Site icon Söz Gazetesi

Kafkasya’nın eski tarihinde Türkler / Prof.Dr. Ahmet Taşağıl

 

Kafkasya Kimmer, İskit, Hun, Ogur, Sabar, Hazar ve Kıpçak gibi çok sayıda Türk kökenli boyun yerleşmesine sahne oldu. Gürcistan başta bütün Kafkasya sahasına Türk boyları yayıldı. Bazıları yerli halklarla karışırken, bazıları varlığını korumayı başardı.Kafkas Dağları, Avrasya genelinde son derece önemli bir stratejik konuma sahip. Aşılmaz zirveleri, çok zor geçilen geçitleri, vadi ve yaylalarında barındırdığı insan toplulukları sayesinde değerini her zaman korumuş.

Eski efsanelerde Kafkasların dünyanın beli olduğu ve bu belin yıkıldığı takdirde yeryüzünün karışacağı söylenir. Bu söylenceden hareketle tarihin en erken devirlerinden itibaren günümüze kadar, hatta geleceğe uzanan yolda Kafkas Dağları’nın kuzey ve güney sahaları ile birlikte her zaman ayrı gizem taşıdığı sonucu çıkarılır.

Türk kökenli halklar da tarihin erken devirlerinden itibaren Kafkasya bölgesine gelerek yerleşmişler ve buralarda devlet benzeri siyasi yapılar oluşturarak derin izler bırakmışlar. Aslında Türklerin yaşadığı alanların en doğusunu Mançurya’ya kadar götürebiliyoruz. Oradan Macaristan ovalarına, hatta Avrupa kıtasının en batısına, belki de Britanya adalarına kadar göç ettikleri biliniyor.

Ancak, çoğunlukla Moğolistan’dan başlayan göç hareketlerinin bazen yüzyıllar sürerek Macaristan’a ulaşmak suretiyle neticelendiğini söylemek mümkün. Nitekim Avrupa tarih sahnesi bunların sayısız örnekleri ile dolu.

Tarihin erken çağlarından itibaren Türk boylarının kitlesel göç hareketlerini takip ederek bir şablon çıkarma imkânımız var. Kaynakların bize ulaştırdığı bilgilere göre Kimmerler ve daha sonra İskitler ile başlayabiliriz. Fakat oluşturduğumuz şablonu tarih öncesi çağlara da uygulayabiliriz.

Dünyanın çeşitli dönemlerinde ortaya çıkan iklim değişikliklerine bağlı kıtlık sebebiyle nüfus hareketlerinin yaşandığı biliniyor. Neticede biz aynı şablonu tarih öncesi çağlara da uygulayabiliriz. Yani Türk kökenli halklar tarih öncesi çağlarda Orta Asya’dan Kafkasya havalisine gelmiş olmalıdır.

Kimmerler, İskitler, Hunlar, Avarlar…

Nitekim karşımıza Kimmer ve İskit gibi topluluklar çıkar. Kimmerler M.Ö.14-8’inci yüzyıllar arası Kafkasya’ya gelmişler, oradan Anadolu’ya kadar ilerlemişler.

Genellikle Orta Asya bozkır kültürü özellikleri gösteren Kimmerlerin, kimlikleri çok açık olmasa da Türk kökenli olduğunu düşünmek mümkün. M.Ö. 8’inci yüzyıldan itibaren aynı bölgede Kafkasya’ya gelen, daha sonra Anadolu’ya ve Ön Asya’ya yayılan İskitler hakkında Kimmerlere nazaran daha fazla bilgi bulunması Türklükleri konusundaki fikirleri kuvvetlendiriyor. Aradan asırlar geçer, ama temel özellik değişmez. Yine Orta Asya’dan Avrupa yönüne doğru nüfus hareketleri gerçekleşmeye başlar. Batı Kazakistan bozkırlarında nüfusun çoğalmasından dolayı otlak yetersizliği başlar. Neticede Uldin (Uldız) liderliğindeki Hunlar Volga (İdil) Irmağı’nı aşarak Karadeniz kuzeyine gelirler.

Mutlaka Kafkaslar dikkatini çekmiş olmalıdır ki, Hunlardan ayrılan bir kol Basık ve Kursık kumandasında dağları aşarak Anadolu’ya girerler. Çukurova üzerinden Urfa’yı kuşatıp Kudüs’e kadar ilerlerler. Bizans’ın hiçbir şey yapamadığı bu Hun ordusu, geldiği yoldan geri döner. Söz konusu ordunun fetihten çok keşif amacı taşıdığı anlaşılır.

