ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından sonra yaşanan şiddet olaylarından dolayı düzenlenemeyen ve elektronik ortamda 20-21 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek “nüfus sayımı”nın; gelecekte bütçe, kalkınma projeleri, meclis ve vilayet meclisi sandalyeleri gibi birçok konuyu etkilemesi bekleniyor.
Irak’ın özellikle Kerkük’ün geleceğinde birinci derecede etkili olmayı hedefleyen Kürtler nüfus sayımını fırsat bilerek akın akın Kerkük’e gelerek, nüfus kayıtlarını Kerkük’te yaptırmaları, Kürtlerin gelecek için yatırım yaptıklarını ortaya koymakta. Kerkük ve civarında bütçe, kalkınma projeleri, meclis ve vilayet meclisi sandalyeleri gibi birçok konuda söz sahibi olmak için nüfus sayımı esnasında Kerkük Nüfus Kütüğü’ne kayıtlı olmak gerekiyor.
Ancak yasalara göre nüfus sayımına katılmanın şartları var. Çıkarılan bir kanuna göre, son beş yıl içinde hükümetin çıkardığı nüfus kimliğinin ibraz edilmesi gerekmekte. On binlerce Kürt akın akın Kerkük’e geliyor ise, federal hükümetin verdiği yeni kimliğe de sahip olduklarını düşünüyorum. Sadece Süleymaniye veya Erbil’den değil, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak’tan da çifte vatandaş olan binlerce Kürt’ün de Kerkük’e doğru yol aldıkları görülüyor.
Irak Türkmen Cephesi Başkanı Hasan Turan’ın açıklamasında olduğu gibi; “Kerkük’ün gerçek nüfusunu ve demografik yapısını değiştirmek amacıyla farklı illerden çok sayıda ailelerin güvenlik güçleri ve kamuoyunun gözü önünde Kerkük’e getirilmesi gibi genel nüfus sayımı süreçlerinde yaşanan ihlallerden büyük bir endişe” duyulmaktadır.
Kürt cephesinde bütün bu hazırlıklar oluyor iken, ilginç şekilde Türkmen cephesinde birkaç açıklama ve tepkinin dışında derin bir sessizliğin hakim olduğu görülmekte. Bu sessizliğin “kabullenme” düzeyinde olması ise milliyetçi çevreleri üzüntüye sevk etmiş durumda.
Genel seçimlerde olsun, Valilik seçimlerinde olsun “Ankara”dan gerekli desteği göremeyen Türkmenlerin, Kürtlerin akın akın Kerkük’e gelişlerini sadece seyreden Türkiye’den ümitlerini kestikleri söyleniyor. Tamamen silahlı olan Kürtler ile herhangi bir çatışma esnasında Ankara’nın destek vermesinden şüphe duyan Türkmenler, artık Ankara’nın kararlı bir adım atmasını bekliyorlar.
Türkiye’de ikamet eden ve sayıları 50 binin üzerinde olan Türkmenler ile ülkemizde sığınmacı olarak bulunan Telafer Türkmenlerinin nüfus sayımına katılmaları, nüfus kütüklerine kayıtlarını yaptırabilmeleri konusunda herhangi bir alışma ve hazırlığın yapılmadığını belirten bölge uzmanları, Türkmenlerin kendi kaderleri ile baş başa bırakılarak, Barzani ve Talabani’nin insafına terk edildiklerini belirtiyorlar.
Hemen hemen bütün Türkmenlerde Irak’ta çıkarılan Birleşik Kart’ın (yeni nüfus kimliği) olduğunu; ancak sayım için Türkiye’den çok az sayıda Türkmenin Kerkük’e gittiğini, gidemeyenlerin bir kısmının da kimliklerini gönderdiklerini söyleyen bölge uzmanları; Erbil ve Süleymaniye yönetiminin ise Bağdat yönetimden ayrı bir şeklide yönetildiği için Türkiye, Suriye ve İran Kürtlerine Birleşik Kart çıkarmanın daha kolay olduğunu belirtiyorlar.
Bir başka uzmana göre hatta Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürtlerin çoğunun Irak kimliğine sahip oldukları, bunların da istedikleri zaman Irak’a geçip demografik yapıyı değiştirebildikleri ifade ediliyor. Bu doğru bilgi ise ve “Ankara” bu bilgiye rağmen herhangi bir önlem almamışsa, almıyorsa bu tepkisizliğin ve sessizliğin altında kamuoyundan saklanan başka bir şeylerin olduğuna işaret eder.
Türkmenlerin sesi olması gereken “Türkmeneli TV”nin “Kod” adlı mafyavari bir dizi filmine verdiği önemi, Türkmenlerin geleceğini ilgilendiren seçim ve nüfus sayımına göstermiyor olması, Türkiye’deki Türkmen STK’larının seslerinin gür şekilde çıkmıyor olması kamuoyundan bir şeylerin gizlendiği şüphesini uyandırıyor. Bu şüphe nedeniyledir ki;
Acaba “Kalkınma Yolu” için bölgedeki Kürtler ile bir pazarlık mı yapıldı?
Acaba Anayasa değişikliği için Kürt kökenli vekillerin desteğini sağlamak için Barzani ile pazarlık mı yapıldı?
Acaba sayın Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için Kürtlerin desteğine olan ihtiyaç nedeniyle mi Barzani ve Talabani’nin yaptıklarına sessiz kalınıyor?
Acaba Kandil’in ve Mahur kampının etkisizleştirilmesi için Barzani ve Talabani ile gizli bir anlaşma mı yapıldı? gibi benzeri soruları sormak aklımıza geliyor…
Türk Dünyası STK’ları Platformu