksek gerilim hatlarında olduğu gibi bilimsel çalışmalarla, vatandaşı mağdur etmeden fay zonlarında yapılaşma yasağı getirilmesini öneren Dr. Şevkin, bölgesel ölçekte deprem başta olmak üzere mutlaka doğal kaynaklı afet odaklı mükemmellik merkezleri kurulmasını, Ege’de, Karadeniz’de, Güneydoğu Anadolu’da özellikle afet riskinin yüksek olduğu yerlerde sel afetiyle karşı karşıya kalındığına dikkat çekti.
“YAPI ÜRETİM SÜREÇLERİ YENİDEN TANIMLANMALI”
“Türkiye’nin bölgeler bazında heyelan, kaya düşmesi, taşkın, çığ düşmesi gibi konularda afet risk haritası oluşturmasının önemini anlatan Dr. Şevkin, şunları söyledi:
“Fay Yasası çıkarılarak mevcut yerleşim alanları içerisinde kalan faylar ve yakın alanlar tampon bölge ilan edilmeli. Kentsel dönüşümde parsel bazında dönüşüm değil ada bazlı ve afet riski bazlı olarak ele alınarak yapılmalı. Yapı üretim süreçleri yeniden tanımlanmalı, etüt ve proje aşamasından başlayarak yapı üretim ve bakım onarımını da kapsayacak şekilde kamusal sorumluluk anlayışı çerçevesinde yapı üretim süreçleri sivil toplum kuruluşlarının da içinde olduğu bir denetim mekanizması kontrolünde gerçekleştirilmelidir diyorum.”