Hunlardan sonra da Kafkasya bölgesine çok sayıda Türk kökenli topluluk gelir. Avarlar, 558’de Orta Asya’dan Kafkasların kuzeyine gelirler. Daha sonra Macaristan’a kadar uzanırlar. Devamında 250 yıl kadar uzun sürecek olan kağanlıklarını kurarlar. Onlardan bir topluluk Dağıstan’da kalır. Günümüzde hâlâ Avar adlı topluluk Dağıstan’da yaşamaktadır.

Kuzeyde ve güneyde devlet kurdular

Kanaatimizce Orta Asya’dan Avrupa’ya göç eden en kalabalık grup Ogurlardır. Ogurların tarihi Hunlara, hatta Hun öncesine kadar gider. Daha sonra Kafkasların kuzeyine ulaşırlar, devamında Hunların bakiyeleri ile karışarak Bulgarları meydana getirirler. Magna (Büyük) Bulgarya Devleti Kafkasların kuzeyinde kurularak hüküm sürer; yıkılınca üçe bölünerek Tuna, İdil ırmağı boylarına göç verir. Söz konusu Bulgar gruplarından biri Kafkasya’da kalarak Balkarları oluşturur.

Doğrudan Kafkasya’yı geçiş yolu değil ülke olarak siyasetlerinin merkezinde değerlendiren Türk kökenli topluluk ise Sabarlardır. Sabarlar, 469’u takip eden yıllarda Batı Sibirya’dan yola çıkıp geldikleri Kafkasya’nın hem kuzeyi hem güneyinde devlet kurarlar.

Sabarlar yaklaşık yüz yıl süren hâkimiyetleri esnasında özellikle yüksek teknolojileri ile Sasaniler ve Bizans üzerinde etki yaparlar. En meşhur hükümdarları Belek olup ölümünden sonra yerine hatunu Boarık geçer ve bir kadın hükümdar olarak ülkesini idare eder.

Sabarların yerinde ortaya çıkan Hazar Kağanlığı neredeyse dört yüz yıl hüküm sürer. Volga (İtil) Irmağı’nın Hazar Denizi’ne döküldüğü yerde Hanbalık adlı başkentlerinin bulunduğu, farklı dinlere mensup insanların rahatça yaşadığı bir ülke olarak tanınır. İskandinavya’dan Hindistan’a, Maveraünnehir’e ve İslam ülkelerine giden ticaret yolu onların topraklarından geçtiği için zenginleşirler.

Ulaştıkları rahat hayat seviyesi Sabarları paralı asker tutmaya sevk eder. Ancak, ekonomileri zayıflayınca askerî düzenleri de bozulur. Orta Asya’dan gelen diğer Peçenek, Oğuz (Uz), Kıpçak gibi Türk boylarına ve Ruslara karşı direnemezler. Yavaş yavaş devletleri yıkılışa sürüklenir.

Museviliğe geçen boy: Hazarlar

Hazarlar ise en kuvvetli devirlerini yaşayan Emevi ve Abbasi ordularını durdururlar, Kafkas Dağlarının kuzeyine girmelerine izin vermezler. Bazen kendileri adı geçen dağların güneyine inerek Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan topraklarına hâkim olurlar.

Hazarları ilginç kılan konulardan biri de Museviliğe girmeleridir. Nasıl ve ne zaman bu dine girdikleri bilinmemektedir. Muhtemelen Bizans başkenti İstanbul’da baskılara uğrayan Yahudi toplulukları gittikleri Hazar merkezinde hakanı etkileyerek bu dine girmelerine sebep olurlar. Sadece hanedan etrafında etkili olan Museviliğin, Hazar topluluğunun geniş kitlelerine yayıldığını söyleyemeyiz. Çünkü İslamiyet ve Hıristiyanlığın da çok fazla kabul gördüğünü anlıyoruz.

Yine özellikle vurgulamak gerekir ki, Türk kökenli halkın büyük kesimi Gök Tanrı dinini devam ettiriyordu. Neticede Hazarların Kafkasya havalisinde diğer Türk kökenli topluluklara nazaran daha yerleşik bir hayat tarzını geliştirdikleri, şehir kültürü açısından önemli gelişme gösterdikleri açıkça görülür.

