Selçuk ErenerolZOR YAZI

Cennetim / Cehennemim Selçuk Erenerol

İnsanımızı denizden kopardılar. Toprağa, çimlere basamaz olduk. Maviye duvarlar ördüler; yeşile biçilmeyi hak gördüler.

Bir beton furyasıdır gidiyor. Muasır medeniyetler seviyesi gökyüzüne kat çıkmakta aranıyor.

Medeniyet olmuş rant; uygarlığımızın özü hak getire… bırakılmış bir köşeye.

Kökleri de gökleri de göremez, anlayamaz, hissedemez olduk. His sandıklarımız da farklı maskelere bürünmüş. Ne bunca asfalt yol çökerken medeniyetinizi getirdi, ne de ışıklı tabelalarla kaplanmış beton ormanlar ferahlık verdi. Nefes alınmıyor. Bir ağaca sarılmayı, bir çiçeği koklamayı, denize uzun uzun bakmayı, gün doğumlarını ve batımlarını unuttuk.

Küçük çocuk gün doğmadan çalan zille eğitimsizliğe giriyor; şirketlerin çarkları ise gün batımında masa başında oturmaya devam ediyor.

Sonrası kalabalık kaldırımlar, toplu taşımalar, korna sesi dolmuş bireysel trafikler. Hafta sonları, AVM food courtları millet bahçesi olmuş; mağazaların camekanlarına ekmek banılıyor. Polyesterden üretilmiş kıyafetler belki de kapış kapış giderken, kimse “Neden pamuğa layık değilim?” demiyor.

İnsanımız yatırımdan vazgeçtikçe çay, kahve içiyor; ekonomi ise bir şekilde kalabalıklarla “Şahlanıyor!” deniliyor. Halbuki insana zaruri olan limanı güzel bir ev iken limanlara nelerin geldiği bilinmiyor. Üstüne bir de zelzele ile bazı limanlar havaya uçuyor.

Bir balonun içerisine sıkıştırılmış, durmaksızın helyumla beraber yükseklere çıkartılıyoruz: Kıskanılıyoruz, eğitimde örnek alınıyoruz, demokrasimiz ileri, yargımız bağımsız… cennet oluyoruz, cennet. Araçlar trafik kurallarını unutmuş; torpili olan çakarlı, çarpmaya müsadeli, kaldırıma park edebilmeli, kırmızı ışıkta geçebilmeli. Motorlara zaten Bangladeş kanunları geçerli. Yaya geçidine adım atmak bir bahis; küfürsüz direksiyon sallamak ise beis. Bebekli kadınlara özellikle yol verirdi sürücüler; kaldırımda avlamazlardı. Şimdi ise yaya geçidi yayaya “Dur!” demek; sürücüye de “Gazla!”. Bir sabırsızlık sarmalı içerisinde durmadan geriye giden kalabalıklar. İnsanı insana düşman etmişler; siyasal dincisi ile etnik bölücüsü el ele vermiş. Kendi belirsiz nesillerinde kuramadıklarını yıkmaya çabalıyorlar. Beyhude bir çaba. Garabet bir arsızlık. Dört koldan bir sarılmışlık.

Bir cennet, cehenneme nasıl mı çevrilir?

Birbirini anlamayan yığınların giderek bir araya gelmek isteğiyle. Birbirimizi anlamaktan vaz geçtik; doğadan koptuk. Doğayı düşman belledik. Doğaya ve insanlığımıza bir savaş açtırdık. Ne doğa doğa olarak kaldı, ne de insanlığımız insanlık. Dere yataklarına bina, fay hatlarına şehirler inşa ettik. Öldük. Dirilmeyenlerle biz bize yetemedik. Sayfiye yerlerine sefine tersaneleri açtık; denize çıkan üç-dört katlı binaların sokaklarını yıkıp göğe ulaştık. Fıstık ağaçlarımız vardı bizim; iğneli yapraklar ile topraktan ayırırdık. Çocuklar kırardı onları dolma yapmak için. Çok bağırıyoruz bazen; hiçbir şey anlatmadan. Birbirimizi dinlemeden, uzlaşamadan. Herkesin fikrinin olduğu yerde tam bir bilgi yok.

Bilginin olmadığı yerde ise hurafeler bir hayli çok. Gençlere gülüş, aşk, kahve, içki, hobi, tatil günah görülüyor. Halbuki neredeyse her günleri yaşamayı boykot etmekle meşgul. Gücü elinde tutanlar ise durmadan sermayeye hizmet ediyor. Hiç de utanmıyor. Ayaklar altına alındık; kimliğimizden kopartıldık. Bağlayıcı metnimiz Anayasamızı rafa kaldırdık.

Ne öğündük, ne çalıştık, ne de güvendik. Nerden geldiği bilinmeyen bir biatla ama hep bekledik. Katilleri kale aldık, terörizme barış dedik. Kınalı kuzularımız toprağa verildikten sonra bir de kemiklerini sızlattık; onlara ihanet ettik.

Gıdada zehir tabaklarda servis, antidepresanları yutan gençlik yarınından habersiz. “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.“ Ama işte biz sizleri soldurduk, kaydırdık ve söndürdük.

Hiç mi bir çiçek koklamadınız koparmadan?

Denize bakarken çöpünüzü avucunuzda tutamadınız mı? Vapurda içtiğiniz her sigaranın izmariti sulara mı atıldı? Bebekli anaya, yorgun babaya, işine koşturana, geleceğimiz olan evlada yaya geçidinde yol verecek vakti bulamadınız mı?

Şehidin kanına saygı, Türk’ün töresine bağlılık hiç olmadı mı?

Tarih unutuldu veya çöpe mi atıldı? Halbuki herkese bir cennet ayaklarımızın altında serili. Herkese yetecek kadar refah, güzellik ve mutluluk baki. Yeter ki çalınmasına susmayın.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.