Nitekim onlardan kalan arkeolojik eserler, özellikle şehir kalıntıları bunu doğruluyor. Hazar Kağanlığı’nın insan topluluğunun önemli bir kısmı Kafkasya’da kalırken, diğer grupları Kırım başta olmak üzere Polonya’ya kadar Doğu Avrupa’nın farklı bölgelerine dağılarak günümüze kadar varlığını sürdürür.

Kafkasya bölgesini hem kuzey hem güney olmak üzere en çok etkileyen Türk kökenli boy ise Kıpçaklardır. 1000’li yıllarda onlar da Volga Irmağını aşarak, Kafkasların kuzeyine gelirler. Uzun süre Ruslarla mücadele edip onların güneye inmelerini engellerler. Daha sonra Don ve Kuban boylarında yaşayan Kıpçaklar Kafkasların güneyine doğru ilerleyerek Gürcülerle yakın temas kurarlar (12’nci yüzyıl başları).

Volga’dan Çoruh’a Kıpçaklar

O esnada Selçuklular ile mücadele etmek zorunda olan Gürcü kralı Bagratlı David (1088-1125), Kıpçaklarla yakınlaşmayı çıkarlarına uygun bulur. Bu arada Hıristiyanlık Kıpçaklar arasında yayılmaya başlar. Onlardan aldığı destek ile Selçukluları durdurmaya çalışır. Adı geçen kral Kıpçak lideri Saruhan’ın güzelliği ile meşhur torunu Atrak’ın kızı olan bir Kıpçak prensesi ile de evlenir.

Arkasından Atrak da kendisine bağlı 40 bin aile ile Kafkas Dağları’nı aşarak Gürcistan topraklarına gelir (1118). Bunlar daha sonra Çoruh ve Kür ırmak boylarına yayılırlar. Devamında Selçuklulara bağlı beylikleri kendilerine bağlarlar. 40 bin süvarilik Kıpçak ordusu Azerbaycan’a ve Şirvan bölgesine akınlar gerçekleştirir. 1121 yılında Borçalı onların eline düşmekten kurtulamaz. 1123’te işgal ettikleri Tiflis’i Gürcü Krallığının merkezi hâline getirirler. Üç sene sonra İspir ve Oltu gibi Erzurum bölgelerine kadar gelirler.

Bundan sonraki devirlerde de Gürcü Krallığı’nın ordusunun omurgasını oluşturarak askerî ve siyasi olaylara müdahale ederler. 1200 dolaylarında ikinci Kıpçak göçü Kafkasları aşarak Gürcü topraklarına ulaşır. Kıpçaklar, yine adı geçen krallığın parlak devrini yaşamasına büyük katkı sağlar. Özellikle Kür, Çoruh ve Çıldır gölü civarında yaşayan ve Kıpçak Türkçesi konuşan halk onların torunlarıdır.

Kafkasları aşan Kıpçakların yaptığı önemli işlerden biri Azerbaycan’da İldeniz Atabeyliği’ni (1146-1225) tesis etmeleridir. Atabeyliğin kurucusu bir Kıpçak olan İldeniz olduğu için bu adla anılır.

Kuzeyi ve güneyi ile yüksek dağların arasındaki birbirinden ayrı yaylaları ile Kafkasya her dönemde hem kendi bölgesel alanında, Yakın Doğu, İran, Doğu ve Orta Avrupa, Orta Asya uluslararası konjonktüründe özel bir değere sahip olur. Bazı halkların bünyesinde barınmasını ve korunmasını sağlar. Nitekim günümüzde bölgede yüzden fazla dilin konuşulması bunu gösterir.

Ayrıca Kimmer, İskit, Hun, Ogur, Sabar, Hazar ve Kıpçak gibi çok sayıda Türk kökenli boyun yerleşmesine sahne olur. Azerbaycan güneyden ve kuzeyden maruz kaldığı Türk akınları sayesinde Türkleşir. Yine Gürcistan başta olmak üzere bütün Kafkasya sahasına Türk boyları yayılır. Bunlardan bazıları yerli halklarla karışırken, bazıları günümüze kadar varlığını korumayı başarır.

Exit mobile version